T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Gerçekten canım çok, ama çok sıkılıyor

Dün 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü idi. Başbakan Bülent Ecevit'in, "Yarının Kurulması- Hedef 2023" sloganlı Forum İstanbul Yüzyıl Konferansı'ndaki konuşmaları görünce kendi kendime "Evet.. Tam da gününde konuşuyor" dedim.

Doğrusu "yarının kurulması" konferansında, bu ülkenin "dünlerini ziyan eden ve Başbakanlığı döneminde, ülkeyi yüzde 60 fakirleştiren", yaşı "yetmişlerin çok üzerinde" bir Başbakan'ın bulunması, ancak Dünya Tiyatrolar Günü nedeniyle olabilir diye düşünüyorum.

Çünkü kendimi bir tiyatroda "komedili bir oyun" izler gibi görüyorum. Sayın Bülent Ecevit'in Başbakanı olduğu hükümetin bir bakanı, hem de "ekonominin bir bölümünden sorumlu" bakanı Tunca Toskay, piyasaları canlandırmak için "vergi indirimi iyi olur" diyor. Aynı hükümetin yine ekonomiden sorumlu bir başka bakanı "Amerikan menşeli, IMF icazetli" olanı "Türkiye bir programı yürütüyor. Bu program eksiksiz uygulanmalı ve taviz asla verilmemeli" diyerek, Toskay'ın önerisini "spekülasyon" olarak niteliyor.

Aynı hükümetin Başbakanı Bülent Ecevit, sanki IMF'ye verilen ve altında "kendi imzası" olan Niyet Mektubu'nun haricinde bir şey yapılabilecekmiş gibi, "program dışı öneriler" getiriyor. IMF programında "tüketim cendereye" alınmışken ve 2002 yılında da büyümeden "umut kesilmişken", Ecevit, büyümeden, hem de "hızlı büyümeden" söz ediyor.

Bana göre de ekonomi büyümeli. Hem de hızlı büyümeli. Bunun başka yolu yok. Geçenlerde de yazdım "tek hedef enflasyonu düşürmek" olan bir ekonomi, gerçekten kısa bir süre zarfında "yeniden krize girecek" demektir. İşte karşımızda "Arjantin örneği" duruyor. Ekonomisi üç yıl üst üste küçülen Arjantin ekonomisi çöktüğünde enflasyon yüzde 2 dolaylarındaydı. Gazetelerde Arjantin'den gelen fotoğrafları görüyoruz. Bir süre önce süper marketleri "yağmalayan" Arjantin halkı, şu sıralar, bir kaza sonucu yola devrilen inekleri, öküzleri "bir parça et koparabilmek" için elleriyle parçalıyorlar.

Bizi yönetenler ise "Bu halk isyan etmez" rahatlığıyla, konuşuyorlar ama sadece konuşuyorlar. Çünkü "söylediklerini yapacak güçleri yok." Neden yok? Bir kere "teslim oldukları IMF" onlara izin vermez. İkincisi "akıl hocaları" onları hep "yanlış yollara" sürükler. Ecevit "40 yıldan fazla" bir süredir bu ülkenin kaderinde "etkili" bir konumda bulunuyor. Onun hangi döneminde bu ülke "rahat yüzü" gördü? Yani "becerileri" yetmez.

Yıllardır "aynı politikacıları", aynı "başarısızlıkları" ile karşımda buldukça, canım "fena halde" sıkılıyor. Alın işte saygıdeğer Başbakanımız Bülent Ecevit. Hayatında ekonomi okumamış, "ekonominin e'sinden" anlamaz ama şu lafları eder: "Türk Lirası'nın değer kazanmaya başlaması ekonomimizin güçlenmeye başladığının göstergelerinden birisidir. Ama bir yandan da paramızın değer kazanmasının dış satımımızı güçleştireceği öne sürülüyor ve bir kaygı konusu olarak belirtiliyor. Dış satımımızın artması için kanımca başka yollar da bulunabilir. Örneğin vergi kolaylıkları sağlanabilir. Dış satımcılara başka devlet destekleri sağlanabilir. Kredi kolaylıkları sağlanabilir. Bazı girdi fiyatları düşürülebilir. Dış satımı artırmak için ille, paramızın değerini düşürmek gerekmez kanısındayım."

Ecevit ciddi mi, yoksa bizi mi kandırıyor? Bu söylediklerine ve bunları yapabileceklerine kendisi inanıyor mu? Yoksa IMF'ye nasıl "teslim olduklarının" farkında değil mi? IMF'nin bu sözlere "gülüp geçeceğini" ve "bildiğini yapacağını" keşfedemiyor mu?

Dün ben bu yazıyı yazarken Dünya Tiyatrolar Günü kutlanıyordu. Herkes "oynanan oyunun" farkındaydı ama "oyunda rolü olanlar" hangi sahnede ve rolde olduklarını bilmiyordu.

Gerçekten canım çok sıkılıyor. 40 yıldır aynı adamlar, aynı şeyleri söylüyor. 40 yıldır aynı adamların "hataları" yüzünden halkımız "eziyet" çekiyor, fakirlik, işsizlik, açlık içersinde kalıyor. Ahmet Muhip Dranas'ın "Bitmez tükenmez can sıkıntısı" başlıklı bir şiiri vardır. O şiir aklıma geldi.

Bir bıçak saplı durur göğsünde,
Hangi su tasına uzansan boş;
Hangi pencereye koşarsan koş
Aynı siyah güneş gökyüzünde.

Aynı siyah güneş, aynı siyah,
Aynı susayış, aynı koşuş, aynı...
Of... Hep aynı şey, aynı şey, aynı şey,
Aynı, aynı, aynı, aynı, aynı...

"Bir de başka adamlar olsun" demekten başka söyleyecek bir söz var mı?


28 Mart 2002
Perşembe
 
CAN AKSIN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED