|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Eğer önemli zirvelerinden birinin gazeteciler tarafından izlenmesi bir ölçüyse, bizim için verilebilecek hüküm çok yalın: Türkiye Avrupa Birliği'nin peşini bırakmış görünüyor... Geçmişte böyle zirveler daha çok ve daha üst düzey gazeteci tarafından izlenirdi; Türkiye'nin de çağrılı olduğu AB'nin Barcelona Zirvesi'ni bir avuç Türk gazeteci izliyor... Selahattin Sadıkoğlu "Git, izle" dediğinde kalabalık bir meslektaş grubu içerisinde yer alacağımı sanmıştım. Radikal'den Deniz Zeyrek, Zaman'dan Edip Ali Yavuz ve ben... Tek istisna Hürriyet; İstanbul'dan Ferai Tınç, Ankara'dan Şehriban Oğhan, Brüksel'den Zeynel Lüle... CNN-Türk ekibini de bu gruba ekleyebiliriz... TRT geniş bir kadroyla burada tabii. Ntv'nin de canlı yayın ekibi var. AA da, Brüksel'den gelen Sıtkı Uluç'la temsil ediliyor... "Ya diğer ülkeler?" diyebilirsiniz. Yunanistan başbakanı Kostas Simitis bir uçak dolusu gazeteciyle burada. Hürriyet'in Atina büro şefi Nur Batur da Yunan basın heyetinde (Hürriyet'in buradaki dördüncü mensubu). Aday ülkelerin liderleri, anlaşılabilir sebeplerle, çok kalabalık gazeteci heyetleriyle buradalar... Kocaman bir çadırdan ibaret basın merkezi, her dilin konuşulduğu, her dilin yazıya geçirildiği modern bir Babil Kulesi görüntüsünde... Doğrusunu söylemem gerekirse, İspanyollar, zirveyi başarılı kılmak için ellerinden geleni esirgememiş. Yüzlerce bilgisayar, binlerce telefon gazetecilerin emrine âmâde. İkramlar olabildiğince cömert. Görevli gençler, bizlerin yüzüne, "Bir şey isteyin de yapayım" diyen gözlerle bakıyorlar. Güvenlik tedbirleri bizlere fazla hissettirilmiyor. Şehrin muhtelif köşelerinden basın merkezine servis araçları var. Barcelona 1992 olimpiyatlarını üstlendiğinde de "Acaba?" diyenler olmuş... Yola çıkmadan önce görüştüğüm Mehmet Atalay, "En iyi olimpiyatlardan biriydi" dedi bana. Önemli bir maç (Barcelona-Liverpool) ile AB Zirvesi'ni aynı dönemde kotardıkları için otellerde yer bulma sorunu vardı; Atalay, "Bir yolunu bulurlar" diyerek beni yatıştırdı. Barcelona Salvador Dali'nin memleketi. Pablo Picasso'nun eserleri de burada. Başbakan Ecevit'in ilk işi kent merkezindeki 'Picasso Müzesi'ni ziyaret oldu. Bir de mimar Antoni Gaudi'leri (1852-1926) var Katalonlar'ın; doğumunun 150. yılında ünlü mimarı değişik etkinliklerle anıyorlar. Batı'daki her kentin kitlelerin nefes alabildiği ferahlık alanları, trafiğin sorunsuz aktığı anacaddeleri vardır; Barcelona'da her ikisi de aşırı boyutlarda. Kaldığım otele yakın 'Ramblas' adlı cadde, ortası trafiğe kapatılarak yayaların kullanımına hasredilmiş. Ama ne hasredilme! Git git bitmeyen uzunluktaki caddenin iki tarafında küçüklü-büyüklü dükkânlar ilgi beklerken, tam ortadaki muazzam geniş alanda kalabalıklar seyran yapıyorlar. Paranız varsa sokağa açılan kafelerde kahvenizi içiyorsunuz; parasızsanız ortadaki geniş mekânda bedava koltuklar sizin için... Bir kente birkaç günlüğüne uğrayıp genellemelerle okur karşısına çıkmak doğru değildir; ancak yine de, Barcelona'ın trafik düzeni ile ilgili tespitimin mahçup etmeyeceğine eminim. Bu kentte trafik sorunu yok, ulaşım sorunu da... Geniş bir metro ağını tamamlayan temiz otobüsler ve fazla pahalı olmayan taksileriyle Barcelona, her kentin rüyasını kurduğu bir çağdaşlığa sahip... Ramblas'ta yürürken, maça daha üç gün olmasına rağmen, çok sayıda Liverpool taraftarının kente çıkarma yaptığını fark ettim. Şamatacı İngilizler burada da yapacaklarını yapıyor ve bira eşliğinde gürültü senfonisi sunuyorlar. Ancak, bizde hemen her İngiliz takımı karşılaşması öncesi çıkan arbedelerin burada olması bana imkânsız göründü. Barcelonalılar, sokakları cenk yerine çevirecek yerde, saha dışında keyfi 'konuk' takımın taraftarlarına bırakıp galibiyeti maçta aramayı yeğliyorlar. Turizm bu bölgenin en önemli gelir kaynağı çünkü. Barcelona'dan trenle bir saatlik mesafede, Çınarcık benzeri turist beldeleriyle karşılaşıyor. Bunlardan Calella'nın kışın 10 bini aşmayan nüfusu yazın 60 bine ulaşıyor. Daha çok Kuzey Avrupalı turistler burayı tercih ediyorlarmış. Bir dergi, "Turistlere hizmet için tutulan Hollandalı, İsveçli gençler resmen köle muamelesi görüyorlar" diye yazmış... Aynı dergide, 'Katalan' oluşlarıyla müthiş övünen Barcelona'da değişik ırkların yaşadığına dair bir araştırma sonucu da okudum. "Taksi şoförleri Katalan değil, fabrika işçileri de" diyor araştırma; bu alanlar bölge dışından gelenlerin ilgisine açıkmış... Garsonlar Arjantinli, ev hizmetine koşanlar Filipinli, çiftliklerde çalışanlar 'Moros' da denilen Kuzey Afrikalı... Dergi, alaycı bir ifadeyle, "Bir de 'guiris' var" diyor, "Akşamdan kalma olarak sınıflara gidip İngilizce öğretiyorlar..." Herhalde anladınız, 'guiris, "Beyaz derili yabancı" anlamına geliyor... İlk kez Barcelona'ya gelen turistlere tavsiyeleri öğrenmek ister misiniz? "Ramblas'ın da bulunduğu eski kent yankesiciler ve gaspçılarla kaynıyor" diyor broşür ve "Üzerinizde fazla para taşımayın" tavsiyesinde bulunuyor. Bir başka uyarı, "Araçların yaya geçitlerinde duracağını sanmayın." Ve, "Bir işle meşgulken çantanızı gözden ırak tutmayın" uyarısı... Barcelona değil de İstanbul'u mu târif ediyorlar ne... Bize benzeyen, ama yine de benzemeyen bir yer burası...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |