|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Çarşamba günü Fehmi Koru'yla birlikte Tayyip Erdoğan'ın ilk önemli gezisini, Roma ziyaretini izledik. Gezinin ayrıntıları dün tüm gazetelerde yer alıyordu… Bu ayrıntıları bir yana bırakıp, geriye kalanlara bakalım… Bu gezi üç önemli gelişmeye işaret etti. Bunlardan ilki iç politikaya ilişkindi. Tayyip Erdoğan kendisine başbakanlık yolunu açacak anayasa değişiklikleri, özellikle 109. madde konusunda AKP'nin bir uzlaşma olmadan tek başlarına harekete geçmeyeceğini söyleyerek, siyasi sistemin kendi içinde ve kendisine rağmen üretmekte olan gerginliği dindirdi. Çankaya'nın kaygılarına ve muhalefetin spekülasyonlarına son verdi. İkinci gelişme İtalya'da Tayyip Erdoğan'ın meşruiyetine, tanınmasına ve karşılanmasına ilişkin bir gelişmeydi. Erdoğan İtalya'da Türkiye'nin yeni lideri olarak algılandı ve karşılandı. İtalya'nın, Yunanistan ve İspanya tarafından izlenmesi beklenen bu tutumu, AB üyesi ülkelerin Türkiye'deki "yasal durumdan çok meşru ya da fiili durumu dikkate alacakları"nı göstermesi bakımından önemlidir. Nitekim Berlusconi'nin "Yüzde 35 oy alan bir parti ve kişiye yönelik yasaklar yakında düşer, mecliste ilk faaliyetinizin özgürlükler alanında olacak olması bizi şimdiden etkiliyor, siz Huntington'ın tezlerinin yanlış olduğunu göstermeye aday en önemli hareketsiniz" sözleri, bu sözlere Tayyip Erdoğan'ın "Bizden sonra yeni çalışmalar yapılacak ve medeniyetler çatışmasından değil medeniyetler buluşmasından söz edilecek" yanıtı sembolik bir değer taşımakta, Batı'daki tartışma pistlerinden birisinini göstermektedir. Erdoğan ve AKP'nin meşruiyet zeminini Batı'dan da güç alarak genişletmesi elbette Türk siyaseti için son derece önemlidir. Bu durum, ülkede siyasetin normalleşmesi açısından olumlu unsurlar içerdiği oranda Erdoğan'ın durumunu daha da anormal hale getiriyor. Başka bir deyişle görünen odur ki, Erdoğan'ın yasakları ortadan kaldırıldığı ve başbakanlığı engelleyen mevzuat değiştirildiği takdirde siyasetin normalleşmesi ne denli hızlanacaksa, aksi halde de yeni bunalımlar o denli hızlı üreyecektir. Zira iç siyasetteki ve uluslararası alandaki gelişmeler Erdoğan'ı başbakanlık üzerinde bir konuma doğru itmektedir. Bunun yaratacağı yetki-sorumluluk karmaşası, bir temel sorunun hükümet ile devlet bütünlüğünü gerektirmesi önümüzdeki günlerde, suni sorunlar doğurarak AB'den ekonomiye bir çok konunun önüne geçebilecek bir durumdur. Üçünücü gelişme ülkenin AB öyküsüne ilişkindir. Gezi şunu da göstermiştir: Gerek Tayyip Erdoğan'ın gerek devlet aktörlerini aşan meşru duruşu, gerek AKP'nin AB konusunda program, takvim ve irade açısından bir siyasi partinin ve bir siyasi iktidarın bugüne kadar göstermediği kararlılığı göstermesi, Türkiye'nin AB koşusunu hızlandıracak gibi görünmektedir… Erdoğan'ın açıkladığı AB'ye ilişkin olarak aynı zamanda hükümet programının bir parçası olduğu bilinen 9 maddelik öncelikler ve uygulama programı, iç dinamiklerden güç alan bir değişim projesinin ne denli etkili olabileceğini dış dinamikleri bile kuşatabileceğini göstermesi açısından hayatiydi… Evet, gelişmeler doğru istikamette, umarız bilinen pürüzler ortadan kalkar ve ülke iyice rahatlar…
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |