|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Türkiye, Avrupa ile ilişkilerde şimdilerde bir noktaya takılıp kaldı. "AB PKK'yı terör örgütü ilan etmiyor. Dolayısıyla bizi parçalamak istiyor" Yarın, AB yetkili organları kalkıp PKK'yı terör örgütü ilan etse ne olacak? (Bu arada tek tek bazı ülkelerin PKK'yi terör örgütü ilan etmiş olduğu unutuluyor) Bu sorunun cevabını çok fazla merak etmiyorum. Bu sorunun cevabı bellidir. Daha önce de, "Acaba PKK bir gün silahlı mücadeleden vazgeçtiğini söylese, kendini lağvetse, hatta gelip teslim olsa ne olur?" sorusunu defalarca sormuştum. Birçok yazımda, değişen bir şeyin olmayacağını belirtmiştim. Nitekim geçen zaman içinde bunların çoğu gerçekleşti. Önce örgütün lideri Öcalan, bir CIA operasyonu ile Suriye'den çıkarıldı ve Türkiye'ye teslim edildi. Arkasından PKK silahlı mücadeleye son verdiğini ilan ederek militanlarını ülke sınırlarının dışına çıkararak siyasi çalışmalara ağırlık vereceğini ilan etti. Bügün artık sınırlarımız içinde PKK militanları yok. Son birkaç yıldır bir çatışma haberi de duymuş değiliz. Buna karşılık devlet, bölgenin barış ve güvenliğe kavuşmuş olmasını terörün bitişinin bir göstergesi olarak kabul etmiyor. Bölgedeki Kürtler'in PKK destekçisi ya da sempatizanı olduğunu düşünüyor. Ve yeni bir tanım getiriyor: "PKK'nın silahı bırakıp siyasi mücadeleye ağırlık vermesi de terörist bir faaliyettir." Bu nedenle de Kürt sorununa ilişkin en bariz konularda, en somut olaylarda bile yumuşamıyor. En basit yumuşamanın dahi, PKK'nın isteği ile yapılmış sayılacağı gerekçesi ile hiçbir adımı atmıyor. Sözgelimi, Kürtçe şarkı söylemek ve kaset çalmak yasak olmadığı halde, hâlâ fiilen engelleniyor ve bu olaylar için dava açıp yargılama yapacak savcılar ve mahkemeler bulunuyor. Son seçimde yüzde 4.5 oy almış yasal bir parti olan HADEP için kapatma davaları açılıyor, parti yöneticilerine sürekli yeni davalarla, soruşturmalarla baskılar uygulanıyor. HADEP dışında kalan grupların biraraya gelip kurdukları yeni Kürt partisi, Hak ve Özgürlükler Partisi için de kurulur kurulmaz davalar açtırılıyor. Kürtler'in yasal platformlarda politika yapmaları engelleniyor. Yasal siyasi faaliyetlere 'terörist' damgası vurularak bu çalışmaların engellenmek istenmesi bir soruyu gündeme getiriyor. Acaba devlet legal, açık ve barışçı siyasi faaliyetleri istemiyor mu? Devlet acaba, her türlü muhalefetin yeraltına inmesini ve silahlı muhalefete dönüşmesini mi istiyor? Bu durum, devletin yapısına ve üslubuna daha mı yatkın? Avrupa bunu anlamıyor. Siyasi faaliyette bulunacağını söyleyen ve silahları bırakan bir örgütü 'terörist' örgütler listesine almıyor. Ya da hadi diyelim ki, AB Türkiye'ye düşmanlık yapıyor o nedenle PKK'yı terör listesine almıyor!.. Bence yanlış yapıyor. Gerekçesi ne olursa olsun AB, PKK'yı da diğer terör örgütlerini de 'terör' listesine almalı. Böylece Türkiye'nin, bundan sonra AB'ye yönelik itirazlarının ve ithamlarının ne olacağını görme fırsatı bulabileceğiz. Türkiye yıllardır, ülkede terör varken gerekçesiyle ne demokratikleşmenin ne de hukuk devleti olmanın imkanı bulunmadığını söyledi durdu. PKK'nın lideri Türkiye'ye teslim edildi, örgüt silahlı mücadeleyi bıraktı, militanlarını ülke dışına çıkardı Türkiye neredeyse aynı şeyleri söylemeye devam ediyor. PKK şimdi adını değiştirdi. Bu önemli değil, yakında herşeyini değiştirecek. Programını, yapısını, anlayışını... Örgüt daha geçenlerde genel af ilan edilmesini talep etti. Böylece militanlarını dağıtacağını açıkladı. Buna rağmen Türkiye, Avrupa'yı PKK'yı terör örgütü olarak ilan etmediği için suçluyor. O nedenle Avrupa kriterlerini yerine getirmeyeceğini, çünkü bunların aynı zamanda PKK'nın istekleri olduğunu söylüyor. Aslında devlet başından beri aynı şeyleri söyüyor. Yıllar önce, 1992 yılında galiba, MİT'in bölgedeki üst düzey görevlilerinden biri bana şunları söylemişti: " Devlet şartlar ne olursa olsun Kürtler'e hiçbir şey vermez. Çünkü bir şey verilirse arkasından başka istekler, başka haklar gelir." İşte o nedenle yukardaki sorunun cevabını merak etmiyorum. AB, PKK'yı terör listesine alsa bile devletin itirazları ve yaklaşımı değişmez. Devlete göre legal partilerin çalışması da bir çeşit terör faaliyetidir. Bu olmasa bile devlet, yeni itiraz noktaları ve 'hassasiyetler' yaratır. Bölge halkı, Diyarbakır'da yapılan son Nevroz kutlamalarında, barış ve esenlik içinde yaşama arzusuna ilişkin sorumluluk bilincine ve olgunluğa sahip olduğunu gösterdi. "Devlet gölge etmesin, biz bu ülke sınırları içinde barışı sağlarız, huzuru yakalarız" demek istedi. Yasaklarla bir yere ulaşılamıyacağını ifade etti. Şimdi, baskıların adı ne olursa olsun, o alanları dolduran yüzbinler gidip yine devlete rağmen kendi partilerine oy vereceklerdir. İşte Avrupa, bu insanlara dolaylı da olsa terörist denilmesini anlamıyor. Türkiye'de ise devlet, Avrupa PKK'ya 'terörist' dese de demese de, ne Kürtler'e bir şey vermekten, ne demokratikleşmekten, ne de Avrupa kriterlerine uyarak AB'ye girmekten yana. Mesele bundan ibaret..
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |