|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Modern Batı uygarlığını en azından iki düzlemde medya uygarlığı olarak tanımlamanın mümkün olduğunu düşünüyorum: Birinci düzlem, matbaanın icadıyla birlikte belirginleşen yazılı kültürün Batı kültürünü, sanatını, düşüncesini, gerçeklik algısını, kısacası dünya tasavvurunu belirlemesi anlamında modern Batı uygarlığını medya uygarlığı olarak tanımlayabileceğimiz bir düzlemdir. Matbaanın icadından itibaren Batı kültürü, anlam haritalarını büyük ölçüde çeşitli medyalar aracılığıyla yeniden-üretiyor ve küreselleştiriyor. Gazeteden fotoğrafa, sinemadan radyoya, televizyondan bilgisayarlara kadar tüm medyalar, Batılı kodları, değerleri, anlam haritalarını ve anlamlandırma biçimlerini hem yeniden üretmekte, hem de Batı dışına taşımakta başat vasıtalar / araçlar / aracılar olarak kullanılıyor. Bu durum, insanlık tarihinde yeni bir durumdur. Bu yüzden Batı uygarlığını medya uygarlığı olarak adlandırmak mümkün olabilmektedir. Ancak burada asıl can alıcı nokta, Batı kültürünün medyalar aracılığıyla yeniden-üretilmesi ve yaygınlaştırılmasından çok, bizatihi medya'nın dayandığı zihinsel / felsefî temellerdir. İşte modern Batı uygarlığını medya uygarlığı olarak tanımlamamızı mümkün kılan ikinci düzlem burada karşımıza çıkıyor. Medya, sözcüğü "medium" (vasıta / araç / aracı) sözcüğünün çoğuludur. Burada dikkat çekilmesi gereken hayatî nokta şu: Her vasıtanın dayandığı, bu vasıtaların ortaya çıkmasını, kullanım biçimlerini ve dolayısıyla niteliklerini ele veren zihinsel / felsefî bir temel (=vasat) vardır. Başka bir deyişle, hiçbir vasıta / araç (teknik, teknoloji vesaire) ortaya çıktığı, üretildiği, kullanıldığı, tüketildiği vasat'tan (bu vasatta hakim olan ve bu vasata anlamını veren) dünya tasavvurundan bağımsız değildir. İşte modern medyalar, hem vasıta olmaklıkları, hem de beslendikleri vasatlar bakımından Batı uygarlığını medya uygarlığı olarak adlandırmamızı mümkün kılıyor. Adorno ve Horkheimer gibi Frankfurt Okulu'nun kurucu düşünürleri, modern Batı uygarlığını "araçsal akıl" olarak tanımlamışlardı. Bu iki cins düşünürün "araçsal akıl" tanımlamasından kastettikleri şey şuydu: Artık araçlar, (teknoloji) amaç haline geldi. Ve teknoloji, hayatın akışını belirlemeye başladı. Teknoloji, sadece hayatın akışını belirmeye başlamakla kalmadı, aynı zamanda, başlıca değer, anlam ve güç üreticisi konumuna da yerleşiverdi. Sonuç: Aracın amaç haline gelmesi, hayatın ve hegemonyanın sürdürülebilmesinin öncelikli koşulunun, gücü (yani araçları, medyayı, teknolojiyi, teknolojik ve nükleer silahları) ele geçirmek olduğu şeklindeki bir anlayışın modern (veya postmodern) Batı uygarlığının tanımlayıcı ve belirleyici dinamiği haline gelmesini kolaylaştırdı. Heidegger'in "kamera, izleyiciye yöneltilmiş bir silahtır" derken, ya da cins hız filozofu Paul Virilio'nun "silah çekmekle film çekmek aynı şeylerdir" derken, insanların, kitlelelerin medya gibi sembol, anlam ve imge trafiğini kontrol ve manipüle ederek hakim güçlerin çıkarlarını, hegemonyalarını meşrulaştıracak şekilde kullanan araçların hem insanlık, hem de Batı uygarlığının geleceği açısından taşıdığı ve küreselleştirdiği tehlikeye dikkat çekmiş oluyorlardı. Artık medyalar, güç ve çıkar odaklarının asla kayıtsız ve ilgisiz kalamadıkları; özel ve kamusal hayatın içeriklendirilmesinde, belirlenmesinde kilit rol oynayan araçlara, yeni efendiler'e dönüşmüş durumda. Bugün Batılı düşünürler, medya sorununu, Batı uygarlığının en esaslı sorunlarından biri olarak nitelendiriyor ve bu sorunun çözümlenmesi konusunda yoğun bir tartışma gerçekleştiriyorlar. Batılılar, medyaları, kendi çıkarlarını ve hegemonyalarını sürdürmek, pekiştirmek ve meşrulaştırmak için son derece sofistike yollara başvuruyorlar. Bu araçlar, Türkiye gibi tam bir akıl tutulması yaşanan, "zihinsizleştirilmiş" bir aklın hakim olduğu ülkelere taşındığında, tüm kesimler tarafından birere "silah" veya "sopa" olarak kullanılıyor. Türkiye'de medyanın "silah" veya "sopa" olarak kullanıldığı en çarpıcı alan, gazete ve özellikle de televizyon haberleridir. Show-TV, Star, ATV, Kanal-D ve -son zamanlarda Reha Muhtar'la adeta yarıştığı izlenimi veren- Kanal-7 gibi televizyonlar, Amerikan ticari televizyoncularına taş çıkartan bir tabloid / vulger televizyon haberciliği dili icat etmeyi başarmış durumdalar! Bu televizyonların haber programlarında izleyicinin kolaylıkla aptal yerine konulduğunu, örneğin bir görüntünün en az dört beş kez tekrarlandığını, kullanılan habercilik dilinin "biz ve onlar", "iyiler ve kötüler" karşıtlığını eksene alan son derece "ilkel" bir dil olduğunu görüyoruz. İşte Türkiye'de televizyon haberciliğinin bu ilkel, ötekileştirici, vulgerleştirici dilini yıkmaya çalışan üç kişi çıktı bugüne dek: Ali Kırca, Ahmet Hakan Coşkun ve Gürkan Zengin. Ali Kırca, şu an sırra kadem basmış durumda. Bence Türkiye'nin en iyi, en yetenekli haber sunucusu olan Ahmet Hakan Coşkun'sa Kanal 7'nin vulgerleşme politikasının en büyük kurbanı durumunda ve -gazeteciliği zayıf da olsa- Ahmet Hakan şu an Kanal-7'de resmen harcanıyor. Şu an aynı akıbet, hem çok iyi bir sunucu, hem de çok iyi bir gazeteci olan Gürkan Zengin'in başına gelmek üzere. Gürkan Zengin'in CNN-Türk'teki "Editör" programı, 23.00'ten 23.30'a alındı ve süresi yarım saate düşürüldü. Ben bu olayın geçici olmasını ümit ediyorum. Çünkü Zengin, Türkiye'de "yaratıcı bir televizyon haberciliği dili" geliştirmiş başarılı, yetenekli ve imaginatif bir televizyon gazetecisi. Zengin'in geliştirdiği dilin başlıca özelliklerini kısaca şöyle özetlemek isterim: Zengin, tıpkı Batı'da, özellikle Avrupa ülkelerinden bildiğim araştırmacı gazetecilik dilini; bir yandan sıkmayan, doğal bir şekilde akan, görsel malzemenin, grafiklerin ustalıkla kullanıldığı ama öte yandan da her programda en azından bir konuyu tüm yönleri ve boyutlarıyla sofistike bir şekilde masaya yatıran ve kamuoyunu işlenen sorun konusunda doyurucu bir şekilde bilgilendiren sade, anlaşılır ama derinlikli bir televizyon haberciliği diline dönüştürmeyi başarmış bir kişi. Medyanın güç ve çıkar odakları tarafından bir "silah" ve "sopa" gibi kullanıldığı bir ortamda primitif araçsal aklın tezahürlerine meydan okuyan Gürkan Zengin'in CNN-Türk'ün yeni yönetimi tarafından "cezalandırılma"ya değil, "ödüllendirilme"ye ve yüreklendirilmeye ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu ülkede "Gürkan Zengin"ler kolay yetişmiyor!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |