|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bu yazıyı çiçek açmış bir erik ağacına baka baka yazıyorum. Önce bademlerle erikler çiçeklenir bilirsiniz. Bu ağaç da delirmiş sanki, baştan ayağa köpük. Güneş ısıtıyor, Kuşlar cıvıldıyor, Hafif bir esinti yüzümüzü-gözümüzü yıkayıp geçiyor. Zambaklar, fulyalar, nergisler, sümbüller. Zerrin-kadehler patlamış. Her yanda ballıbabalar. Bir süre sonra çimenler yükselir, düğün çiçekleri sarışın bir göl oluşturur; ardından papatyalar, lâleler, güller. Ee, bu ne lahana turşusu - bu ne perhiz. Hani "bahar gelmiyor" diyordun. Evet öyle. Sözümde sabitim. Bahar nedir? Bir yeniden doğuş, bir yeni hayat, diriliş, coşku, sevinç, enerji, mutluluk, bereket, müjde değil mi? Evet öyle.. Öyle ise şu parkın kıyısına ilişen, kırık banka oturmuş, başını ellerinin arasına alıp, ayakuçlarına bakan, sürekli öyle kalan, düşünen, tasalanan, daralan, alnında çizgi çizgi kederler oluşan adamda niçin bir hareket belirtisi yok? Niçin öyle saatlerce susuyor? Niçin her şeye kayıtsız, bezgin, dalgın bakıyor. Neyi bekliyor? Bir müjdeli haberi mi? Atıldığı iş yerinden gelecek bir davet mektubunu mu? Ev sahibinin kira borçlarını sildiğini söyleyen mübarek konuşmasını mı? Bakkala-kasaba-manava olan veresiye hesabının kapandığını mı? İnsanlar bahara ilgisiz, patlayan tomurcuktan bîhaber. İşsizlerin, evsizlerin, açların, yoksulların sayısı çığ gibi büyümekte. Kepenkler kapanmakta, dükkânını-tezgahını açan siftahsız eve dönmekte. Eve dönenlerin tek düşüncesi ne zambak, ne gelincik, ne papatya, ne yaş günü, ne de sevgililer günü. Bunların alayını tuzu kuru olan bir avuç mutlu azınlığa terketmişler. Varsın onların mutluluk fotoğrafları gazetelerin birinci sayfasını süslesin. Bahar geldi "aşkın nabzı atıyor" diye parklarda, sahillerde sarmaş-dolaş oturan gençlerin resimleri çoğalsın. Asıl çoğalan ülkenin üzerine abanmış kara bulutların karanlığı; umutsuzluğun ağırlığıdır. Parkta düşünüp duran adam akşam eve nasıl ekmek götüreceğini hesap ediyor. Doluya koyuyor almıyor, boşa koyuyor dolmuyor. Başbakanlığın önünde her gün bir isyanın kısık sesi boğuluyor. Evet boğuluyor. Gırtlak kanseri işsiz baba çıkmayan sesi ile "Açım, açım" diye çırpınırken, kargatulumba arabaya tıkılıp götürülüyor. Bahar geliyor, gelsin, hoş geldi sefa geldi. Ancak insanların içinde bir kırık plak hep aynı nakaratı tekrarlayıp duruyor. "Bayram gelmiş neyime Kan damlar yüreğime"...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |