T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Le Pen/çe demokrat

Fransa'da yaşanan Le Pen hadisesine Türkiye'den değişik kesimlerin nasıl tepki verdiğine bakarak; kısır döngülerinde mutlu entelijansiyanın, gücünden emin derin erkin ve "mış gibi" yapan demokratların resmi geçitte nerede durduklarını gözlemledik. Le Pen'in yükselişinin Batı Avrupa solu, özellikle de Fransız solu için ne anlama geldiği bir yana Türkiye'de kimin Le Pen'e benzediği gibi her fırsatta kamplaşmayı kışkırtıcı, derinliksiz tartışma başlatıldı ve devam ediyor. Ne demokrasinin felsefi temelleri ve Batıda geçirdiği tarihsel süreç ne de Türkiye'nin tarihi dinamikleri ve zaafları gözetilmeksizin mutlaka haklı, daha doğrusu üstün çıkma kaygısının refleksel tepkileri tüm entelektüel çabaların üstüne çıktı.

Bilmem farkında mısınız, Le Pen'in Fransayı, Avrupalılığı koruma adına geliştirdiği retorikle Türkiye'yi olası ve/veya muadili sayılan Le Pen tehlikesinden korumak adına geliştirilen dil aynı. Le Pen'in kendinden olmayanlarla, yabancılarla, ötekileştirdikleriyle kurduğu ilişki biçimi tümüyle dışlayıcı; bir arada yaşamayı, uzlaşmayı değil yok etmeyi önceleyen bir yaklaşımı var. Farklılıkla kurduğu ilişki tehlike algısından ileri geçmeyen ilkel bir ideolojinin geliştirebildiği tek çözüm; tehdit algısına ayarlı duyarlılıkların harekete geçirilmesi.

Türkiye'de de demokrasiyi korumak adına ortaya çıkanların tehdit ve tehlikeye dayalı bir refleksi sürekli kaşımaktan ileriye varan bir toplumsal, entelektüel tavıra rastlanmadı.

Türkiye'deki toplumsal gelişmeleri ve talepleri irtica kalıbına dökenlerle, irtica tehlikesine karşı tehditler savuranların argümanları arasında Le Pen'in beyaz Fransayı korumak adına geliştirdiği yöntem muhteva olarak hiç de farklı değil. Üstelik ne tarihsel, siyasal ne de kültürel temelleri bakımından örtüşmeyen, tümüye farklı deneyimlerin sonucu, farklı medeniyetlerin ürünü olan iki farklı olayı birbirine eklemleyenlerin Le Pen'le aynı dili kullanıyor olmaları sadece ilginç bir tesadüf mü?

Söz gelimi irtica tehlikesine karşı demokrasiyi koruma adına silahlı kuvvetlere davetiye çıkaran, hatta silahlı kuvvetleri tahrik etmek isteyen demokrat güçler mi Le Pen'le benzeşiyor, yoksa, mesela başını örtmek ve okumak isteyen, okul kapılarında ellerine kelepçe vurulan 15 yaşındaki kız çocukları mı?

28 Şubat sürecinde silahsız kuvvetler olarak devreye giren sivil toplum kuruluşlarının toplumun ne kadarını temsil ettikleri bir yana ne kadar sivil oldukları bile tartışılmadı. Bir işaretle ekran karşısında arz-ı endam eyleyen "mahşerin beş atlısı"nın kuruluş ve örgütlenme modeli olarak faşist İtalya'dan ithal edildiklerini hatırlayanlar bunların sivilliklerine gülüp geçtiler. Bütçesi bile devlet tarafından sağlanan, yönetimi devlet tarafından belirlenen tampon kurumların adı sivil toplum örgütüne çıktığı bir ülkede bunların değil sivil ve toplum örgütü olup olmadıklarını, demokratlıklarını bile sorgulayan olmadı. Sivil toplum kesimlerinin taleplerini, seslerini temsil etmek yerine resmi talepleri topluma kabul ettirmek ve mesleki ve ticari sektörleri kontrol altına almak için İtalya'da geliştirilen formül ancak Türk demokratlarının elinde bu türden müthiş bir evrim geçirebilir, demokratlaştırılabilirdi. Ve bu silahsız güçlerin devreye girmesi sayesinde demokrasimiz kurtulmuş oldu.

Fransa'da yükselen Le Pen dalgası karşısında kenara çekilip Fransızlara demokrasi koruma ve kollama dersi vermenin müthiş zevkine varabiliriz artık.

Bundan böyle kesimlerin neden ısrarla Türkiye'de yükselen her yerli talebi Le Pen'le özdeşleştirmek istediklerini daha kolay anlamlandırabiliriz. Yükselen yerli talepleri ithal yöntemlerle önlemeyi demokrat ve çağdaşlıklarına sığdırabilen entelijansiyamız, mesela, bu sıralarda Türkiye'de olan Jurgen Habermas'ın söylediği "Demokratik anayasal devlet meşruiyetini iki farklı kaynaktan alır: İnsan hakları ve halkın egemenliği" tespitinin bir karşılığı olmalıydı. Böylesi bir demokrasinin felsefi ve tarihi arkaplanı görmek gibi bir niyetleri olsaydı daha nitelikli tartışmalar yapabilirdik.

Ne yazık ki, Türkiye'deki yerli talepleri Le Pen'in temsil ettiği faşist söylemle özdeş görmek isteyenlerin refleksleri, retorikleri ve başvurdukları yöntem Le Pen'e çok daha yakın duruyor.

Le Pen'i doğuran sosyal, kültürel, tarihi arkaplandan çok farklı kültür ve muhayillenin ürünü oluşumları Le Pen'le aynileştirmek isteyenlerin tedbir yöntemleri çok Le Pen/çe duruyor.


2 Mayıs 2002
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED