T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Heybeliada Ruhban Okulu da, bizim "Kültür Mirasımız"ın içindedir

Galiba bazılarımız, "Çevre" kavramını, hikayelerdeki Temel kadar anlıyoruz..

Hikayedeki Temel, Karadeniz'den kalkıp, İstanbul'a, Ortaköy'e gelmiş.. Bir yaz akşamüstü, etraftaki gençlerin, müzik sesinin coşkusuna kaptırmış kendisini..

Gitmiş, bakkaldan bir şişe kola almış.. İçtikten sonra, şişeyi denize fırlatıp, atmış..

Ortaköy'deki genç çevreciler, Temel'in çevresini sarmışlar.. Denize attığı şişeyi göstererek, onu hırpalamışlar..

- Doğanın dengesini bozdun, diye bağırıp çağırmışlar..

Temel Karadeniz'e, köyüne dönmüş..

Arkadaşları sormuşlar,

- İstanbul nasıl bir yer? İnsanlar nasıl insanlar?

Temel gülmüş, anlatmış..

- Garip insanlar var İstanbul'da.. Bana saldırdılar.. Doğan'ın yengesini bozduğunu söylediler.. Oysa ne Doğan diye birini, ne de yengesini tanıyordum..

Durumumuz hep böyle değil mi?

Bir reklam filminin çekiminde veya bir televizyon programında, bir kedicik ölünce, haklı olarak kıyametler kopuyor..

Ama "kedinin hayatı" üzerinde insanî hassasiyeti gösterenler, "insan hayatı" tartışma konusu oldu mu, ya susuyor, ya da "öldürmek doğrudur" diye görüş açıklıyorlar..

Bu bazan "İdam cezası"nın savunulması, bazan "Banka soyguncularının öldürülmesi" konusunda böyle olmuyor mu?

"Çevre"ye, "Doğal Denge"ye, "Türkiye Mozayığı"na bakışta da, böyle bu..

İnsanlar, etnik olgular, dini inançlar ve "farklılıklar" da, "Doğal" veya "Beşeri Denge"nin öğeleridir..

Yok edilen hayvan türleri nasıl "Büyük İnsanlık" için endişe kaynağı ise, bir coğrafyada yok olan kavimler, diller, gelenekler de, aynı durumdadır..

Eğer dünyada "Ibıhça" konuşan bir kişi kaldı ise, en az yüz tane bilinçli adam, Ibıhça'nın yok olmaması için kitaplar yazar, belgeseller yapar, kayıtlar tutar..

Biz Türkler, bu dünyanın dışında mı yaşıyoruz?

Stalin Tatarlar'ı toptan sürgün ettiği, yani "Tehcir"e tâbi tuttuğu zaman, öfkeleniriz.. Hitler, Yahudi ırkını veya Şaron Filistin halkını, soykırıma konu alırsa, protesto ederiz.. Miloşeviç'in önce Boşnaklar'ı, sonra Arnavutlar'ı yok etmek istemesini "insanlık suçu" olarak görürüz..

Demek ki bizlerde de "Beşeri Denge"nin korunmasının, "Doğal Denge"yi korumakla eşdeğer olduğunu bilen bir bilinç var..

Ama kendi "Beşeri Dengemiz" konusunda, bazan ya suskun, ya da anti olabiliyoruz..

Şu "Heybeliada Ruhban Okulu" meselesine gelmek istiyorum..

Fatih Sultan Mehmet'in, biz Türkler'e "ebedi hediye"si olan İstanbul'u, şöyle bir derinine düşündük mü?

Biz Türkler, henüz Orta Asya'da Orhun Anıtları'na ilk alfabe denemelerini kazırken, İstanbul'da, yani "Yeni Roma"da veya "Bizans"da, Ayasofya Kilisesi vardı.. Justinyen, ilk medeni hukuk kodifikasyonu olan "Corpus Juris Civilis"i yazdırmıştı..

Bizler, yani atalarımız olan Osmanlı Türkleri, bu "Kültür Mirası"nı da, İstanbul'la birlikte fethettik.. Birlikte yaşadık, geliştik, geliştirdik..

Yunanistan, İstanbullu Rumlar'ı hep kendi kültürlerinin üst-yapısı olarak gördü.. Onlar için "Fenerliler", yani "Feneryot"lar, gelişmişliğin simgeleriydi..

"Heybeliada Ruhban Okulu" da bu "Kültür Mirası"nın bir öğesi.. M.S. 809 yılında kurulmuş.. Mesela ilk kez, M.S. 862'de, Karadeniz'den gelen Kazaklar tarafından yağmalanmış.. 1268-72'de, dünyanın en zengin yazma kitaplar koleksiyonuna sahip olmuş.. 1772'de de, bir fermanla, manastırdan okula geçmesine izin verilmiş..

Bunu kapalı tutmak, size göre doğru mu?

ŞAKA

Bumerang efekti mi?

Doğu Perinçek'in "Aydınlık"ı, emekli amiral Atilla Kıyat'a karşı da kampanya açtı ya..

Bu arada Kıyat'ı yermek için, şöyle tanıtmış amirali..

- Amerikan Yahudi Sermayesi'nin ortak olduğu NTV'nin kadrolu danışmanı..

Eyvah.. Desenize sıra, NTV'nin kadrolu tartışmacıları olan, ama Doğu Perinçek'in görüşlerini "Tekel Medyası"na taşıyanlara da gelebilir..

MHP'NİN İKİLEMİ

Tutarsızlığın sonu yoktur!.

Bir deyim vardır.. "Gece külahlı, gündüz silahlı" denilir, ya da tersi söylenir.. İngilizler'de gündüz doktor, gece canavar olan "Dr. Jekyll - Mr. Hyde" kişiliği vardır buna benzeyen..

İktidar ortağı ve gerek İMF ile, gerekse Avrupa Birliği ile alınan ortak tüm kararların altında imzası bulunan MHP de, bu "ikili kişilik"e uygun davranışlar sergilemekte..

Örneğin önceki gün MHP'li Devlet Bakanı Tunca Toskay, İMF Türkiye Masası Şefi Juha Kahkonnen'e, ülkenin ekonomik sorunları konusunda, şikayetlerini arz etmedi mi?

- T.L. değerlendiği için ihracat zorlanıyor.. Ayrıca üretim artmıyor, dedi..

Belli ki Kahkonnen, "Madem ulusal egemenlik adına iktidar ve yönetim gücü sizde. O zaman bana bunları anlatıp, dert yanacağınıza, bu sorunları düzeltin" demedi MHP'li Toskay'a..

İMF yardım etmezse, onay vermezse, ne Toskay, ne Bahçeli, parmaklarını bile oynatamazlar çünkü..

Ama kendi yandaşlarının karşısına geçince, "milli menfaat", "ulusal bağımsızlık", "AB'ye hayır" gibi laflar, estirilip, savruluyor..

Perhizleri arasında, sürekli lahana turşusu yiyorlar özetle..


13 Mart 2002
Çarşamba
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED