|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
AK Parti iktidarı, bu partiye yönelik eleştirileri ve tahlilleri de beraberinde getirdi. Sadece AK Parti değil, değerlendirmelerden, CHP de nasibini alıyor. Genelde, Deniz Baykal, fazla başarılı bulunmuyor. Seçkinci sol
En çarpıcı yorumlardan biri, Sabah Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ergun Babahan'a ait: "Türkiye'de sol, hiçbir zaman olamadı. Kemalizm ve devletçilik, sol adına piyasadaki boşluğu ve talebi karşıladı. Bu yüzden Türkiye demokrasisi topal kaldı... Türban yasağı solun gündemine hiç girememiştir. Amerika'da ırkçılık, solun kavgasını verdiği bir konu olmuştur ama, Türkiye'de zenci muamelesine tâbi tutulan türbanlı genç kızlar, soldan aynı ilgiyi görememiştir. Sol, insan hakları mücadelesinde seçkinci bir tavır içine girmiştir. Türkiye'nin üniversiteleri, genç kızlarını, giysilerine göre değil, başarılarına göre değerlendirmelidir. Yeni dünya düzeninde yasaklar ve korkularla bir yere varamayacağımız açıktır." (11 Kasım 2002 Sabah) Gene aynı tarihli Sabah gazetesinde, siyasal bilimci Doç. Dr. Ayşe Kadıoğlu, Babahan'a paralel görüşler dile getiriyordu. "...Bu seçim, CHP açısından bakılırsa çok ciddi bir şekilde kaybedilmiş bir seçim. Sağ kendini yenilemeyi başardı. Asıl kendini yenileyemeyen sol... Sol, hep merkezle, devletle eklemlenmiş bir ideoloji oldu. Atanmışlarla, bürokrat, asker kesimiyle çok barışık... Derviş'e, bir televizyon söyleşisinde türban sorunu sorulduğunda, mırın kırın etmesine ben bile bozuldum. Oturduğum yerden 'Söyle haydi, öğrenciler türbanla girebilir de' diye bağırdım. Diyemedi. Söyleyemiyorlar. Söylemeyince böyle oluyor." (Sabah 11 Kasım 2002) Sağ ve sol
CHP'nin daha ziyade seçkinlerden, zenginlerden, AK Parti'nin ise varoşlardan, yoksullardan oy alması, kim "sağ" kim "sol" tartışmasını da başlatmış durumda. CHP'de Karaoğlan başarısını yaşayan bir rahmetli politikacının, Turan Güneş'in oğlu Hurşit Güneş, "Hem muhalefette olup, hem de ülkede gelir dağılımı giderek bozulduğunda oy kaybeden sol parti olmaz. Bugünkü CHP hariç!" dedikten sonra şöyle devam ediyor: "Demokrat Parti, geniş halk yığınları tarafından umut olarak görülüyor ve sırtını devlete dayayan seçkinlere karşı bir başkaldırıyı ifade ediyordu. DP, CHP içinden çıktı ama bu tepkiden beslenerek iktidara geldi... CHP ideolojik olarak solculuk taslasa bile, yoksul kesimler artık onu umut olarak görmüyor... AK Parti Lideri, Erdoğan'ın Ramazan'ın ilk günü yoksul bir evde orucunu açması, vicdanlarında adaletsizlik sızısı taşıyan solcuların yarasını deşiyor. Çünkü uzun süredir, sosyal demokrat partilerin yöneticileri, işadamlarının köşklerinde solu ve kendilerini sevdirmeye çalışıyor, yanlış yerlerde dolaşıyorlar." (13 Kasım 2002 Milliyet) Aynı soruyu, Milliyet'teki köşesinde Meral Tamer de soruyor ve okurlarından aldığı cevapları sütununda yayınlıyor. İşte iki okur mektubu: "Bir CHP üyesi olarak, son seçimle ilgili tesbitimi sizinle paylaşmak isterim. CHP, oy alacağı büyük bir kesime, söylemleri ve yaşam tarzıyla çok aristokrat kalıyor. Bu durumda, CHP, gelecekte de başarılı olamaz." (Tayyar Eryılmaz. Bodrum. Turizmci) "Sorarım size AKP'den daha iyi sol parti olabilir mi? Geniş halk kesimlerini arkasına almış, işsizi, işçisi, esnafı, tüccarı, sanayicisi destekliyor. Söylemleri de geniş halk kesimlerinden yana, devlete karşı. 1973 ve 1977 seçimlerini hatırlayın... Analiz yapmak gerekirse, bugünün AKP'sinin o günlerin CHP'sinin yerini aldığını söylemek yanlış mı olur? (Günal Ölçer) Derviş-Öztürk
Seçim öncesinde kaleme aldığımız birçok yazıda, CHP'nin zengin çevrelere hitap ettiğini, klasik sol seçmenin AK Parti'ye yöneldiğini defalarca yazdık. Derviş, özellikle seçkinleri CHP'ye taşırken, İMF mağdurlarını Baykal'dan uzaklaştırdı. Yaşar Nuri Öztürk ise, muhafazakâr kesimden tek bir kişinin oyunu getirmediği gibi, seçim meydanlarında dini, siyaset malzemesi yapması yüzünden, klasik CHP'li seçmeni küstürdü. CHP, Yaşar Nuri Öztürk değil de, Prof. Mehmet Aydın gibi, hem egosunu geri planda tutan, hem de gerçekten âlim birisini seçseydi, muhafazakâr insanları etkileyebilirdi. Prof. Mehmet Aydın, AK Parti İzmir Milletvekili olarak Meclis'e girdi. Kısacası Derviş, getirdiği kadar oy götürdü. Yaşar Nuri Öztürk ise, hiç oy getirmediği gibi, muhtemelen "CHP çağdaşlığı" üzerine "din istismarcılığının" gölgesini düşürdü. CHP ve mavi yakalılar
Cumhuriyet gazetesinde, Leylâ Tavşanoğlu'nun sorularını cevaplandıran Prof. Burhan Şenatalar da CHP'yi değerlendiriyor: "CHP'nin bugünkü seçmen kitlesi daha çok kentli, orta ve üst gelir grubundan. Eğitim düzeyi de yüksek. Yani CHP,1980 öncesi çok iyi iletişim kurduğu mavi yakalılardan, yani alt gelir gruplarından uzaklaşmış durumda. Varoşlarda, iletişim kurma bakımından AKP mi, yoksa CHP mi başarılı? Sosyal demokrasinin, yoksullarla ilgili duyarlılığı zayıflamıştır. CHP'nin, aynı zamanda, vatandaşın, devlet karşısındaki ezilmişliğini aşmasını, birinci sınıf yurttaş muamelesi görmesini sağlayacak bir perspektifle, insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkması gerekmektedir." Halkın iradesi
Yukarıda yazılanlar, CHP'nin, devletçi, statükocu ve zengin/seçkin kesimin desteklediği bir parti olduğunu ortaya koyuyor. AK Parti ise, eski merkez sağ partilerden de daha ileri bir konumda, değişimden yana tavır alıyor. Unutmayalım ki, kendilerini merkez sağ diye takdim eden DYP ve ANAP, belki de 28 Şubat'ın havasından kurtulamadıkları için, son yıllarda iyiden iyiye merkez güçlere yakınlaşmış, siyasetin alanını daraltmak pahasına vesayetçi üslûba teslim olmuşlardı. Tayyip Erdoğan ise, kendi şahsî mağduriyetiyle birlikte, doğuştan mağdur olan geniş halk yığınlarına iyice yakınlaştı. Bu haksız düzeni değiştirmek iddiası ile ortaya çıktı. 3 Kasım'dan önce nasıl da önünü kesmeye çalıştılar. Hani seçim olmayacaktı? Hani Erdoğan seçimi kazansa bile ona iktidar verilmeyecekti? Yığınla tezvirat. Seçim de oldu; AK Parti, tek başına iktidara da geldi. Sadece Tayyip Erdoğan'ın önü, kısa bir süre için kesildi. O kadar. Halkın iradesi oyunu bozdu. Kendilerini, bazı güç odaklarına eklemleyerek ahkâm kesenlerin de yakında pabucu dama atılacak. Derin devlet
Hâlâ, derin devlete dayanarak beklenti içinde olanlar var. Bunlara en güzel cevabı Hadi Uluengin veriyor: "Derin egemenler, öyle fiskos dedikodusu ve hotzot komutuyla milletin irade ve tercihini hiçe sayarak, Türkiye gemisini şıp diye kendi köhne rotalarına çeviremezler. Daha dün bir, bugün iki. Ortada fol yok yumurta yok, bre şom ağızlı, durup dururken neden batılı, doğulu "Çalışma gruplarından" söz ediyorsun?.. Ey Ankara ricali, sen uçurumdan yuvarlanıyorsun ve korkmakta haklısın. Fakat, bilesin ki, istediğin kadar felâket tellâllığı yap, bu defa cesur Türkiye'yi öyle kolay kolay, kendin ile birlikte o uçurumdan aşağı çekemeyeceksin." (9 Kasım 2002 Hürriyet) Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez de umutlu. AB'den müzakere takvimi aldıktan sonra, egemenliklerini korku üzerine inşa edenlerin modasının geçeceğini belirtiyor. "Eğer AB'den müzakere takvimi alma konusunda başarı sağlanabilirse Türkiye birçok korkuyu geride bırakmaya başlayacak. O zaman siyaset söylemlerini rejim, sistem ve korku üçgeni üzerine kurmuş olanlar açıkta kalacak." Ecevit'in uyarısı
Bülent Ecevit, Tayyip Erdoğan'ın, Avrupa ülkelerinin başkentlerini dolaşmasını, yakışıksız bulduğunu açıklıyor. Başbakan sıfatını taşımaması bir yana, milletvekili dahi olmadığını hatırlatıyor. Tayyip Erdoğan'ı, o ülkelere milletin iradesi taşıyor. Ecevit'i % 1 ile, başbakanlık koltuğundan indiren irade bu. Suyu bulandırmaya çalışanları görüyoruz; ama şimdilik başarıyla yelkenlerini şişiren Erdoğan'a ulaşmak zor. Demokrasinin, vesayetten kurtulmak üzere olduğunu hâlâ anlayamayanlara rastlıyoruz. Ama yarın bulanık suda balık avlamaya gayret edenler, hallerinden utanacaklar. Tıpkı bazı yargı kararlarına imza atanlar gibi.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |