|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Özellikle Şubat ekonomik krizinden sonra; yani, Türkiye'nin ekonomi ve dış politika tercihlerinin ABD ve IMF'nin denetimine girdiği süreçle birlikte ideoloji katmanlarında ciddi sarsıntılar gözlenmeye başladı. Bu süreç, farklı eksenlere oturan düşünceleri ya da detaylarla birbirinden ayrılmış fikir akımlarını zaman zaman, şaşırtıcı bir tektipleştirmeye yol açacak kadar birbirine yaklaştırdı. Ana eksenler ve kadim farklılıklar yok sayılarak, her düşünceden "Türkiye'nin bağımsızlığına düşkün olanlar", Türkiye'yi bağımsızlaştırmanın yoluymuş ya da yollarından birisiymiş gibi Kuva-yı Milliye safında buluştular. Başlangıçta bunu bir taktik olarak tasarlayanlar bile, giderek adı konulmamış bu buluşmanın müptelası olmaya başladılar. Ve sözkonusu ittifaka, giderek şaşırtıcı isimler de iştirak eder oldu. Uzun bir süreden beri Gerçek Hayat Dergisi ekseninde gelişen "millilik" fikrinin bazen Müslümanlığa ve bazen Türklüğe, bazen de her ikisine birden referans yapan seyrüseferi de son sayıda, Kuva-yı Milliye limanına da uğramış bulunuyor. Derginin, başyazısında "Kuva-yı Milliye ibaresinin politik bir reklam malzemesi olarak kullanılmasına karşıyız" diyerek bu kavrama kol kanat geriliyor. Yazıda da şu tesbitlere yer veriliyor: "Milli kuvvet çıkar hesaplarının kabardığı yerde ortaya çıkmaz. Ondan da önce Türkiye'de herhangi bir gücün milli karaktere uygun olup olmadığını anlamak için onun Müslümanlık'la olan bağının sağlamlığına bakmak gerek..." Elhak doğru. Sadece bu kavramın olması gerekliliği değil, Türkiye'de "milli" vasfını alan herbirşeyin olmazsa olmaz şartı Müslümanlıktır ve bu olmaksızın herhangi bir milli hassasiyetin, milletini bulabilmesi mümkün değildir. Ancak, Gerçek Hayat gibi samimi kaygısı Müslümanlık olanların, adında millilik olan her kavrama dini aşılamaya kalkmaları; onu böylelikle kullanılabilir, kabul edilebilir hale getirmeye çalışmaları, ihyaya teşebbüs etmelerinin bir anlamı bulunmuyor. Bu kavram, sosyalistlikleri bile sosyalizme benzemeyen türden garip bir ideolojinin temsilcilerinin ya da Cumhuriyet Halk Partisi eskilerinin bütünüyle din ve halk düşmanlığı, gelenek karşıtlığı üzerine kurulu fikriyatlarının bayrağı ise, bu büsbütün anlamsız bir çabadır. Üstelik, o fikriyatın tarif ettiği grupların 28 Şubat'la ittifakı, bu süreçteki taşeronluklarının izleri taze iken ve bugün yaptıklarının vatanı şu veya bu işgalden korumak değil kendi varlıklarının devamlılığını muhafaza olduğu aşikar iken bu çaba tehlikelidir de. Gerçek Hayat'ın geleneksel anlayışa ve aktörlere itirazı da var. Ancak, sözgelimi Doğu Perinçek, Devlet Bahçeli, İlhan Selçuk gibi isimlerin Kuva-yı Milliye ittifakı gülünç bulunup sorgulanırken bile; kavramı sahiplenme fikri baskın çıkıyor. Hiç şüphesiz kavramlar, özellikle de milli, dini, manevi olanları kimsenin tapulu malı değildir. Ama bu mesele, "hepimizin bu vatan için bir ülküsü vardır" deyip, durup dururken Ülkücülük fikrine bulaşmaya ve bu topraklarda hayat bulduğundan hareketle onun İslam'la bağlarını daha da güçlendirmek için gayret etmeye benzer. Önümüzdeki mesele de böyledir. Kuva-yı Milliye kavramının milletin tarihten gelen gücünü, toprağına, bayrağına ve nihayet dinine sahip çıkmasını göstermesi gerekir ama; gerçekte gösterdiği bambaşka bir şeydir: Türk modernleşmesi denilen şeyin millet tarafından arzulanıp benimsendiği... Cumhuriyetin kurucu ideolojisi ve o günden beri birtakım modernleşmeci fraksiyonlar, bu kavramı çok tartışmalı bir anti-emperyalizm mücadelesinin sloganı yaptıkları gibi, "milletin, başına gelen şapkayı" arzuladığının bir delili olarak da kullandılar. Bugün ise, Kuva-yı Milliye Türkiye'yi dışarının şerrinden korumanın değil, dışarıya kapatmanın ideolojisinden başka bir şey değildir. Devletin bir kesiminin bu kavram ve bunun etrafında şekillenen bir strateji ile uyguladığı içe kapanmacı politikanın varlığı hiçbir surette gözardı edilemez. Ayrıca, Türkiye'nin içe kapanmasının Türklere ve Müslümanlara ne yarar sağlayacağının hesabının dikkatlice yapılması da gereklidir. Müslümanların ve İslam'ın bu devletin asli unsuru olduğunun altını çizmek saygıdeğer bir çabadır ve hiç de yabana atılacak bir fikir değildir. Ancak, bunu Kuva-yı Milliye kavramını ihya yoluyla tahakkuk ettirmekle maksadın hasıl olması mümkün görünmediği gibi, atılan her adımın öncelikle 28 Şubatçı ve tek partici taifenin hesabına yazılacağı ortadadır. Bir, Kuva-yı Milliye-i İslamiyye hiç olmamıştır ve esasen Türkiye'deki siyasal ve entellektüel İslam düşüncesinin zenginliği ortadayken bunun olmasına da gerek yoktur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |