T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Türkiye'nin gördüğü 'Ankara fotoğrafı'

Türkiye, baharın gelmesiyle birlikte 'başında bahar yelleri esen' bir avare ülke haline geldi. Bu ülkede olan-biteni yakından izlemek ve yorumlamak gibi bir işlevi olan insanlar, gelişmelere anlam veremez haldeler. En azından, ben, öyleyim.

TBMM'nin performansına bakıldığında, neyin niye yapıldığının ciddi bir 'ratio'su bulunmayan bir savrukluk göze çarpıyor. RTÜK Yasası çıkartma girişimleri bir gerilim konusu. Durup dururken ortaya atılan Af Yasası (ya da diğer adıyla Şartlı Salıverilme Yasası) bir başka gerilim konusu. Bütün bunlar, hükümet ile Çankaya Köşkü arasında bir gerilim konusu.

Doğru dürüst yasa hazırlamaktan aciz bir yürütme organı (hükümet) ve doğru dürüst yasa çıkartmaktan aciz bir yasama organı (TBMM) söz konusu.

Örneğin RTÜK Yasası'nın AB normlarına aykırı olduğunu, AB yetkilileri açıklıkla ifade ettiler. AB'ye uyum yasaları çıkartmak için, tıknefes, sabahlara kadar haldır huldur 'seri üretim' halinde uyum yasaları çıkartan Parlamento, niçin bir 'AB'ye uyumsuzluk yasası'nı çıkartmak için helak oluyor? Anlayan beri gelsin.

Af yasası, Adalet Bakanı'nın başına patlıyor. İktidar ortakları bile Adalet Bakanı'nı istifaya davet ediyorlar. Bu yasa konusunda 'sindirim zorluğu' çeken Başbakan, yine de yasanın bu kör-topal halde çıkması için gayret göstermeyi sindirebiliyor. Anlayan beri gelsin.

Bu yasalar, daha önce, Çankaya'dan dönmüş yasalar. Çankaya'ya inat geçirilmek istenirlerse, Anayasa Mahkemesi tarafından iptali ihtimalleri yabana atılır gibi değil.

Koskoca bir yasama organı, niçin sakat yasa çıkartmak ve Anayasa Mahkemesi engeline toslamak ihtimalini göze alıyor.

Bu arada, Çankaya'ya da gözdağı verilmesi ihmal edilmiyor. 'Ankara kulisleri'ne yayılan söylentilerde, hükümetin ileri gelenlerinden birinin Genelkurmay Başkanı'nın görev süresinin uzatılması için 'kulis' yaptığı; bu 'tasarı'ya paralel olarak, Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin beş yıla indirilmesini öngören Anayasa değişikliği düşünüldüğünü yaydığı kulaklara fısıldanıyor. Süresi uzatılacak Genelkurmay Başkanı'na, bu sayede, Cumhurbaşkanlık vaadi yapılıyormuş. Bu söylenti doğru mu, bilemiyoruz. Ama, bildiğimiz Ankara'da bu tür söylentilerin çıkmasını sürpriz olmaktan çıkaracak hükümet mensupları olduğunu biliyoruz.

Bu tür 'entrika siyaseti'nin, Türkiye için hiçbir gereği yok. Ama, Ankara, zaten gerekli olan işlerle uğraşmıyor.

Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Ahmet Necdet Sezer'e yönelik bir türlü bastırılamayan 'intikam duyguları', bu hesapların yanısıra 'Cumhurbaşkanı'nın Yüce Divan'a sevki halinde, görev süresinin otomatik olarak sona ereceği'ne ilişkin yasal değişikliklere gidilmesini de gündeme getiriyor. Yani, yine gereksiz bir zorlama; yine bir yeni 'gerilim' konusu.

Bütün bu konuların Türkiye'nin 'acil ihtiyaçları' ile ne alakası var? Bu, ne biçim bir iktidar yapısıdır ki, ne kendi içinde uyumlu; ne de yürütme-yasama-yargı dengesini korumakta titiz?

Bunca 'hukuk kaosu' arasında bir de 'çift turlu sistem' tartışmaları gündeme girip çıkıyor. Türkiye'nin gündeminde bunu gerektiren bir durum olduğu için mi?

Hayır. Bu da 'ithal'. Fransa'da Jean-Marie Le Pen'in Cumhurbaşkanlığı seçiminde Jacques Chirac'ın karşısında aday olması, Fransızlardan ziyade Türkleri telaşa sevketmişe benziyor. Tayyip Erdoğan'da bir Le Pen bulmak gibi ipe sapa gelmez konulara takılan bir Ankara. Kimisi ise, 'çift turlu sistem'in tam da öyle bir sonuç yaratacağından endişeli. Bakınız; MHP'nin tutumu...

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, İngiliz finans çevrelerine 'Kemal Derviş'in istifa etmek üzere olduğu' haberleri yayılmış. Londra-İstanbul, Londra-Ankara telefonları çalışıyor; haberin doğruluk derecesi araştırılıyor. Bunun yanısıra, Kemal Derviş'in herhangi bir partiden siyasete gireceği spekülasyonları yapılıyor.

Benim görebildiğim kadarıyla Kemal Derviş, şu sırada sadece 'ti' gibi çalışıyor.

Ancak, Kemal Derviş'in 'ekonomik hükümeti' ile Bülent Ecevit başkanlığındaki 'üçlü koalisyon hükümeti' yani Türkiye'nin 'siyasi hükümeti' arasında neredeyse hiçbir bağ kalmadı. Bundan bir yıl önce, hükümetin görüntüsü 'Üçlü koalisyon + Kemal Derviş' şeklinde, aslında bir 'dörtlü koalisyon hükümeti' idi. Şu sırada iki 'paralel hükümet' söz konusu. Ecevit'in, herbiri başka telden çalan üçlü koalisyon hükümeti ile Kemal Derviş'in 'ekonomik hükümeti'.

Manzara bu olunca, 'Bu yılın sonbaharında seçim olabilir' laflarının yayılması da mümkün oluyor. Fakat, Merkez Bankası Başkanı'nın sağda solda, 'Bu yıl seçiişini yapmakla' meşgul. Kemal Derviş, gayet dikkatle izlenen IMF programını disiplinle uygulamakta ısrarlı ve kararlı, bir 'Türkiye ekonomi hükümem yok' dediğini işitiyoruz. Nereden biliyor? Bir bildiği mi var acaba? Bu hükümetle –DSP ile MHP'nin milletvekili sayıları da 127'de eşitlendi- Türkiye'nin 2004'e nasıl yol alabileceğini biz göremiyoruz.

Zaten gördüğümüz; Ankara'dan başlayan ve tüm ülkeye dalga dalga yayılan savrukluk.

Türkiye, dümencisiz veya pusulasız ve rotayı şaşırmış bir dümencinin elinde çırpıntılı bir denizde pupa yelken giden bir gemiyi andırıyor..


3 Mayıs 2002
Cuma
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED