|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hayır, önyargılı değilim... Bir kastım, özel bir husumetim de yok; bilakis, meşruiyetini devrimlerden ve cumhuriyete rengini veren ideolojiden alan bu partinin (yani CHP'nin) Meclis'te temsil edilmesinin gerekli, hatta "şart" olduğunu bile düşünüyorum. Tıpkı ittifak için yanaştığı partileri "derin uyarı" seçeneğiyle (ya da tehdidiyle) karşı karşıya bırakan partinin Meclis'te bulunması gerektiğini savunduğum, düşündüğüm gibi... Ne var ki... Ne var ki, icraatları, yapmak değil yıkmak, sağaltmak değil öldürmek, onarmak değil batırmak, başarmak değil "tüy dikmek" şeklinde tebarüz hep... Deniz Baykal dahil, "sol" ve "demokrat" iddiayla gelmiş hiçbir liderin ağzından bugüne kadar bir proje, bir formül, bir iyileştirme reçetesi duymadık. Hiçbirinin enflasyonu nasıl düşürecekleri, işsizliği nasıl yenecekleri, demokrasiyi nasıl tesis edecekleri, devleti nasıl yeniden "vatandaşın devleti" kılacakları konusunda bir fikri olmadı... Cumhuriyetin "altın çağı"na (İsmet Paşa'nın otoriter ve totaliter uygulamalarına) dönerek sorunlarımızdan kurtulabilirdik onlara göre... Zaman zaman "Köy Enstitüsü ve Halkevleri yeniden açılsın" diye ünleyen saf ve idealist müntesipler bile çıktı... Hâlâ onlardan bol miktarda var parti saflarında; yegane marifeti kasaba meyhanelerinde "sol nutuk" çekmek, edebi ve beşeri değeri olmayan anti-Amerikan kitaplar yazmak, Müslüman kimlikli Türk halkına "domuz etinin faziletleri"ni anlatmak olan salim aydınlar... Projesi olan tek lider Bülent Ecevit'ti. Köy-kentler kuracak, "kent yaşamı standardı"nı ülkenin en ücra köşesine götürecekti. Evet, uçuk-kaçıktı, bir rasyonalitesi yoktu, "kolhoz" tatbikatından mülhem hafiften Sovyetik renkler taşıyordu ama, hiç değilse somut, elle tutulur, gözle görülür bir önermeydi... Deniz Baykal'ın ne önerdiğini bilmiyorum... Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en yüksek enflasyon, en fazla yargısız infaz, en fazla faili meçhul, en çok yolsuzluk, Baykal'ın devr-i iktidarına rastlamıştı. Kötü bir Başbakan Yardımcısı'ydı. İktidar ortağı olduğu kısa dönem içinde kavgacı, huysuz, mızmız bir görüntü çizmiş, sonra da "kadın eli sıkmayan kaymakamları" gerekçe göstererek koalisyonu bozmuştu. Bakmayın, Derviş destekli "iktidara yürüyoruz, tek başımıza gelip sosyal demokrasiyi tesis edeceğiz" yavelerine... Bugüne kadar hiçbir bağımsız seçimi kazanamadılar. 46 hariç... Çünkü, jandarma gözetiminde yapılmış, "açık oy, gizli tasnif" esasına dayanan bir seçimdi ve seçim değil bir şaklabanlıktı. Onu da kazanamadılar aslında. "Kazanır gibi" oldular... O tarihten sonra da hiçbir seçimden yüzleri ak çıkmadı. Sosyal demokrasi mi? Baykal da çok iyi biliyor, ileri Batı ülkelerindeki uygulamasıyla sosyal demokrasinin işçi sınıfının sesini kesmeye, dış sömürüden ufak bir pay ayırıp vakitli vakitsiz "grev" diye dırlanmalarının önüne geçmeye yönelik bir dümen olduğunu ve bu "dümen"in Türkiye gibi hususen geri bıraktırılmış bir ülkede sökmeyeceğini... Ne yapsın? Elinde, Kemal Derviş'in feraseti ve "aklından geçirdikleri" dışında sunacağı bir malzeme, göstereceği bir hedef olmalı...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |