T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Türkiye'nin yeri

Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) dışında bir seçeneği var mı? Milli Güvenlik Kurulu (MGK) genel sekreteri Org. Tuncer Kılınç'ın Harp Akademileri'nde yaptığı açıklama akıllara bu soruyu getirdi. Org. Kılınç'ın teklifi, mümkünse bölgenin diğer güçlü ülkeleri Rusya ve İran'ı da içine alan ABD ile bir ittifak... İttifak içerisine Rusya ve İran'ın alınması teklifini 'önemsiz bir ayrıntı' kabul edersek, bazılarının zihninde, Türkiye için AB'nin alternatifinin ABD olduğunu anlarız. İki ülke arasında, Körfez Savaşı'ndan beri, 'güçlendirilmiş bir ortaklık' (enhanced partnership) bulunduğu, Türkiye'nin, ABD için, İngiltere ve İsrail'den hemen sonra, belki Mısır'la aynı çizgide geldiği de biliniyor.

İlk önce cevabı aranması gereken, "Türkiye'nin bir ittifak içerisinde bulunmaya ihtiyacı var mı?" sorusu olmalı. Bugünün dünyası, geçmişte daha çok askerî, yakın zamanlarda ekonomik ağırlık taşıyan ittifakların siyaset boyutu da katılarak genişlediği bir dünyadır. Başlangıçta yalnızca ekonomik işbirliğini amaçlayan (bir tür gümrük birliği) Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), zaman içerisinde siyasi mahiyet kazanarak AB haline geldi. AGİT ile askerî bir ittifaka dönüşmeyi de hedefliyor AB. Rusya'nın eski bağlantılı ülkeleriyle oluşturduğu 'Bağımsız Ülkeler Topluluğu' türü bir ittifakı var. ABD'nin de, etrafı (Kanada ve Meksika) ile ekonomik (NAFTA), İngiltere ve İsrail'le stratejik birlikteliği söz konusu. Benzeri ortaklıklar Uzak Doğu'da da bulunuyor. Refahyol'un D-8 projesi de, bunlar gibi, ekonomiden başlayıp siyaset ve stratejiye uzanabilecek bir ittifak arayışıydı.

Ülkelerin, kendilerini güvende hissedebilmek için, başka ülkelerle omuz omuza vermeye ihtiyacı var bugünün dünyasında. AB gibi birlikteliklerin, bütün üye ülkelerin ekonomilerini iyileştirmeye, halkın refahını artırmaya ve barışçı bir dünya arayışına yaradığını da unutmamak gerekiyor.

Bütün dünya ittifaklar peşinde koşarken, Türkiye'nin kendisini yalnızlığa mahkum etmesi beklenemez. Kaldı ki, Türkiye, 'farklı' konumu sebebiyle, hem Batılı (NATO, Avrupa Parlamentosu), hem de Doğulu (İslâm Konferansı Örgütü, İslâm Kalkınma Bankası) türü ittifaklar içerisinde yer alıyor. Epey uzun bir süredir de, içinden itirazlar gelmesine ve dışarıda muarızları bulunmasına rağmen, AB üyeliği peşinde koşuyor.

Türkiye'nin AB'ye aşkını bütünüyle yitirdiği söylenemez. Kamuoyu yoklamaları, hemen her kesimin, değişik mülâhazalarla da olsa, AB üyesi bir Türkiye istediğini açığa vuruyor; bir referandum yapıldığı taktirde halkın önemli bir çoğunluğunun AB üyeliği istikametinde oy kullanacağına kuşku yok. AB ile ilgili kuşku belirtenler, halk namına hareket ettiği iddiasında olan çevreler; onların hareket noktası da, AB üyeliğinin ciddi bir sistem değişikliğini gerektirmesi. 'Kopenhag kriterleri' denilen ortak değerlerin kabulünün geleneksel devlet yapısını köklü bir değişikliğe zorlayacağı düşünülüyor ve bundan endişe duyuluyor.

Ancak, "AB olmazsa ABD olur" tezini savunanların unuttukları önemli husus, 'Kopenhag kriterleri' biçiminde ifade edilen 'ortak değerleri' reddetmiş bir Türkiye'nin, kendisine umutla baktığı ABD'den de ilgi göremeyeceğidir. Washington, 11 Eylül sonrasında özgürlükler konusunda geri adımlar atsa bile, ülkedeki yerleşik kurumlar ve siyaset, kazanımların elden çıkartılmasına izin vermiyor.

Önceki akşam bir vesileyle görüşme fırsatı bulduğum Washington yönetimine yakın kişiler, son zamanlardaki tartışmalardan duydukları şaşkınlığı dile getirmeden edemediler. Ortak değerlendirme şuydu: Türkiye için ABD ile yakınlaşmanın yolu da AB üyeliğinden geçiyor. Bir yetkili, Helsinki Zirvesi'nde Türkiye'ye adaylık statüsü kazandırmak için Washington'un çabalarını hatırlattı. Bir başkası, "Korkulan Kopenhag kriterleriyse, onlar bizim de paylaştığmız ortak değerler" demekten kendini alamadı. Konuşurken, AB'den kaçan Türkiye'nin ABD'den de uzağa düşeceği izlenimini edindim.

Elbette, AB ve ABD Türkiye için 'tek' ve 'olmazsa olmaz' ittifaklar değil; çevresinde sevilen, beğenilen, taklit edilmeye değer bulunan bir Türkiye'nin seçeneği de birden fazla olacaktır. Ancak, "Çevresinde sevilen, beğenilen, taklit edilmeye değer bulunan" bir ülke olmanın yolu, insanlığın ortak değerlerine sahip olmaktan geçiyor.

Türkiye 'Kopenhag kriterleri' yüzünden AB'den kaçıyor, oysa AB'den kaçsa bile o kriterlerde ifadesini bulan değerlerden kaçamaz, kaçmamalı...


13 Mart 2002
Çarşamba
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED