|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Günümüzde, ülkelerin siyasal bağımsızlığı veya birbirine bağımlılığı konusu, yeni bir anlam kazanmıştır. Geçtiğimiz yüzyıllarda söz konusu "bağımlılık" daha çok sömüren ve sömürülen ülkeler arasında geçerli resmî statüyü ifade ediyordu. Günümüzdeyse, ülkelerin birbirine bağımlılığı, artık, düpedüz bir sömüren-sömürülen ilişkisiyle ifade edilen bir resmî statü bağlamına hasredilmiş bulunmuyor. Bir ülkenin bağımlılığından veya bağımsızlığından bahsedilirken, taraflardan birinin hükmeden, ötekinin hükmedilen, birinin emir veren, ötekinin bu emri telâkki eden ilişkisi içinde olup olmadığına bakılmıyor. Klasik anlamda, bir ülkenin "bağımlılığı" söz konusu edilirken, "bağlı" olarak görülen ülkeyle taraflardan yalnızca biri anlatılmak istenirdi. Çünkü ilişkinin karşı tarafı için "bağlı" olmak söz konusu değildi. İlişkinin karşı tarafını teşkil eden ülke (devlet) sadece direktif verir, "bağlı" olduğu kabul edilen ülkeyse bu direktifi uygulardı. Aslında kural olarak bağımlı ülkeler hakim ülkenin genel valileri marifetiyle doğrudan yönetilirdi. Günümüzün uluslar arası ilişkileri artık böylesine mekanik, dahası kaba telâkki edilebilecek yöntemleri bırakmıştır. Birbirine sömürge statüsü ilişkisiyle bağlı ülkeler ortalarda görünmediğinde, artık "özgür" ülkelerden bahsedilmektedir. Günümüzde, ülkelerin birbirine bağımlılığı (veya bağımsız ülkelerin varlığı) öylesine nazik ifade tarzlarıyla dile getiriliyor ki, bu diplomatik sözlerin anlamına nüfuz etmeden, sırf görünüşe göre hükmedilecek olsa, insan sadece şu iki şıktan birini kabul etmek mecburiyetiyle karşı karşıya kalır: ya bütün ülkeler sahiden bağımsızdır, ya da bütün ülkeler birbirine bağımlıdır. İnsanı böyle düşünmeye sevk eden sebep, artık bağımsızlık kavramının sömürge dönemlerinde taşıdığı içeriğin dışlanmış olmasıdır. Eğer bütün ülkeler birbirine bağımlıysa, benim ülkem de, başkalarının taşıdığı şartlar içinde bulunuyor demektir; öyleyse beni gocunduracak bir durum karşısında bulunmadığımı söyleyebilirim. Böylece benim de, herkes gibi ve herkes kadar bağımlıyım ya da bağımsızım diyebilme imkânına sahip olduğum ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, bir ülkenin başka bir ülkeye (veya ülkelere) bağımlılığından söz açıldığında, elimizde, sömürge ilişkisini gösteren bir belge bulunmadığından, yani kâğıt üzerinde bütün ülkeler özgür ve bağımsız telâkki edildiğinden, hiçbir ülkeye başka ülkelerin bağımlısıdır deme imkânı da bulunmamaktadır. O kadar ki, bazı ülkelerin başka bazı ülkelere bağımlılığı dile getirildiğinde, bu durumun artık evrensel bir mahiyet kazandığı, nitekim ABD'nin de petrol ve hammadde ihtiyacı yönünden başkalarına bağımlı olduğu ileri sürülebilmektedir. Böylece, ABD'nin petrol veya başka hammadde satın aldığı ülkeler, diyelim ki, onunla ticarî ilişkilerini kesecek olursa ABD'nin de elinin böğründe kalacağı anlatılmak istenmektedir. Bu iddiayı bir an için geçerli saysak bile, ABD ile ticarî ilişkisini kesmeyi göze alan bir ülkenin, başta kendi iktisadî çıkarı olmak üzere daha neleri göze alması gerektiği elbette bir soru konusudur. Evet, ülkelerin belli bir alanda ve dar anlamda birbirlerine karşı bağımlı olduğu her zaman söylenebilir. Ancak, bu bağımlılıkta o ülkenin aynı zamanda inisiyatif sahibi olma durumunu elinde bulundurup bulundurmadığı hususu öne çıkartılmalıdır. Bir ülke, yapabiliyorsa, kendini dünyadan yalıtarak yaşamayı seçerse ve böyle yaşamayı başarabilirse, bu yoldan, görünüşe göre, onun bağımsızlığını koruduğu da söylenebilir. Ama bu durum, başka bir düzlemde farklı bir mahkûmiyeti ifade etmiş olmuyor mu? Kaldı ki, istenen durum böyle bir şey değildir. Hem başka ülkelerle ilişkilerini sürdüreceksin, hem inisiyatif sahibi olmaya devam edeceksin! Doğrudur, ABD'nin bazı yönlerden başkalarına ihtiyacı bulunmaktadır. Ama o, ihtiyacını giderirken aynı zamanda inisiyatifinden mahrum bırakılmakta mıdır veya bırakılabilmekte midir? Günümüzde, bağımsızlığın değişen anlamından bahsedebilmek için şunu söyleyebiliriz: ülkelerin kâğıt üzerinde görünen siyasal bağımsızlıkları artık fazla önem taşımıyor. Ülkeler, ulusal veya uluslar arası kararlar verirlerken, bağımsız iradelerini ne ölçüde öne çıkartabilmektedirler ve kendi bağımsız iradeleriyle hangi sınırlara kadar hareket etme serbestisine sahiptirler, buna bakmak gerekiyor. Ülkelerin bağımsız olup olmadığı artık onların kağıt üzerindeki beyanlarına bakılarak tespit edilmiyor, evet, ülkelerin bağımsız olup olmadığı, onların dış ödemeler dengesine, dış borçlarına, dış finans çevrelerinin ülke ekonomisine hakimiyetine vb. bakılarak bir kanaate ulaşılıyor. Bu faktörlerin her biri, her ülke için geçerli olabilir, yani, ülkenin dış ödemeler dengesi açık verebilir, dış borca ihtiyaç bulunabilir, dış finans kurumlarının verebileceği kredi ihtiyacı mevcut olabilir; ancak bu ihtiyaçlar giderilirken o ülkenin, aynı zamanda hem bu kredilerin kullanılmasında, hem altına girdiği borç yükünün kullanılması ve tasfiyesi esnasında, ilgili tarafın yönlendirmesine ve etkisine açık olup olmadığına bakılmalıdır. Eğer bu yönde, o ülkenin artık inisiyatif kullanamadığı ve başkalarının manipülasyonuna açık hale geldiği söyleniyorsa, o ülkenin bağımsız olup olmadığı hususu da tartışmaya açılıyor demektir. Her şeye rağmen bağımsızlık kavramının kendisi eskimiş, önemini kaybetmiş değildir. Ülkelerin şerefi, her şeye rağmen, onun bağımsız olup olmamasıyla kaimdir. Bu bakımdan, bir ülkenin bağımsız olup olmadığı eldeki kıstaslarla sınanmalıdır. Böyle bir sınamada Türkiye'nin halen içinde bulunduğu tablonun neyi gösterdiği ve bu tablonun önümüzdeki zaman dilimi içinde nasıl bir seyir izleyeceği benim için merak konusudur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan| Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |