T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Seyirci olmak zor zenaat

Seyirci olmak zor zenaattır. İlkin neyin seyircisi olduğunun bilincinde olmak gerekiyor. Bir tiyatro oyununun seyircisi olmayla bir futbol maçının seyircisi olmak arasında fark var. Tiyatroda da bir tuluat seyircisi ile bir Shakespeare seyircisi farklıdır. Tuluatla Shakespeare'i ve Shakespeare ile tuluatı karıştıran bir seyirci seyrettiği oyunun tadını alamaz. Birinde göstermesi gereken tepkiyi ötekinde göstermeye kalkışırsa kendisi rahatsız olduğu gibi, bütün tiyatro salonunu da rahatsız edebilir.

Şimdi, bilmiyorum, bir futbol maçını sırf sportif bir merakla, yalnızca estetik bir zevk için seyreden bir seyirci kalmış mıdır? Varsa böyle bir seyirciyle, taraflardan birinin hastası olarak bir futbol maçını seyreden iki seyirci arasındaki farkı takdir etmek gerekiyor.

Anlaşılıyor ki, insanın kendisini sadece seyirci sayması yetmiyor. Bir de neyin seyircisi olduğunu bilmesi gerekiyor. Bir de, neyin seyircisi olduğunu bilmenin yanında, bir seyirci olarak hangi pozisyonda durarak o oyunu seyrettiğini de bilmesi gerekiyor. Futbol maçını sırf estetik bir zevk için seyredenle hasta olarak seyreden arasında bariz tavır farkları olur. Biri canla başla öteye beriye hakaretler savurur, kendini helak ederken; öteki, güzelim bir oyunun haksız bir davranışla berbat edildiğini düşünerek eseflenir. Tuluat oyununda rol almış olan oyuncu, icabında seyirciyi de kendi oyununa katmayı düşünürken ve bu oyunun seyircisi böyle bir beklentiye hazırken, bir Shakespeare oyununda bir oyuncunun böylesi bir tavır sergilemesi bütün oyunu berbat etmeye yeter.

Bir ülkenin politikası karşısında da herkes kendine göre bir tavır almayı benimser. Kendi siyasal/toplumsal görüşüne göre aldığı (benimsediği) tavırla olan biteni değerlendirmeye girişir. Fakat ülke yönetimi söz konusu olduğunda seyirci olarak tavır almayı benimsemiş olan kimsenin durumu, hiç de futbol seyircisine de, tiyatro seyircisine de benzemez. Çünkü futbolda da, tiyatroda da seyirci, sahnenin daima dışındadır. Ve neticede, seyirci, seyirci olarak bir oyuna ne kadar canla başla katılmış olursa olsun, bir oyun seyrettiğinin farkındadır. Durumun, ülke yönetiminde de benzer biçimde tecelli ettiği ve son tahlilde, yönetici olarak ortaya çıkmış olanların sahnedeki oyuncular olarak, geriye kalan yurttaşların da seyirci olarak telakki edilebilmelerinin mümkün olduğu düşünülebilir. Fakat gene de seyirciden seyirciye fark bulunduğu vakıası burada da karşımıza çıkar, çıkıyor. Ülke yönetiminde kimileri seyirci olduğunun bile farkına varmayabilir. Kimileri seyirci olduğunu bilir, fakat o, bir hasta seyircidir: yöneticilerin yanında veya karşısında aldığı bir tavırla pozisyonunu belirlemiştir.

Fakat siyaset arenasında durumu en zor olan seyirci beğenmediği bir arenada, beğenmediği oyuncuların, sevmediği bir oyunu, tasvip etmediği bir biçimde sergilemelerini, zorla seyretmeye mecbur tutulmakla kalmayışı, bir de bu oyuna katılmaya ve oynanan oyun hakkında fikir dermeyanına mecbur bırakılmış olandır. Daha da zoru, böyle bir seyircinin, zaman zaman nerede seyirci, nerede katılımcı olduğunu karıştırması halinde ortaya çıkar. Çünkü ne o derdini kimseye anlatabilir ne de kimse onu anlamaya yanaşır.


28 Mart 2002
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED