|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
CHP'nin cumartesi günkü Hatay çıkartması gerçekten etkileyiciydi: Ekranlara yansıyan kalabalık, meydan düzenlemesi, Kemal Derviş ve öteki seçkin adayların söyledikleri, Deniz Baykal'ın konuşması... CHP 3 Kasım seçiminin soldaki 'yıldız partisi' konumunu hak ediyor. Kamuoyu yoklamaları ile Hatay mitingindeki heyecan örtüşüyor. Uzun yıllar (1950-1980) iki parti rekabetine sahne olan Türkiye, son 20 yılı gerçek anlamda 'çok partili' bir sistemle geçirdi. Çekilen olmazsa, 3 Kasım'da, 23 parti yarışacak. İlk elde güçlü iktidarlar çıkaran yüzde 10 barajı bile bölünmüşlüğü ortadan kaldırmıyor. Bugün Meclis'te tam 11 parti var. Her eğilim, ayrı bir parti çatısı altında durmayı, kendine yakınlarla bütünleşip güçlenmeye tercih ediyor. Daha önceki seçimlerde, en az beş parti barajı aşabilecek bir varlık gösterebildiği için, bölünmüşlük pek fazla tedirginliğe yol açmıyordu. Oysa, günün şartları, bölünmüşlüğü ölümcül bir tehdide dönüştürüyor. Bu dönemin en geniş ilgiye mazhar partisi AKP'nin barajı aşacağı kesin; CHP'nin de baraj sorunu olmayacağı düşünülüyor. Bir de, anketlerde düşük görünse bile kendine özgü oyu olduğu bilinen MHP'nin Meclis'e girmesi muhtemel... Ancak, diğer partiler, hiç de rahat değiller. Liderleri ne kadar "Bize bir şey olmaz" rahatlığına bürünseler de, başka partilere kaçanlar ile bu seçimde adaylık koymayacağını açıklayanlar, partililerin ufunetine işaret ediyor. Bu durumda yapılabilecekler çok sınırlı. Bazı partiler, kurumsal olarak değilse de milletvekillerini kışkırtarak, seçim ertelettirmeye çalışabilirler. Bu hafta, bu yolda bazı girişimler bekleniyor. Oysa, partilerin iyice gözden düşmelerine yol açacak böylesi bir girişimin, sonuç alınsa bile, ortaya çıkaracağı hükümet ülke için bir felâkete dönüşebilir. Ülke için gerçek 'kâbus senaryosu', bazılarının ileri sürdüğü gibi 'tek başına Ak Parti hükümeti' değil, seçimi ertelettirenlerin oluşturacağı 'nâfile hükümet'tir. Girişimde öncülük edenlerin kendilerini birer 'kamikaze' konumuna sokmaları da cabası... Toplumdaki zihni bölünmüşlük farklı partilere teveccüh getirdiği için her eğilimin kendi partisine sahip olması mahzur teşkil etmiyordu; bugün ise, toplum, iki ana nehir yatağından akma eğiliminde. O iki ana yatağın da, Ak Parti ile CHP olacağı anlaşılıyor. Geçmişte "Küçük olsun, benim olsun" geçerli bir formuldü, bugün ise "Büyükte buluşalım" formulü yürürlükte... CHP lideri Deniz Baykal'ın, solunda ve sağındaki partileri partisi çatısı altında buluşmaya çağırması bu bakımdan gözardı edilmemesi gereken bir jest. Benzer bir tavrı beklediğimiz Ak Parti iltihaklarla yetiniyor. YTP, DSP gibi partilerin 1999 seçimine kadar geçerli olsa da bugün için bir anlam ifade etmeyen "Herkes kendi evine" tavırları siyaseten anlamsız. Bu seçimde, bütünleşmeye yanaşmayan büyük ihtimalle Meclis'te temsil edilme fırsatından mahrum kalacaktır. Solda kapılarını açık tutan CHP câzibe merkezliğini 48 saat daha devam ettirecek. Sağda, Ak Parti ittifaka kapı aralamadığı için, öteki partilerin başlarının çaresine kendilerinin bakması gerekiyor. Hiç vakit geçirmeden, ufaklı-büyüklü birliktelikler kurulmasında yarar var. Partilerin lider sultasını kırmaları için de seçim bir fırsat. Temsil ettikleri eğilimlerin Meclis'te temsilini sağlayamayacak olduktan sonra partilerin önemi kalır mı? Akılsızca davranışlarıyla partisini önemsiz hale getiren lidere sadakat göstermenin de herhalde bir anlamı yok. Türkiye'de siyasetin iki ana yataktan akan nehirler eliyle Meclis'e yansıyacak olması, hiç kuşkunuz olmasın, ülke için bir kazançtır. Sandığın güçlü bir hükümet çıkarması gerekiyor ve ikili sistem bunu vaad ediyor işte. Ancak, sağlıklı bir siyasi hayat için, sandığa atılan oyların çoğunun Meclis'e yansımasında da yarar bulunuyor. CHP'nin Hatay çıkartması soldaki partiler için bir işaret fişeği yerine geçer mi? Safları sıklaştırma ihtiyacı hissederler mi? Göreceğiz...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |