T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
RTÜK ve Anayasa'yı cebren ihlâl

Nuh Mete Yüksel, kendi haline kalsa, Tayyip Erdoğan'a oy verir. Çünkü Türkiye'deki yolsuzluklardan ve güç odaklarının keyfi davranışlarından bezmiş bir insan gibi görünüyor. Ayrıca, Yüksel, halkın nabzının nasıl attığını bilir ve kitlelerin kucakladığı bir siyasetçi ile uğraşmayı vicdanına sığdıramaz.

Acaba bu sefer, "ateşteki kestaneleri" toplamaya değer mi? Üstelik, acaba güç odakları, özellikle Kartel medyası, niçin Erdoğan'ın önünün kesilmesini bu kadar istiyor?

Korkular samimi mi? Yoksa sun'i olarak mı besleniyor?

* * *

Türk Ceza Kanunu'nun, Anayasa'yı cebren ihlâle teşebbüsü cezalandıran 146'ncı maddesinin, Erdoğan'ın fiilini tarif ettiği kanaati, pek yaygın değil kamuoyunda. Öyle ya, bir kişi, Rabbani rejimini överek veya şehit olan gençlerin yarattığı üzüntüyle, daha eğitilmiş birliklerin Güneydoğu'ya gönderilmesini isteyerek, nasıl anayasal rejimin cebren değişmesine hizmet etmiş olabilir? O tarihte Erdoğan bu kadar etkili miydi? Kimdi 1991'deki suç ortakları? Onlar neden yargılanmıyor? Cebir unsuru nerede?

Cumhurbaşkanı'nın veto gerekçesi

Madem kapı açıldı, bence, Anayasa'ya aykırı olduğunu bile bile RTÜK Yasası'nı Meclis'ten geçirme gayretleri, milletvekilleri üzerinde uygulanan manevî cebir ve savrulan tehditler, Türk Ceza Kanunu'nun 146'ncı maddesindeki suça daha çok uyuyor.

RTÜK Yasası'nın pek çok maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu, Cumhurbaşkanı'nın gerekçesiyle ortaya kondu. Özellikle, medya patronlarının kamu ihalesine girmelerine fırsat veren, sahipliği % 20 izlenme oranı ile sınırlayan hükümlerin, Anayasa'ya aykırılığı, Cumhurbaşkanı tarafından, bütün gerekçeleriyle açık seçik gösterildi: "...Bu düzenlemeler, özellikle büyük sermaye gruplarının televizyon ve radyoculuk alanında tekelleşmelerine olanak yaratacak içeriktedir. Anayasa'nın 167'nci maddesi tekelleşme ve kartelleşmeyi yasaklamakla kalmamış, devlete, bunu engelleyici önlemler alma görevi verilmiştir... Tekelleşen ya da kartelleşen görsel ve işitsel medya, bir yandan ekonomik alanda haksızlık yaratabilecek bir güce ulaşırken, öte yandan haber alma özgürlüğünü kısıtlayabilecektir... Basın özgürlüğü, kamu güçleri karşısında olduğu kadar, özel güçlere karşı da korunmalıdır. Bu bağlamda, medya tekelinin oluşmasına karşı gerçek sınırlamalar koymak, medyanın çoğulculuğunu koruyucu önlemler almak, devlete düşen bir ödevdir. Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basın özgürlüğü ile donatılan medyanın, sorumluluk bilinciyle hareket etmesi gerekir. Tekelleşerek, sorumluluk bilincinden uzaklaşacak bir medya, her sorumsuz güç gibi, toplum yaşamını, ulusal güvenliği tehlikeye sokan bir güç durumuna gelebilir.... İhale yasağının kalkması, medya gücünü kullanarak ihalelerde haksız rekabete, borsada çeşitli işlem oyunları yapılmasına neden olabilecektir... Ülkemizde olduğu gibi, henüz demokrasisi yeterince gelişmemiş, sağlam temellere oturmamış, özelleştirmesini tamamlayamamış ülkelerde, medyanın devlete karşı taahhüde girmemesi yaşamsal önem taşıyan bir ilkedir. Devletle ticari ilişkilere giren medya sahiplernin, siyasi iktidar lehine yayın yaparak ya da tam tersi baskı oluşturarak kamu ihalelerini alma avantajını sağlayabileceği kuşkusu, yukarıda sözü edilen ilkenin korunmasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Serbest piyasa ekonomisinin en büyük özelliği, rekabet ortamının yaratılmasıdır. Bir çok radyo ve televizyon kuruluşuna sahip olan kişi ya da sermaye grubuna, kamu ihalelerine girebilme hakkının tanınması, bu özellikle de bağdaşmamaktadır... Medya gücünü kötüye kullanma olasılığı, kamu yararı ve kamu düzeni ile doğrudan ilgilidir. Devletin bu gücü dengeleyecek önlemleri alması, kamu yararı ve düzenini sağlamanın gereğidir. Dolayısıyla ihaleye girme yasağının kaldırılmış olması, kamu yararı açısından çok ciddi sakıncalar doğurabilecek bir gelişmedir."

Önemli rica!

Buna rağmen, büyük medya patronu, işlediği suçlardan kurtulmak amacıyla, Anayasa'nın ihlâl edilmesi neticesini doğuracak bir yasanın Parlamento'dan geçmesini savunuyor. Sadece Genel Başkanlarla değil, etkili başka çevrelerle de görüşüp onlardan hesap sorarcasına "Siz mi karşısınız bu kanuna?" dediği bize ulaşan bilgiler arasında...

"Biz laik cumhuriyeti muhafaza için bunca gayret sarfediyoruz. Sizin tabiî müttefikiniziz. Bu yüzden irticacı çevrelerin saldırılarına muhatap oluyoruz vs. vs..."

Medya patronu şu cevabı almış: " Kim bunu iddia ediyorsa, ismini verin. Bizi karşılaştırın."

Ne alâ demokrasi! Öyle değil mi?

* * *

146'ncı madde, "Meclis'in görevini yapmasını engellemeye cebren teşebbüs edenleri" cezalandırıyor.

Meclis'in görevi, medya patronunun sahtekârlığını kamufle edecek yasa mı çıkartmak?

Parlamento'yu güç odakları ve siyasi liderlerin iştirakiyle abluka altına alanların fiili, Tayyip Erdoğan'dan daha fazla 146'ncı maddedeki tarife uyuyor.

Yasa kabul edilince

RTÜK Yasası'nın Meclis'te kabulünden sonraki gelişmeler de tartışılıyor.

Bazı medya patronları suç işledi: Bir tv kanalında % 10'dan fazla hisseleri olmasına rağmen, ihaleye girdiler; kazandılar. RTÜK'e sahte belgeler verdiler.

Yasa onların istediği gibi çıkarsa, her şeyden önemlisi bu suçlarından kurtulmuş oluyorlar. Artık haklarında, belgede sahtekârlık ve ihaleye fesat gibi suçlardan dolayı, takibata geçilemeyecek. Buna mukabil, enerji ihalesinde, Danıştay'ın verdiği karar kesin. Ondan geri dönüş yok. Bir tv kuruluşunda % 10'dan fazla hisseye sahip olduğu tesbit edilen şirket ortaklarının aldıkları enerji ihaleleri, iptâl edildi.

Peki, kanun çıkar çıkmaz, medya patronları, kanaldaki hisse oranlarını, gerçek paylarını gösterecek şekilde yükseltirlerse, sonradan gene kanun değişir ve oranlar mevcut yasadaki sınırlara çekilirse, müktesep hak söz konusu olabilir mi?

Hayır olamaz. Ama çıkacak kanunda, geçici bir madde ile uygulama alanının mevcut medya patronlarını da kapsadığı belirtilmelidir. O zaman medya patronları, hisselerini, gene belirtilen sınırlar dahilinde tutma mecburiyetinde kalacaklardır.

* * *

Cumhurbaşkanı kanunu veto edebilir mi?

Bir iddiaya göre, kısmî veto hakkı, Anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanı'na yeni verildiği için, bu defa Sezer, toptan veto yerine, birkaç maddeyi veto edebilir.

Ama, burada zorlama bir yorum var düşüncesi hâkim.

Öte yandan, Anayasa Mahkemesi'nin, doğabilecek sakıncaları göz önüne alarak yürürlüğü durdurma kararı vermesi mümkün. Yürürlüğü durdurma kararı alınırsa, işlenen sahtekârlık suçları ortadan kalkmıyor.

Anayasa Mahkemesi, eğer gerçekten Anayasa'yı muhafaza etmeyi, korumayı amaçlayan bir kurum ise, Cumhurbaşkanı'nın gerekçelerine rağmen, sırf onu by-pass etmek için "kılına dokunulmadan" çıkarılan bu yasanın, örtülü af sonucu doğurmasını engelleyecektir. Egemen çevrelere karşı hukukun üstünlüğünü savunacaktır. Milletvekilleri imtihanda... Anayasa Mahkemesi üyeleri de.

Sırtını sadece halka dayayan Cumhurbaşkanı (Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı) güç odakları karşısında boyun eğmeyen tavrıyla, itibar kazanıyor.

Mehmet Ali Bayar

Yurt dışından gelip Demokrat Türkiye Partisi'nin Genel Başkanı olmaya hazırlanan Mehmet Ali Bayar'a ait gözlemlerimizi de bu vesileyle aktarmak isteriz.

Bayar, ilk defa Ertuğurul Özkök tarafından kamuoyuna takdim edildi. Bu onun aleyhine oldu.

İkincisi, Demokrat Türkiye Partisi gibi, 28 Şubat taraftarlığı tescilli bir partinin başına geliyor.

Üçüncüsü, 28 Şubat'ın sembolü, 10'uncu Yıl Marşı çalınarak partide karşılandı. Bu da kendisine karşı tereddütleri perçinledi.

Tabii bu kaygıları gidermek Mehmet Ali Bayar'ın elinde.

Meselâ acaba RTÜK Kanunu hakkında ne düşünüyor? Televizyon patronları kamu ihalesine girmeli mi? Bir tv'de hisse sahipliği, izlenme oranıyla mı sınırlanmalı? Bir kişinin, hem gazete, hem televizyon kanalı, hem de banka sahibi olmasına müsaade edilmeli mi?

28 Şubat haklı ve meşru bir müdahale miydi? Türkiye gerçekten irtica tehdidi ile mi karşı karşıya? Tayyip Erdoğan hakkında 146'ncı maddeden dava açılması, üstelik tutuklanmasının istenmesi makûl mü?

Banka hortumcusu gazete patronları hakkında ne düşünüyor? Onların affedilmesini savunuyor mu?

Merve Kavakçı başörtüsü ile Meclis'e girebilir miydi? Neden?

Üniversitelere başörtülülerin girmesini yasaklayan Anayasa Mahkemesi kararları hakkında ne düşünüyor?

* * *

Bence Mehmet Ali Bayar'ın, "makûl çoğunluk" gibi sloganlar söylemek yerine, yukarıdaki soruları cevaplaması daha doğru olur. Militarist ve Kartelci bir dünya görüşüne sahip olmadığını ancak bu cevaplar belli edecektir.

Türkiye, rahmetli babasının dönemine göre çok değişmiş, insanlar farklı noktalara savrulmuştur. Bugün, Demirel'in çizgisi, 28 Şubat, Kartel ve 9'uncu senfoni çağdaşlığı ile kesişmiştir. Arkasında Demirel'in bulunduğu bir hareket, haklı olarak, muhafazakâr çevrelerde kuşku uyandırmaktadır.


2 Mayıs 2002
Perşembe
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED