T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yola Erdoğan'sız çıkmak

Bugün bütün ülke sevinçli bir telaş içinde, kurulacak yeni hükümeti selamlamaya hazırlanıyor. Gündemde de, para piyasalarında esen iyimser rüzgarlar, dış politikanın birdenbire gülmeye başlayan yüzü ve Tayyip Erdoğan'ın başbakanlık meselesi bulunuyor. Fazla değil, 15 gün sonra neleri konuşuyor olacağımızı ve bugünün gündem maddelerinin ne kadarının geçerliliğini koruyacağını tahmin edebilmemiz ise güçtür. Belki daha iyimser şeyler konuşulacak, belki de başka sürprizlere tanık olacağız. İkisi de mümkündür. Çünkü, Türkiye bazen sıkıcı ve bunaltıcı bir ülke olmasına rağmen neyse ki, şaşırtıcı ve sarsıcı sürprizler açısından zengin ve merak uyandıran bir ülkedir. Daldan dala atlanır ve bir önceki dalda neyle iştigal edildiğinin de pek bir önemi olmayabilir.

Mesela, bugün büyük bir hararetle tartıştığımız Erdoğan'a başbakanlık yolunun açılması konusu, kısa bir süre sonra sıradan bir siyasi mesele düzeyine indirgenebilir ya da bu tartışma alışılmış bir polemik konusu haline gelebilir. Hatta, yeni hükümet icraatlarına başladığında doğal olarak muhalefet de sertleşeceğinden Erdoğan'ın başbakanlık sorunu zaman içinde önceliğini de yitirebilir. Ama bütün bunlar; yani, tartışmanın derinleşmesi ya da şiddetini azaltması Türkiye'nin yeni döneme sağlıklı bir başlangıç yapabilmesi için yola mutlaka Erdoğan'la çıkılması gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü, en büyük partisinin genel başkanının milletvekili seçilemediği, en büyük Meclis grubunu yaratan liderinin "icraat dairesi"ne sokulmadığı bir ülkede bırakın yenilenmeyi, böylesine büyük bir buhran döneminin ardından beklenen ekonomik ve siyasal onarımı temin edebilmek bile güçtür, zordur.

Ülke yönetimi, gücünü sadece siyasal liderlikten alan bir güven ile sağlanabilir. Hem piyasalar, hem bürokrasi ve hem de siyasi rakipler bu siyasal liderliği hisseder, pozisyonlarını ona göre belirlerler. Bizim sistemimizde siyasal liderlik makamı başbakanlıktır ve ülke devasa bir mekanik araç olarak tasavvur edilirse, o mekanizmayı başbakanın vereceği enerji hareket geçirir. Bu kadar açık ve basit...

Başbakan'ın kimliği, gücü ve hareket imkanı tek tek bütün fertlerin cebine girecek ya da çıkacak paranın miktarıyla doğrudan ilgilidir. Ayrıca, Başbakanlık siyaset skalasında, iktidar ünitelerinde ikamesi en güç pozisyondur. "Kim olursa olsun farketmez" denilemeyecek bir makamdır. Her bakanlık için, ikame isim ya da isimler bulunabilir. Sözgelimi, Kemal Derviş'ten sonra boşlukta kalacağı zannedilen Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı Masum Türker gibi kimsenin tanımadığı bir isim tarafından başarıyla dolduruldu ve politikacı konusunda çok hassas olan piyasalar, şikayetçi olmak bir yana memnun dahi kaldılar. Ama, başbakanlık için buna benzer bir zincir geçerli olamaz. Çünkü, başbakan siyasi gücün olduğu kadar liderlik potansiyelinin de odağı ve merkezinde olan isimdir. Öyleyse, bu güce sahip bir isim tarafından doldurulmalıdır.

Bugün bu isim, tartışmasız bir şekilde Tayyip Erdoğan'dır. Bu siyasal gerçek, "yasaklarlarsa yasaklasınlar, bizde bin Tayyip var" sloganıyla savuşturulamaz. Erdoğan'ın başbakan olamaması Ak Parti için de, "içimizden birisi olur, işler devam eder" yaklaşımıyla geçiştirilemeyecek kadar önemli bir sorundur. İşler belki devam edecektir ve Türkiye şüphesiz başbakansız kalmayacaktır ama sorun, bu ülkeyi başbakansız bırakmamak değil, bu ülkeyi 3 Kasım'ın ortaya koyduğu irade doğrultusunda ve seçmenin gösterdiği adres eliyle yönetebilmektir.

Erdoğan'ın başbakan olduğu Ak Parti iktidarı ile bir başkasının başbakan olduğu Ak Parti iktidarı arasında fak olmadığını iddia etmek hem Erdoğan hem de millet iradesine saygısızlık olur. Türkiye, kimin en iyi başbakan olacağını ve ülkeyi en iyi kimin yöneteceği sorusunun cevabını aramıyor. Çünkü, bunun cevabı sandıkta verilmiştir. Soru, milletin istediği başbakanın yolunun açılıp açılmayacağıdır.

Türk demokrasisinin omzunda şimdi, siyaseti hemen yasaksız hale getirmek ve sandığın emrettiği başbakanı iş başına getirmek sorumluluğu vardır. Bu sorumluluğu tahakkuk ettirmek de bütün kurumlardan önce ve bütün kurumlardan çok Ak Parti'nin görevidir. Bu sorumluluğu yerine getirmeden yola çıkmak, Türkiye'ye zaman ve enerji kaybettirecektir.


15 Kasım 2002
Cuma
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED