T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Siyasetin siyasal erdemle tanımlanması

"Cumhuriyet" fikrinin kurucu ögesidir "siyasal erdem". Kökende, Kıta Avrupası geleneği, cumhuriyetin "siyasal erdem" ile eşdeğer ele alınmasıdır. Zaman içinde "unutturulan" bu gelenek, yerini "teknik devlet" kavramına uzanan bir çizgi içinde bambaşka bir cumhuriyet fikrine bırakmıştır.

"Cumhuriyetçilik" bir fikir ve gelenek olarak siyasal erdemin yönetimde etkinliğinin olmadığı, sadece Kral'ın kişiliğinin siyaseti temsil ettiği siyasetsiz duruma karşı, siyasetin savunusu olarak çıkmıştır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, "siyaset"in "cumhuriyetçilik" temelinde ele alınışının "erdem"le yapışık olmasıdır. Yani "cumhuriyetçilik" açısından "siyaset", "siyasal erdem"le eşanlamlıdır.

Buna göre yurttaşlar devletten "siyasal erdem"e uygun davranmasını talep ederler, devlet de yurttaşlara "siyasal erdem"le hitap etmek zorundadır.

Bu gelenek zaman içinde, devletin "teknik devlet" olarak tanımlanmasına kadar uzanan bir süreçte unutulmaya terkedilmiştir. Teknik, yani sadece hizmet eden, yurttaşların inanç ve düşüncelerine karışmayan devlet fikri, bugün, devletin yurttaşlara ideoloji dayatması örneğine karşılık yüceltiliyor. İdeoloji dayatan devlete karşılık, devletin ideolojisizleşmesi önemseniyor. Kuşkusuz bu dilemma içinde bir tarih okuması yapılırsa, siyasal erdeme dayanan cumhuriyetçilik fikrini hiç yaşanmamış saymak gerekiyor.

Oysa bu gelenek siyasetin düğüm noktalarından biridir. Bu geleneğin yok sayılması demek, siyasetin sadece "para"nın güdümünde bir tarihselliğe sahip olduğunu kabul etmeye götürür bizi. Oysa ideolojiden kaçınmak adına, siyasal erdemden boşandırılmış devlet fikri, demokratik rejimler çağında kutsansa da, bu yolla, siyasal erdemin yerine "piyasa"nın gereklerinin ikame edildiği unutulmamalıdır.

Bütün bunların bugün için anlamı büyük. İdeolojik devletin özgürlükleri zedeleyen bir üretimi olduğunu gördük. Buna karşı önerilen teknik devlet ise, insan gerçeği karşısında duyarsızlaştırıcı süreçleri himaye ediyor. Dünyanın geri kalanındaki yoksullukları ve acıları görmezden gelmeyi siyasallaştırıyor sadece.

Oysa tek tek insanların ya da sivil toplumun insan gerçeğini kavramaya güç yetiremediği, bunun için "siyaset"e gerek duyulduğu bugün artık çok açık. 11 Eylül ise bunu bir kere daha radikalleştirdi. O zaman siyasal erdem ve siyaset ilişkisini, siyasal erdeme dayanan siyasetle devletin ilişkisini yeniden düşünmek zorundayız. Eğer bu konuda yeterli ve acil bir düşünce ve siyaset üretimine gidilmezse, siyaset daha da teknikleşecek ve tümüyle insanlarla ekonominin ilişkisini düzenleyen bir sınırlılık içine hapsolacak. Bunun sonucu ise dünyada insan gerçeğinin bizzat insanoğlu tarafından inkar edilmesi ve bu inkara dayanan bir kabusun inşa edilmesidir.

Oysa insanlık bugün sorunlarına yeni bir siyasal yaklaşımla bakmak zorunda. Bunu yapmazsa, tek tek bireylerin ya da sivil toplumun iradesi kötü gidişe teslim olmaktan kaçınamayacak.

Dünyanın geleceği, ekonomide değil, siyasal erdemin yeninden keşfedilmesinde saklı…


13 Mart 2002
Çarşamba
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED