|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Fatih Altaylı, Galatasaray'a "yönetici" seçildiğinde, ne yalan söyleyeyim, biraz umutlanmıştım; çünkü nihayetinde hayatla, "dışarı"yla, kalabalıklarla temas edebileceği bir alanda boy gösterecek, işlerin hiç de öyle büyük binalarda, plazalarda kurgulandığı gibi olmadığını farkedecekti. "Fena bir çocuk değildi aslında", ortak bir tanıdığımızın ifadesiyle... Hırçındı, cerbezeliydi, çabuk dolduruşa geliyordu da, bütün bunlar yanlış enformasyondan kaynaklanıyordu. "Peki" dedim "öyle olsun." Bütün olumsuzlukları onu dolduruşa getirenlerin vicdanında arayan arkadaşım gibi, ben de Altaylı'yı, mesafeyle, "görünür de görünmez" bir opsiyon tanıyarak, hatta anlayarak/anlamaya çabalayarak okudum ve gördüm ki, "derin bir vak'a"yla karşı karşıyayız. Şimdi de Fatih Terim'le dalaşını izliyoruz gazetelerde. Hadise şu: Altaylı fi tarihinde, Başkan Mehmet Cansun'la Fatih Terim'i ziyarete gidip, takımın başına geçip geçmeyeceğini soruyor, muhtemelen aldığı olumsuz yanıt üzerine sinirleniyor ve başlıyor Terim aleyhinde atıp tutmaya. Aradan aylar geçiyor, Altaylı kulüp yöneticiliğinden ayrılıyor, yeni bir yönetim geliyor, ama kavga devam ediyor. Altaylı'ya göre "işsiz teknik direktörler" (Fatih Terim), Galatasaray'a gelmek için aracı kullanıyor... Lucescu da, sportif açıdan bu kulübün gelmiş geçmiş en başarılı teknik direktörü... Altaylı, "sportif açıdan" meseleye yaklaştığını söylüyor ama, tavrı, sözleri ve muhatabına bakışı hiç de "sportif" bir endişeyi yansıtmıyor. Demek ki, Altaylı'daki cerbeze ya da "polemik yaratma cehdi", sadece yanlış enformasyondan ya da onu dolduruşa getirenlerden kaynaklanmıyor. Başka bir şey var... Başka, bambaşka bir şey... "Aslında fena bir çocuk olmayan" Altaylı aslında kötü, çok kötü şeyler yapıyor. Medyakronik'i "kapattırma", Bilgi Üniversitesi'nde "başörtüsü"nü yasaklattırma şerefi de ne yazık ki bu arkadaşımıza ait. Ertuğrul Özkök'ün rahatsız olduğu, Serdar Turgut'un da "bir daha okumayacağım" dediği Medyakronik, Fatih Altaylı'nın "Marjinalliğe kayan bir üniversite", "Sarıgül'e bir soru", "Sarıgül: Öğrenciyi mağdur etmeyiz", "Bilgi Üniversitesi kimin?", "Ayda 80 bin liraya 10 bin metrekare bina" ve "Bilgi, ANAP yakınlığı" başlıklı yazılarından sonra, "görülen lüzum üzerine" yayından kaldırıldı. Altaylı'ya göre, Bilgi Üniversitesi'nde "eski marksist" ve "tarikatçı"lar ağırlıktaydı, üniversitenin verdiği burslardan daha çok "Fethullahçı" diye tabir ettiği kişiler yararlanıyordu, burslardan kimin faydalanacağına ise "eski marksist" ve "yeni islamcılar"dan oluşan öğretim üyeleri karar veriyordu. Daha da kötüsü, bu üniversitede başörtüsü serbestti. Altaylı'yı uyaran, bir panel için Bilgi Üniversitesi'ne giden Oktay Ekşi'nin şu satırları olmuş: "Özel üniversiteler ile devlet üniversiteleri nasıl farklı uygulamalar yapıyorlar? Devlet üniversitesine giden türbanlı öğrenci derse giremezken, burada serbest. Devlet üniversitesine giden öğrencinin günahı ne?" Altaylı, bu "yazıklanma"dan sonra, üniversitenin patronu Oğuz Özerdem'in ticari ilişkilerini gündeme getiren yazılar yazdı ve hem Bilgi Üniversitesi'nde başörtüsü özgürlüğünü sona erdirdi, hem de üniversite bünyesinde yayın yapan Medyakronik'i kapattırdı. Fatih Terim, "İnsan basını, kalemini, televizyonu bu kadar şerefsizce kullanmamalı" diyordu; "şerefsizce" sözcüğünü dışarıda bırakırsak, kimin itirazı olabilir bu söze?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |