|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Adamların derdi, uğradıkları hezimetin intikamını, AK Parti lideri R. Tayyib Erdoğan'ı, 58. Hükûmet'in "başbakan"ı yapmamakla almak istiyorlar. Bilmezler ki, sandık başına giden seçmenin, yüzde 34'ü yaptığı tercihle, R. Tayyib Erdoğan'ın "inadına başbakan" mührüne iltifat etmiştir. Buna rağmen, TBMM'nin dışında kalmış "marjinal partiler"in sesi-soluğu kesilmiş bir halde iken, yine de "ahkam kesmek" gibi bir garabet içinde olmaları, halkın gözünden kaçmamaktadır. CHP lideri'ne uzatılan "defne dalı"nın, birden bire, "oldu olacak, başbakanlığı Bay Baykal'a verelim" esprisine ma-sadak olması gibi bir gelişmeyi gündeme getirmiş olanlar da, bizdeki demokrasi ve siyasal erk konusunda hangi sularda seyr ettiğimizi gösteriyor: AK Parti lideri, öylece partinin başında kalsın, bir başkası başbakan olsun! Anayasa'nın 109. maddesinin değiştirilmesi için bir konsensüs sağlanmadan, belki bir- takım "yorumcu ve forumcu beyler" yol verir de, "dışardan bakan" formülüne işlerlik kazandırılmak istenir. Yani beylerin millet iradesine koyduğu ipotek bu işte... Demokratik kurallara işlerlik kazandırıp, hukukun üstünlüğüne giden yolda "çağdaş yasalar" için binbir çaba sarfedilip, yol almayı bekleyen milyonlarca seçmenin bu sefer de sevinci kursağında mı kalacak diye, yarım asır daha beklemek mi gerekecek? Bir genç liderin "başbakan" olması için, milyonlarca seçmen sandık başına gitti. Bunun çok ibret dolu yönleri vardır ve sosyal siyaset uzmanlarının üzerinde durması gereken bir konu... Buna rağmen de, yasal düzenleme olmayacak ve yüzde 19'luk bir "sol söylem"lik potansiyeli kazanan partinin lideri nerede ise "hükûmeti ben kurarım" havasında... Bunların bütünüyle kafaları, kendilerine yarar bir demokrasiye işler. Ama bir türlü de gelişen olaylardan kendilerini soyutlayamazlar. Anayasal maddelerin miadı dolanlarına bir şey olmayacak, kendi statükoları üzerine bir yönetim ve denetim isterler... Fakat bütün dayatmalara rağmen, halkın, milletin ve vatandaşın iradesi sandığa yansıyınca birden bire elem ve ızdırap içinde kıvranıp teselliyi "kadehler"de aramaya başlarlar. Bütün bunların farkına varanlar da şimdi kalkıyor, elli yılda bir yetişen, çok partili hayatın klasik centilmeni bir lideri, parlamentoya sokmamak, seçmeni ürkütüp, AK Parti'yi alaşağı etmek planlarına sığındılar, sonları felaket, akıbetleri nedamet üzere şekillendi. Artık bükemedikleri eli öpmek yerine, ısırmaktan geçen bir tür geçici huylarını tatmin için, etkin ve karmaşık güçlerin dümen suyuna giderek, karmaşayı tırmandırmaya varan birtakım senaryoları gündeme getirdiler. Recep Tayyib Erdoğan, dışarda kalsın veya bir "emanetçi" başbakan ile AK Parti yola koyulmuş olsun. Amma ülke sorunları acil çözüm bekliyor, AB süreci giderek daralıyordu: İstediği kadar 57. Hükûmet'in başbakanı gider ayak bunalımı tırmandırıp, yerinde kalmayı hedefleyen "AK Parti'yi sindirememe" gibi eski mitlerini tekrar ede dursun, sandıktan çıkan sonuçla umuttan yokluğa/ademiyete giden bir partinin genel başkanı, yandaşları olan sağcılar ile, "devlet sahanlığı" uygulaması ile bozkurtları katrana bulayarak, üç ayrı eğilimin posasını çıkarmıştır. Kervan yürüyordu: Yeni bir siyasî lider çıkmıştı ortaya... Hem de eski siyaset arkadaşlarının bütün iğrenç iftiralarına aldırmadan, kimsenin iman ve itikadını diline dolamadan,"yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum" diyerek, bir büyük kitle ile, Anadolu'yu karış karış dolaşan bir Erdoğan'ın, siyasette yanında yer alan arkadaşlarının da idrak ettiği üzere, bütün hikmet ve meziyet, "Şu Kasımpaşalı ve Rize kökenli genç İmam-Hatipli'den geliyor" cümlesinde yatıyordu: Gençler onun gibi olmak istiyordu. Yaşlılar son umutlarının sönmediğini görmek için Erdoğan'a dualarını ulaştırmak için ellerini üç aylar öncesinden semaya kaldırmışlardı! Böyle bir lideri, böyle bir genci bulmuş olan Türkiye, daha ne istiyor: İşte İtalya'ya gitti. Berlusconi ile görüştü. Adam ne dedi: "Ben de senin gibi çok çektim. Komünistlerle ittifak kuranlar bana neler çektirdi bir bilseniz." Peki, bir başbakan gibi karşılanan Erdoğan'a Türkiye'de "siyaset adına neler çektirdikleri"ni Berlusconi biliyor muydu? Bizdekilerin kökeni ve siyasal zihniyetleri neydi ki, bir değişim ve gelişim öncüsüne bunca zahmeti çektirdiler ve "millî irade"nin ne olduğunu gördüler! Bu da yetmez, şimdi de Yunan Başbakanı Simitis'le görüşecek Sayın Erdoğan!.. Sürekli "28 Şubat'ın ürünü"diye sayıklayanlar, bir arpa boyu AB için ilerleme katedemezken, birden bire bir lider ortaya çıkıyor, bütün jurnallemelere rağmen, Türkiye'nin menfaatlerini korumada, elli yıllık çok partili hayatın önderlerini aşan bir inanç ve heyecanla, AB sürecini kısaltıyordu... Elbette bunları başaran bir yeni liderin, hem ordu ve hem de Köşk'ün dikkat etmesi gereken bir "ufuk planı" olduğuna işaret etmelidir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |