|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Edebiyat alanında, uzun yıllardan beri, belli bir uygarlıkla onun edebiyatı arasında bir korelasyonun (karşılıklı ilişkinin) bulunduğu tezini ileri sürüyoruz. Her edebiyat ürünü, bir kültür ögesi olarak, aynı zamanda o uygarlığın da bir ürünü halinde ortaya çıkar. Bu, şu demek oluyor: o kültürü oluşturan maddî ve manevî değerlerin tümü, edebiyat ürününde de yansımasını bulur. Bir edebiyat ürünü ne kadar soyut ve kendi çevresel bağlantılarından kopuk görünürse görünsün, son çözümlemede, o ürün, gene de belli bir kültürün eseri olarak ortaya çıkmış olur. O ürünün müellifinin kişisel kaçışları, kendi kültürel (veya uygarlık) değerlerini inkârı bile, ortaya koyduğu ürün üzerinde etkisini göstermekten hali kalmaz. Söz konusu istisnai durumun gösterdiği gerçekliği, J.P. Sartre edebiyatta "yansımamış yansıyış" olarak ifade ediyor. Demek ki, değindiğimiz bağlamda, her edebî ürünün aynı zamanda bir ulusal ürün olduğunu söylüyoruz. Ancak bu ulusal ürünün "ulusalcı" bir ürün olduğunu söylemiyoruz. Yunus Emre'nin veya Mevlâna'nın veya Fuzuli'nin.. ürünleri de, kullandıkları dil ne olursa olsun, ulusaldır, ama ulusalcı değildir. Ulusalcılık, bilindiği gibi, liberal/kapitalistik uygulamanın belli bir aşamasını ifade eden bir kavram ve ideolojidir. Ulusal edebiyat, bir ulusun edebiyatının, ancak dar bir kesitini kapsar. 17. yüzyıldan önceki dünyada yaşayan ulusların her birinin kendine özgü ve özgül edebiyatları bulunmasına rağmen, hiç birinin ulusalcılıkla nitelenebilecek bir edebiyatı var olmamıştır. Aynıyla faşist veya marksist sıfatıyla anılabilecek edebiyat ürünlerinin de varbulunmaması gibi. Bizim edebiyatımızda "millî" (ulusal) olarak anılan edebiyat akımı, aslında ulusalcı karakterdedir. Ulusalcılık, bazan Anadoluculuk nitelemesini benimseyerek veya bu unvanı öne çıkartarak tezahür etmiştir. Her ulusalcılıkta olduğu gibi, Türk ulusalcılığında da yer yer bariz ırkçı çizgileri yakalamak mümkündür. Ulusalcılığın, bir ideoloji olarak başka herhangi bir ideolojiden farkı yoktur. Bir ideoloji olarak ulusalcılığın edebî ürüne yansımasıyla, ulusal değerlerin oluşturduğu uygarlığın (veya ulusal kültürün) yansıması arasındaki farkı birbirinden ayırmamız gerekiyor. Ulusal edebiyat, belli bir ulusun kültürünü içselleştirmiş bir edebiyatı ifade ederken; ulusalcılıkla nitelenen edebiyat, aynı kültürel değerlerin ideolojik perspektiften terennümünü ifade eder. Ne var ki, yirminci yüzyılın başlarında, bu iki kavramın birbirinden açık seçik tefrik edilemeyişi, bazan ulusal (millî) denilen edebiyatı ulusalcı (milliyetçi) olanla (ve tersi durumuyla) karıştırmalara yol açmıştır. O dönemde yeni yeni rağbet bulmakta olan heice ölçüsünü bazı şairler ulusal bir ölçü ve değer olarak kabul ederken, bazıları da aynı ölçüyü ulusalcılığın (milliyetçilik) bir göstergesi olarak benimsemişlerdir. Bir edebiyatın ulusal değerleri içselleştirmiş olması, mücerret bu yanıyla, hiç de ulusalcı bir edebiyat anlamına gelmez.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |