T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tepkisellik

Siyasi ortamın çarpıcı gerçeği şu: Tepkisel duran oy topluyor. Genç Parti Başkanı Cem Uzan'ı Türkiye'de pek çok insanın burun kıvırarak dinlediği muhakkak. Ben de dinlerken, içim kalkıyor. O yapmacık edalar, üstüne hiç konmayan iddialar ve kolaylıkla kendisinin de bir parçası olduğu ifade edilebilecek suçlamalar, jestler, mimikler iyi oturmamış rol gibi üzerinden sarkıyor. Parti teşkilatı yok, kendisinden başka ortada milletvekili adayı yok, yok yok, ama gelin görün ki kamuoyu yoklamalarında yüzde 5 civarında oy aldığı ortaya çıkıyor.

Ne bu?

Tepkisellikten başka, Ankara'ya kafa tutmaktan başka bu garabetin arkasında ne var?

Bu soru pekala, "Tepkisellik var ya işte, yetmiyor mu?" diye cevaplanabilir.

Evet, Türkiye'de tepkisellik oy topluyor.

Birinci parti, iktidara aday parti olan AKP'nin yükselen trendinin arkasında "tepkisellik" olduğunu çoktan keşfetmiştik. Söz konusu AKP olunca da, bu tepkiselliği biraz "tehdit"le karışık algılamayı sevmiştik. O cenahtan gelenlere "tehdit" damgası vurmaya alışmışızdır ya, AKP'ye de o damgayı layık görüvermiştik.

Doğrusu bana göre de AKP, toplumda varolan bir çok huzursuzluğun (maddi - manevi tüm ezilmişliklerden kaynaklanan) tepkilerini topluyor ve mukabil bir "umut" ümidi oluşturuyor.

Ama "tepkiselliğin" ardı arkası AKP ile sınırlı değil ki...

Birisi çıksın da, "Ben sistemin tüm kutsallarını savunuyorum, sistemde ne yapılırsa altını sonuna kadar imzalıyorum, bütün politikalara evet" desin de aldığı oylara bakalım bakalım...

HADEP'in oylarının da tepki oyları olduğunda kuşku yok.

SP ve BBP'deki oylar da tepkisel karakter taşıyor.

YTP bile, dün kadroları şu anki iktidarın tüm icraatına ortak oldukları halde, İsmail Cem'in söylemlerinde tepki oylarına ulaşabilme çabası içinde... Ezilen, sömürülen, horlanan, insanlık değerlerinden mahrum edilen insanlara sahip çıkar gözüküyor.

Kim kaldı geride?

ANAP....

Aslında Mesut Yılmaz uzunca bir zamandan beri, sistemin restorasyonu yönünde ses yükseltiyor. Bu süreçte, güç sahibi odaklarla sık sık karşı karşıya gelmeyi göze aldı. Yani muhalif bir ses oldu. Belirli bir tepkisellik yürüttü. Ama, "güvenilir" olmakta yaşadığı sorun, onu sanki hakim yapının adamı gibi algılanma noktasına itti.

DYP.

Çiller ne içinde hakim yapının ne dışında... Oy almak için tepkilere sahip çıkması gerektiğini düşünüyor ama, paralel düşmanlıklar geliştirerek hakim yapıyı en iyi koruyacak kişinin kendisi olduğunu vurgulama gereği duyuyor.

MHP.

Bu siyasi yapı, aslında taban olarak, hakim uygulamalara tepki özü taşıyor. Ancak, ülkenin karşı karşıya bulunduğunu düşündükleri "tehlikeler" sebebiyle, hakim yapıya olan tepkiselliği geri çekiyor ve belki de hakim yapının en sadık destekleyicileri haline geliyorlar.

Kimlerle birlikte...

Yekta Güngör Özden, Vural Savaş, ve bunların siyasal türevlerinin çizgisi ile birlikte...

Geride CHP kaldı değil mi?

Baykal'ın şu sıralar nerede duracağı noktasında kıvrandığını düşünüyorum. IMF'nin yanında mı dursun karşısında mı, ekonomik bakımdan ezilen insanlardan yana mı olsun, onları ezen politikalardan yana mı, sosyal, kültürel, siyasi yönden, "Halk"tan yana mı dursun, yukardan aşağı onları biçimlendirme iradesinden yana mı? Aslında Baykal, halka ulaşmak için "tepkiler"i seslendirmek gerektiğini bilir, ses tonunda tepkisellik egemendir, tepkisel oduğu zaman sesinin güçlü olduğunun farkındadır. Ama, CHP geleneği, hakim yapının politikalarını izler, dolayısıyla tabiaten hakim yapıdan yanadır. O yüzden de tepkiselliği görüntüden ibarettir. Ama, görüntüden ibaret de olsa tepki eksenli politika yapmanın, şu anın Türkiye'si için bir partinin yükselişinin olmazsa olmaz şartı olduğunun idraki içindedir. Hatta şu söylenebilir: CHP, Derviş'in iktidara ortak günlerine sahip çıktığı ölçüde oy kaybına uğrayacak, Derviş'le birlikte mevcut tıkanmayı aşıracağına dair ümit uyandırdıkça ilgi toplayacaktır. Yani onun da yükseliş trendi tepkiselliğe bir ölçüde tekabül etmesine bağlıdır.

Burada belki, Türkiye'de etkin bir güç birikimini temsil eden TSK'da bile sistemin bazı alanlarındaki çarpıklıklardan dolayı belirli ölçüde tepki odaklaşması yaşandığını düşünmek mümkün.

Bütün bu değerlendirmelerden nereye gelebiliriz?

"Tepki"nin Türkiye insanını motive eden ana etken haline geldiği kanaatine...

Bunu siyasi davranış dışında gözlemlemek de mümkün oluyor.

Türkiye'nin geleceğine güven noktasındaki kuşku ortaya koyuyor bazan bunu, bazan yurt dışına kaçma isteği ortaya koyuyor, bazan hayattan ümit kesme davranışı ortaya koyuyor. Özellikle genç nüfus, müthiş bir yarına güven bunalımı içinde.... Bundan da umut değil tepki doğuyor...

Ve Cem Uzan bile yüzde 5'lerde insanın umudu haline geliyor.

Tepki....

Toplumda yoğunlaşan tepkiyi anlamak...

Tepkiselliğe tepki göstermek, tepkiselliği Türkiye için tehdit değerlendirmesi içinde tanımlamak, tepki oylarının odaklaştığı partilerin iktidarını muhtemel istikrarsızlık sebepleri arasında görmek yerine, koca bir toplumun neden bu noktaya geldiğini anlamak, daha önemlisi bunun sistemin karakterinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını irdelemek gerekiyor.

Devlet – millet ilişkisindeki sağlık ve rahatsızlığıı önemseyenlerin asıl bunun üzerinde kafa yormasına ihtiyaç var... Evet, tepkisellik çözüm getiriyor değil, ama toplumun elinde tepkiden başka verecek bir şey kalmamışsa, bunun anlamını kavramak da görev haline geliyor. Bizden söylemesi...


9 Eylül 2002
Pazartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED