|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir kez daha seçim sistemi tartışmasıyla oyalanıyoruz. Oyalanıyoruz diyorum çünkü tartışmanın kimin tarafından başlatıldığı ve hangi amaçla başlatıldığı önemli. Elbette bu tartışmada bir yanlışlık yok. Seçim sistemi seçim sonuçlarını doğrudan etkileyen, demokratik sistemin işleyişi üzerinde şu veya bu şekilde belirleyici etkide bulunan bir faktördür. Bu bakımdan toplumumuza en uygun ve ihtiyaçlarımızı karşılamada en başarılı sistemi bulmamız için tartışmakta pek çok yarar var. Zaten Türkiye çok partili hayata geçmeye başladığından bu yana devamlı seçim sistemini tartışıyor. Yarım asırdır tartışmamıza rağmen bir türlü en iyisini bulamamışız. Türkiye'de 1945'e kadar iki dereceli seçimler yapıyordu. Anlayacağınız seçmenler milletvekillerini doğrudan kendileri seçmezlerdi; önce halk "müntehibi sani" denilen ikinci seçmenleri seçer, onlar da daha sonra milletvekillerini seçerlerdi. Bu sistem ta 1876'dan 1946 seçimlerine kadar uygulandı. İlk defa 1946 genel seçimleri öncesinde bu sistem kaldırılarak tek dereceli seçim sistemi getirildi ve bu seçimlerde halk doğrudan temsilcilerini seçebildi. O günden beri seçimler tek dereceli yapılmaktadır.
Çoğunluk sistemi DP'ye yaradı
1950 genel seçimleri öncesinde CHP seçim yasasını değiştirerek Liste Usulü Çoğunluk Sistemi'ni yasalaştırdı. O zaman Demokrat Parti (DP) buna şiddetle tepki gösteriyordu ve Nispi Temsil Sistemi istiyordu. Fakat iktidardaki CHP Çoğunluk Sisteminin kendi menfaatine ve muhalefetteki DP'nin aleyhine olacağını düşünerek onu yasalaştırdı. Fakat halk CHP'nin umudunu boşa çıkardı ve Çoğunluk Sistemi DP'nin işine yaradı. CHP seçimi kaybetti. Son derece basit ve kolay uygulanan bu sistemin özü şuydu: Bir seçim bölgesinde en çok oyu olan parti o bölgedeki tüm milletvekillerini çıkarıyordu. Bu sistemle Mecliste bir partinin çoğunluğu yakalaması kesindi, ama sistem adaletsizlik üzerine oturuyordu. Zira büyük parti aldığı oy miktarından daha yüksek temsilci çıkarırken küçük parti aldığı oy miktarından daha düşük oranda temsil ediliyordu. 1950, 1954 ve 1957 seçimleri bu sistemle yapıldı. DP iktidar olunca muhalefete düşen CHP seçim sisteminin değiştirilmesini ve Nispi Temsil Sisteminin getirilmesini savunmaya başladı. Buna karşılık başta Çoğunluk Sistemine karşı çıkan DP ise, kendisine yaradığı için mevcut sistemi savunmaya yöneldi.
1960'tan bu yana Nispi Temsil Sistemi...
1960 darbesinin ardından sistem yenilenirken seçim sistemi de tartışma konusu oldu. CHP'nin ve halktan kopuk elitist kesimin işine gelmeyen Çoğunluk Sistemi terkedilirken yerine Nispi Temsil Sistemi getirildi. O günden beri bu sistemin değişik tekniklerle uygulanan biçimleri yürürlüktedir. Zaman içinde ufak tefek değişiklikler getirildi. İktidarlar hep kendi lehlerine olacak yenilikler yapmaya tercih ettiler. 1980 darbesi de prensip olarak sistemi korumakla birlikte oldukça yüksek bir ulusal baraj (% 10) ve bu yetmemiş gibi bir de bölgesel baraj getirerek siyasal istikrara yönelik düzenlemeler yapmaya yöneldi. Bugün yüzde onluk ulusal barajla birlikte uygulanan Nispi Temsil Sistemi yürürlüktedir. Bu sistemden memnun değiliz ve yeni arayışlar içerisindeyiz. Neden? Çünkü mevcut sistem seçim sisteminin en önemli işlevi olan ne istikrar yaratıyor, ne de adaletin gerçekleşmesine hizmet ediyor. 1980'den sonra barajlar istikrar temini için konulmuştu ve Meclis'e en fazla üç partinin girmesi amaçlanmıştı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı ve bugün Mecliste altı parti yer almakta, Meclis dışında da toplumsal desteği azımsanmayacak partiler bulunmaktadır. Meclis'teki en büyük parti ile en küçük parti arasındaki fark çok fazla değil. Bütün partiler yüzde 22 ile 12 arasında seyretmektedirler. Diğer yandan adalet de tesis edilmiş değil. Yüzde onluk ulusal baraj nedeniyle CHP, HADEP ve BBP gibi önemli toplumsal desteği olan partiler Meclis'te temsil edilemiyorlar. Nerede ise toplumun yüzde yirmi beşi Meclis'te değil. Bu büyük bir adaletsizliktir. Şimdi iki turlu çoğunluk sistemi ile ne amaçlanıyor? Siyasal istikrar mı, temsilde adalet mi? Halk iradesinin sisteme daha iyi yansıması ve iktidarın bu irade doğrultusunda oluşması mı arzulanıyor? Tartışmalara bakılırsa bunlardan hiçbirisi değil. Nedir peki derseniz, halk eğilimlerinin ve iradesinin sisteme yansımasının önünün kesilmesini sağlayacak bir yöntem olarak önümüze konuluyor. Zaten Türkiye'de seçim sistemi tartışmaları hep bu temel üzerinden yürütüldü. 1950'den önce CHP Çoğunluk Sistemi'ni halkın çoğunluğunun iradesini sınırlandırmak ve sisteme yansımasını önlemek için düşünmüştü. 1960'tan sonra Nispi Temsil Sistemi de darbeciler ve onlara destek verenlerce bu amaçla getirildi. 1980 sonrası için de durum buydu. Buna rağmen bugün toplum mevcut sistemi zorluyor ve oy yoluyla sistemde etkili olmak istiyor. Siyasal sürece katılmak, siyasal iktidarı paylaşmak istiyor. İki turlu sistemle buna engel olmak mümkün mü? Evet mümkün, bu yolla statükonun devamı bir zaman için garanti edilebilir, ama nereye kadar? Önemli bir nokta daha var. Bugün iki turlu seçimi kim veya kimlerin önerdiği unutulmamalı. Öneri bizzat siyasetin içinden değil bürokrasinin bir kanadından geliyor. Bu sistem bürokrasinin mevcut siyaset üzerindeki belirleyici konumunu sürdürmek için düşünülen bir dalgakıran olmasın? Ne dersiniz?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |