|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Neredeyse bir hafta olacak ama MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın Harp Akademileri'nde 'AB'ye eleştiri' mahiyetinde, bu arada 'Rusya ve İran ile işbirliğine yönelmeyi' öneren sözlerinin tartışması bitmedi. Ateşini yitirmeyen tartışma, gelip Kılınç'ın sözlerinin kendi 'kişisel görüşleri mi; yoksa Genelkurmay'ın gerçek düşünceleri mi' olduğu noktasına gelip dayanıyor. Türkiye'de çeşitli kılık ve kıyafetlere bürünmüş ve çoğunluğu 'alenen AB karşıtı olduğunu açıklayamayan' AB karşıtlarının eğilimi, Tuncer Kılınç'ın, ne denirse densin, aslında Genelkurmay'ın görüşlerini yansıttığı. Sanki, Tuncer Kılınç'ın ağzından ifadesini bulan sözler, Genelkurmay'ın 'gerçek düşüncesi' ise, AB karşıtlığı güç kazanacak. Oysa, böyle bir durum olsa, sonuç tam tersi olur. Eğer Kılınç'ın sözleri Genelkurmay'ın 'gerçek düşüncesi' ise, bundan Genelkurmay güç kaybeder. Nitekim, Kılınç'ın ağzından bu sözlerin çıkmasından sonra, öylesine tepkiler, öyle kesimlerden ortaya konuldu ki, Tuncer Kılınç, neredeyse bu sözleri söylediğine pişman oldu. Bunun böyle olmaması ancak Kılınç'ın sözlerinin gerçekten Genelkurmay'ın gerçek düşüncesini yansıtmış olmasıyla mümkündür. Aksi halde, MGK Genel Sekreteri'nin, bu açıklamasından sonra, taşıdığı titrin ağırlığını hafiflettiği ortada. Bu arada, Radikal'de Murat Yetkin, Genelkurmay kaynaklarına dayanarak ilginç bilgiler aktarıyor. Buna göre, Genelkurmay kaynakları şöyle diyormuş: 'Mutlaka Kılınç gibi düşünen arkadaşlarımız vardır. Ordu geniş bir camia, değişik görüşler olabilir. Ancak bir konu bir kez karara bağlanınca, kurum adına çatlak ses çıkmaz. Sayın Kılınç o sözleri akademik ortamda söylediği için böyle sayılmaz. Ama sayın Kılınç resmen görevlendirildiği bir toplantıda, kesinlikle şahsi görüşlerini değil, resmi görüşümüzü söylerdi. Çünkü AB konusu bir kez değerlendirilmiş, karar bağlanmış ve emir verilmiş.' Genelkurmay'ın AB konusundaki görüşü de 'özetle' şöyleymiş: 'AB, Türkiye'nin ulusal hassasiyetleri ve çıkarları konusunda yeterince hassasiyet göstermeli. Türkiye'nin AB üyeliğine kayıtsız şartsız teslimiyetçilikle değil, eşit zeminde onurlu birliktelik olarak bakılmalı. Ama Türkiye'nin çıkarları NATO, AGİT, AB üyeliğindedir, bu jeopolitik bir zorunluluktur.' Şimdi… İşin tersliği tam da bu yukarıdaki alıntılarda. Bir kere, AB konusunun 'bir kez değerlendirilmesi', 'karara bağlanması' ve bu konuda 'emir verilmesi' Genelkurmay'ın yetkileri içinde değildir ve olamaz. Kaldı ki, 'Genelkurmay'ın AB görüşü' diye ortaya konulan hususlar da isabetli değildir ve 'AB karşıtlığı' işte bu argümanların arkasına sığınmaktadır. Ayrıca, MGK Genel Sekreteri sıfatını ve Orgeneral rütbesini taşıyan birisinin, basına yansıyacak açıklıkla, kamusal bir mekanda, ülkenin en hayati konularına ilişkin görüş açıklaması 'ifade özgürlüğü' kapsamında ele alınamaz. 'Siyasi tavır' kabul edilir. Asker kişilerin, her konuda görüş bildirme serbestlikleri demokrasilerde yoktur. Körfez Krizi sırasında Amerikan Hava Kuvvetleri Komutanı, bir gazeteye Saddam'ı nasıl tepeleyeceklerini anlattığı için, ertesi gün işini kaybetmişti. MGK Genel Sekreteri, 'akademik' bir kişilik olmadığı için, bir 'akademik mekan'da sarfettiği sözler 'akademik nitelik' kazanmaz. Yani, MGK Genel Sekreteri Orgeneral veya bir başka komutan, bu kimlikleriyle bir üniversite panelinde, Türkiye'nin temel stratejik tercihlerini söylerlerse, bu 'akademik bir açıklama' olur mu? Türkiye'ye Batı'sından baktığınız, hatta o 'gözardı edilmeyecek' Atlantik ötesinden yani Amerika'dan baktığınız takdirde, bu tür görüntülerin demokrasi adına 'alaycı bir tebessüm'le karşılanması kaçınılmazdır. İşin diğer yönüne gelirsek… Yani, Tuncer Kılınç'ın sözlerinin içeriğine. Bu sözlerin, Silahlı Kuvvetler'in üst kademesinin tümünde söz konusu olan ve özellikle PKK'nın AB'nin terör örgütleri listesine alınmamış olmasıyla ilgili bir rahatsızlığı yansıttığına hiç kuşku yok. Tuncer Kılınç'ın, diğer silah arkadaşlarıyla paylaştığı bir duyguyu, halisane niyetlerle ortaya koyduğundan kuşkulanmak gereksiz. Askerin, AB'den rahatsızlığını yansıtan sözlerin bir 'stratejik öneri'ye ulaşması iyi niyetten kaynaklanabilir ama bu onun doğruluğuna güvence teşkil etmez. Örneğin, AB'ye karşı bir Amerika-Rusya-İran ekseni üzerinde hareket edecek bir Türkiye, kağıt üzerinde makul gözükebilir ve kulağa pek de aykırı gelmeyebilir ama 'strateji' konularıyla ciddi olarak ilgilenen ve bu konulardan haberdar olanlar açısından, bu 'yaklaşım'ın ciddiye alınabilir bir yanı olamaz. Böyle bir 'yaklaşım' var. Bunu biliyoruz. Yani AB'ye karşı, Amerika destekli 'Avrasya yapılanması' içinde bir Türkiye. Bunun candamarı ise Türkiye'nin, Orta Asya ve Hazar havzası enerji yollarının 'terminali' olması öngörüsüne dayanıyor. Bu 'stratejik yaklaşım'ın geçerliliği yok. Niçin yok? Buna yarın değineceğiz… Bunun yanısıra, Genelkurmay'a atfen 'AB görüşü' diye sunulan hususların da niçin isabetsiz olduğunu yarın ele alacağız…
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |