T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

P O L İ T İ K A

'Türkeş'in belgelerini yaktım'

"Türkeş en çok herhalde bana güvendi. Merhumun özel ve resmi evrakını yazdım ve okudum. Türkeş'in ölümünden sonra beş çuval dolusu evrakı yaktım. Bunlar açıklansaydı bugün de görevde olan çoğu kimse hakkında soruşturma açılırdı."

Merhum Alparslan Türkeş'in yazışmalarını yapan dönemin MHP Genel Sekreter Yardımcısı Naci Memiş, açıklama yetkisine sahip olmadığını söylediği beş çuval dolusu resmi ve özel evrakı yaktığını açıkladı. Yeni Şafak'a konuşan Naci Memiş, "Bu evrakların deşifre edilmesi halinde bugün görevde olan birçok insan hakkında soruşturma açılırdı. Bu bilgilerin deşifre edilmesi, bu adamların hayatlarına son verilmesi manasına gelir. Bunlar deşifre edilemezdi. Türkeş, bunlarla ilgili hatıralarını yazmadığına göre, böyle bir vasiyeti de olmadığına göre bunları ifşa etmek emanete ihanet etmek olurdu" dedi.

İşte Naci Memiş'in, yakın tarihimiz hakkında ilginç ipuçları veren açıklamaları:

Rahmetli Türkeş'in yanındaki göreviniz neydi?

Alparslan Türkeş tarafından planlanmış, İslam'da Birlik Şuuru ve Milliyetçi Hareket konferansları ülkenin her tarafında vermeye çalıştım. Milliyetçi hareketin tarihinde merkezden planlanmış tek faaliyettir. Uzun bir süre merhum Türkeş'in özel ve resmi evrakını yazdım ve okudum. Vefatına kadar yanındaydım. Almanya'dan döndü, Amasya'ya gitti, döndü ve o gece Hakk'ın rahmetine kavuştu.

Türkeş size çok mu güvenirdi?

Hayır, Türkeş kimseye yüzde yüz güvenmezdi. Türkeş, ben de dahil herkese karşı bir şüphe payı bırakırdı. Bana da vaktiyle hiç güvenmediği sırada, tecrübelerinden sonra en çok güvendiği insanın ben olduğuna her halde kanaat getirdi. Kendisine gelen her türlü şikayet mektuplarını dahi ben okurdum. Benim hakkımda, hatta bugünkü genel başkan hakkında gelen mektuplar da dahil. Çok resmi evraklarını da ben okurdum.

Liderler hakkında raporlar vardı

Yazışmaların fotokopilerini aldınız mı?

Kendisine gelen resmi ya da özel rapor vesairenin aslını verirdi. MHP camiasından ve devletin organlarından gelen istihbarat, özel raporlar da vardı. Türkeş hep devletin içindeydi. Devletin içinde olan insanlar da Türkeş'e birtakım raporlar, bilgiler verirlerdi. Çoğunluğu, PKK ve Güneydoğu meselesi ile ilgiliydi. Bunları biz Türkeş'e okur ve özetlerdik. Çok azını alır, diğerlerini almazdı yanına. Türkeş'e gelen ve yaktığım belgelerin ikinci ayağında, siyasi partiler hakkında idi. Siyasi parti liderler, kurmaylar, bizim partimizdeki şahıslar vesaire. Yine bu konuda da resmi raporlar da özel mektuplar da vardı. Siyasi parti liderlerinin özel hayatlarından tutun da sayın. Türkeş'in tüm partilerde adamı vardı çünkü. İstihbarata çok önem veren bir insandı Türkeş.

Ne kadar resmi?

Çoğu güvenlik ve istihbaratla ilgili. Örneğin, Güneydoğu'dan, bir validen gelen önemli bir değerlendirme raporu vardı. PKK'nın yaptığı yığınakları haber verilmiş, ancak üst yetkililer bu istihbaratı verenlerle alay etmişler, 'bu gibi olayları önemsemeyin, Silahlı Kuvvetler hepsini ezer' falan demişler.

Bahçeli'ye komplo mektubu

Özel evraklar da var dediniz. Ne gibi evraklar?

Canlı bir örnek vereyim. Bugünkü genel başkan hakkında bir öğretmenden bir mektup gelmiş. Mektupta, Bahçeli'nin kendi odasından bir hareket başlattığı, 'Türkeş'in işi bitti artık ayağa kalkmalısınız' dediği ifade ediliyor. Türkeş Bey, bu mektubu benden önce almış ve okumuş. O günkü Başkanlık Divanı üyelerinden birine daha okutmuş. Türkeş, hemen Başkanlık Divanı'nı toplayıp bu mektubu görüşmek istedi. Beni çağırdı. Durum çok kötü bir sonuca doğru gidiyordu. Uzaklaştırmakla da kalmayacaktı. Ben Devlet Bey'e karşı bir komplo olduğunu sezinledim. Karşı çıktım ve böyle bir mektupla karar alınamayacağını söyledim. Devlet Bey'in böyle bir niyeti olsa bile bu niyetini uluorta söylemez ki.

Bu evraklar hâlâ yanınızda mı?

Onlar bir emanetti. Türkeş'in ölümünden sonra yaktım. Beş çuval dolusu bu türden evrakı yaktım.

Neden yakma gereği duydunuz? Mesela oğluna verebilirdiniz?

Çünkü bu bir emanetti. Başkası tarafından istismar edilebilirdi. Kaldı ki bunlar Türkeş'in kendisine verilmiş bilgilerdi, oğluna değil. Bu bilgilerin deşifre edilmesi, bu adamların hayatlarına son verilmesi manasına gelir. Bunlar deşifre edilemezdi. Türkeş, bunlarla ilgili hatıralarını yazmadığına göre, böyle bir vasiyeti de olmadığına göre bunları ifşa etmek emanete ihanet etmek olurdu.

Deşifre olsaydı bu evraklar ne olurdu?

Çok sansasyon yaratmaya gerek yok ama bugün de görevde olan çoğu kimse hakkında soruşturma açılırdı.

Kaç çuval evrak?

Ben beş çuval dolusu evraklarını yaktım. Vicdanen de çok rahatım. Doğru yaptığıma inanıyorum.

BAHÇELİ, CAMİAYA HAKSIZLIK ETTİ

Türkeş'in ölümünden sonra MHP'den neden ayrıldınız?

Hayır ayrılmadım, biz MHP'yi sırtımızda taşıdık. Türkeş'ten sonra MHP'deki birlik ve beraberliğin korunması için çok gayretlerimiz oldu. Ben kongrede de Devlet Bahçeli'yi destekledim. Ancak o görevimizi tamamladığımızı düşündü ve bizi çağırmadı. Türkeş'ten sonra, milliyetçi kadroların mutlaka muhafaza edilmesi gerektiğini tüm kongre süreçlerinde anlattım. Ufku dünyaya, alnı Allah'a açık kadrolar. Ancak kongrelerde hep ayrılık hareketleri oldu.

Size karşı haksızlık edildiğini mi düşünüyorsunuz?

Bana karşı değil, ama camiamıza karşı haksızlık etti. Ben gidip aday bile olmadım ve bunu kendisine de söyledim. Ama Genel Başkan'ın geçmişine karşı bir adalet duygusuyla yaklaştığını kimse söyleyemez. Bu hareketi tırnaklarıyla bir yerlere getiren kadroların 4'te 3'ü şimdi aktif değil. 450 bin üyemizin kaydı silindi.

Bahçeli ve mevcut kadro MHP'yi iktidara taşıdı ama...

Ama MHP'nin iktidara gelişi bir sonuçtur. Düne sadık, dava geleneğini iktidar ortağı olarak vurgulayabilecek bir iradeyi ortaya koyduğu için iktidar oldu. Bugünkü iktidarla alınan reyler arasında bir tezatlık var.

Türkeş: Hazır mıyız? Çörekçi: Hazırız komutanım

Türkeş'ten neler öğrendiniz?

Türkeş, değişen şartlara göre hareket edebilen, yükselen değerleri iyi farkedebilen ve kiminle nasıl konuşacağını çok iyi bilen bir liderdi. Köyde Ahmet ağa ile konuştuğu zaman Mehmet ağa, tarikat şeyhinin karşısında ise murid olurdu. Tarikat şeyhlerinden Abdurrahman Reyhan ile görüştü. Bu şeyhe Erbakan da gidiyormuş. İki lideri sormuşlar şeyhe, 'Erbakan gelince konuşuyor, Türkeş gelince dinliyor. Aralarındaki tek fark bu' demiş.

Ama bir askerle konuştuğu zaman devletin kurucusu Atatürk'ün varisi gibi konuşurdu. Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Ahmet Çörekçi Paşa ile bir görüşmesine şahit oldum. O günlerde Yunanistan'la sorunlarımız var. Gazeteler, o günkü durumu 'çatışmayı bir fırtına engelledi' diye yazdılar.

Türkeş'i havaalanında İstanbul'a göndereceğiz, bir odada bekliyoruz. Ahmet Çörekçi Paşa'nın geldiğini haber verdiler. Çörekçi Paşa, yanında iki korgeneralle odaya girdi. Selamlaşmadan sonra Çörekçi Paşa'yı kolundan tutup çeken Türkeş, "Ne yaptınız, hazır mıyız?" diye sordu. Çörekçi Paşa, gayet disiplinli bir subay olarak, "Hazırız komutanım. Bir gün Batı Trakya'dan girip Yunanistan'ı almaya hazırız. Çıkarmamız hazır. Onların beklediği çıkarmayı yapmayacağız, başka bir alternatif kullanacağız. Uçaklarla indirme yapar, karadan bir günde Yunanistan'ı alırız" dedi.

Herkesin gözü doldu. Türkeş, bir süre sonra Paşa'nın elini yine tutarak sordu: "Peki Suriye cephesini ne yaptınız?" Paşa, "Malesef birliklerimizin önemli bir kısmını o tarafa kaydırdık" deyince herkes kötü oldu.

Yani Türkeş, Yanunanistan'ı vurmamızı mı istedi?

Türkeş bir arzusunu ortaya koydu. Hava sahamız ihlal ediliyordu. 'Madem oradan saldırı geliyor, burada mütevazı durmak olmaz' dedi.

İsteseydi hemen iktidara gelirdi

Türkeş'in MHP'yi aslında iktidara taşıma niyeti olmadığı, partiyi daha çok eğitim merkezi gibi düşündüğü ve yetiştirdiği kurmayları diğer partilere gönderdiği değerlendirmeleri var...

Evet, aynen öyle. Ama Türkeş hep muktedir oldu. Allah, 12 Eylül'de Türkeş'i idam etmek isteyenleri, daha sonra gelip Türkeş'e danışmaya mecbur etti. Türkeş, 1944'te 'Turan' dedi. O tarihte Türkeş'i mahkum eden devlet adamlarının oğulları ve diğerleri Türkeş'in önünde örs çekiç dövdüler. Türkeş isteseydi 1994'ten önce bu hareketi çok rahat iktidara getirirdi.

Ama Türkeş bir dönem daha yaşasaydı, BBP'yi ve herkesi kucaklayarak MHP'yi iktidara taşıma niyeti vardı. Olağanüstü kongre hazırlığı vardı.

Bir gün sabah yanına gittim, rapor verecektim. 97'nin başları. Kendisinin ve hanımının gördüğü bir rüyayı anlattı. 'Benim çok az ömrüm kaldı. Allah bir kongrelik ömür daha verirse...' dedi... MHP'yi iktidara çekmek istediğini söyledi. Bu sırada kendisine Tuğrul'un genel başkanlığı için çok büyük telkinler de oldu ama önceleri kabul etmekle birlikte sonradan vazgeçti. Türkeşi ençok yanıltanlar, Türkeşçiyim diyenler oldu. Bunları Yaşar Erbaz Bey'e de anlattı.


 
Yolsuzlukla mücadele çağrısı
Erdoğan, "Bu vatan gemisi batarsa hep beraber batarız. İktidarıyla muhalefetiyle yalana, talana son verelim" dedi.
Yılmaz'ın Kürt devleti uyarısı
ANAP lideri Yılmaz, Kuzey Irak'ta müstakbel bir devletin nüvesinin oluşturulmaya çalışıldığını söyledi.
Kutan: İkinci kez ısırılmayalım
SP Genel Başkanı Recai Kutan, ABD'nin Irak'a operasyon yapacağına ilişkin bilgileri değerlendirirken, "Bir delikten iki defa ısırılmaz. Biz bir kere Körfez krizi sırasında ısırıldık. İkinci kez ısırılmayalım" dedi.
Berke Barajı, törenle ilk elektrik kıvılcımını çaktı
Berke Barajı'nı "kredi almadan" yapan Rumeli Holding Başkanı Kemal Uzan, "IMF ve Dünya Bankası Galata bankerleri gibi" dedi.
Çiller: 1994 krizinde kimseye el açmadık
DYP Genel Başkanı Tansu Çiller, "1994 yılında biz de ekonomik kriz yaşadık, ancak kimseye avuç açıp Türk insanının onurunu zedelemedik" dedi. Çiller, partisinin Şanlıurfa İl Teşkilatı'nca, Topçu Meydanı'nda düzenlenen mitingde, Türkiye'nin en büyük medeniyet projesi olan GAP'a yeterli kaynak aktarılamadığını ve yatırımların adeta yerinde saydığını söyledi. Türkiye'de yaşanan ekonomik krizin tüm kesimleri olumsuz yönde etkilediğini, belirten Çiller, koalisyon ortağı partilerin beceriksiz ekonomik yönetimi sonucu ülkenin krize sürüklendiğini öne sürdü. Çiller, "Bunların yaptığını Şanlıurfa'da Hazreti İbrahim'i ateşe atan firavun bile yapmadı. Çünkü firavun bir kişiyi ateşe atarken, hükümet ortakları 65 milyonu ateşe attı. 1994 yılında biz de ekonomik kriz yaşadık, ancak kimseye avuç açıp Türk insanının onurunu zedelemedik. Hükümet liderlerini istedikleri televizyon kanalında açık oturuma davet ediyorum. Gelsinler, ülkeyi ne hale getirdiklerini tartışalım" diye konuştu. Bu arada DYP konvoyunda bulunan bir minibüs, Cemile Aslan'a (6) çarptı. Ağır yaralı olarak Şanlıurfa Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Aslan'ın durumunun ağır olduğu, sürücü Recai Aslan'ın gözaltına alındığı belirtildi.
Balıkçılara Denizcilik Bakanlığı müjdesi
Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu, Denizcilik Bakanlığı'nın bu yıl kurulmuş olacağını belirterek, "Denizcilik sektörünü bir çatı altında toplayarak yetki kargaşasını önleyeceğiz" dedi. Kumkapı'daki İstanbul Su Ürünleri Hali'ne dün sabah saatlerinde gelen Bakan Mirzaoğlu, burada İstanbul Su Ürünleri Komisyoncular Derneği Başkanı Ahmet Hantal ve İstanbul Balık Müstahsilleri Derneği Başkanı Ahmet Menekşe'den sorunları hakkında bilgi aldı. Denizcilik Bakanlığı'nın kurulmasında son aşamaya gelindiğini, 3 bakanın imzasının kaldığını söyleyen Mirzaoğlu, imzaları tamamladıktan sonra Denizcilik Bakanlığı Yasa Tasarısı'nı Meclis gündemine sokacaklarını bildirdi.
Paket, uyarı alan partilere yarıyor
Avrupa Birliği'ne uyum yasaları kapsamında Meclis'e sunulan yasa değişiklikleri paketinde yer alan Siyasi Partiler Kanunu'nun 102. maddesi değişikliği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun "tüzüğünüzü değiştirin" uyarısı gönderdiği 8 partinin işini kolaylaştıracak. Başsavcı Kanadoğlu, ANAP başta olmak üzere 8 partinin tüzüğünde değişiklik istediği için bu partilerin yeniden kongre toplaması ve merkez yönetim kurullarını yeniden seçmesi gerekiyor. Ancak, TBMM'ye sunulan değişiklikler yasalaşırsa, kongre toplamak istemeyen partiler tüzük değişikliği yapmasa bile kapatılamayacak. Çünkü tasarı ile Başsavcı'nın isteğini yerine getirmeyen partilere kapatma cezası yerine, Hazine yardımından kısmen veya tamemen yoksun bırakılma cezasının verilmesi de hüküm altına alınıyor.
SP: ÖĞRENCİLERİ COPLAYAN POLİS KİMİN POLİSİ?
SP Genel Başkan Yardımcısı Nezir Aydın, Galatasaraylı futbolcuları coplayan İtalyan polisine "Faşist Musollini polisi" diyen Dışişleri Bakanı İsmail Cem'e, "İmam Hatip bahçelerinde bu zulmü yapan emniyet müdürü kimin polisi" diye sordu. Aydın, parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında Türkiye'de "halkın sırtına kene gibi yapışan marjinal bir asalaklar grubunun dışında" kimsenin durumundan memnun olmadığını, ülkenin 1940'lı yıllardan kalan zihniyetin hakimiyetinden kurtulamadığını söyledi. Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Roma polisini "faşist Mussolini'nin polisleri" olarak nitelendirdiğini, bu tepkisinde haklı olduğunu anlatan Aydın, "Peki, özellikle İstanbul'da İmam Hatip bahçelerinde seyredilen zulüm ve bu zulmü yapan polis ve bu zulmü yapan emniyet müdürüne kimin polisi diyeceğiz? Neden yaptığını soramayacak mıyız?" dedi.
17 Mart 2002
Pazar
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED