T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Kültür-Fizik yapmanın faydalarına dâir

- "[Ebubekir er-Razî] muhtemelen müstesna çalışkanlığının sonucu olarak ölümünden kısa bir süre sonra katarakt hastalığına yakalanmış, fakat..." (s. 135)

İslâm Felsefesi Tarihi derslerinde takip edebilmeleri amacıyla, Berliner Studenten Verein'da derslere katılan talebelere, nisbeten daha kolay irtibat kuracakları bir giriş metni seçmek lâzım geldiğinde, kendilerine –çaresiz- Macit Fahri'nin "İslâm Felsefesi Tarihi"ni önermek zorunda kaldım. İki aydır bu metni takip ediyoruz. Henry Corben'in "İslâm Felsefesi Tarihi", piyasada bulunmakla birlikte -sebebi ma'lum olmalı ki- böyle bir giriş dersi için fevkalade elverişsiz. Hilmi Ziya Ülken'in eseri ise zaten piyasada bulunmuyor.

Çeviriden kaynaklanan sorunları çözmek, metnin kendisindeki çetin problemleri izah etmekten daha çetrefilli bir iş halini almasaydı, belki de bu ucuzluklara işaret etmeye hiç lüzûm görmezdim. Nitekim yukarıda alıntıladığım türden cümleler, gerçi tashihât işimize biraz keyif katıyor ama nedense bir türlü de sonu gelmiyor.

Bu arada geçen hafta Berlin'de açılan fuara giden arkadaşlar, mümkün olabildiğince İslâm Felsefesi'yle alâkalı kitapları toplamaya çalışmışlar. Aldıkları kitaplar arasında Hüccetimiz İmam Gazalî'ye ait iki eserin çevirisi de vardı: Tehafüt'ül-Felâsife ve Mihekku'n-Nazar. İlki, daha önce Bekir Karlığa tarafından Türkçe'ye tercüme edilmişti. Bu çeviri ise merhûm Bekir Sadak'a ait. Yayınevi (Ahsen Yayınları) çeviriyi varislerinden alıp neşretmiş. Aslıyla karşılaştırma imkânı bulamamakla birlikte gençlerin istifade edebilecekleri bir tercüme olduğunu söyleyebilirim. (Keşke mütercim, "Filozofların İslâmcılara hoş görünmeye çalışmaları" (s. 70) türünden ifadeleri Gazâlî'nin diline yakıştırmasaydı!)

İkinci çeviri ise, Dr. Ahmet Kayacık'ın elinden çıkmış. Ne çeviri ama?! Zavallı Gazalî'nin ruhu böylesi heveskârların tanınamaz hâle getirdiği eserleri sebebiyle kimbilir ne denli muazzeb oluyordur. (Hatırlarsınız üç-beş ay önce de bir başka heveskâr İmam'ın Mekasid'ul-Felâsife adlı eser-i muhalledini katletmiş, sonra da "Ne yapalım her çeviride hatalar olur" deyip işin içinden çıkmıştı.)

Fuardan satın alır almaz hemen Mihekku'n-Nazar'ı okumaya başlamış olan bir arkadaşımız yüzü buruşmuş bir halde yanıma geldi ve nefes almadan altı çizilmedik yer kalmamış kitaptan bir yığın saçma sapan cümleler aktarmaya başladı. En nihayet –biraz da tebessüm ederek- şu ifadenin ne anlama geldiğini soruverdi:

- [İmam Gazâlî] 303/1111 yılında da vefat ettiğinde erkekliğinin kemâlinde idi. (s. 12)

"Bunda anlamayacak ne var? Erkek adammış vesselâm!" diyecektim ama böylesine değerli bir bilgi notunun (!) bir mantık kitabının girişinde ne işi olduğunu açıklamak mümkün olamayacağından, mütercim yerine ben yerin dibine geçmek zorunda kaldım!

Çaresiz kitaptan bir nüsha alıp o gece okumaya başladım. Boşa giden birkaç saatimin acısıyla kabaran öfkemi yutup ağır nitelemelerde bulunmaktan nefsimi muhafaza etmeye çalışıyorsam da şu kadarını olsun söylemeliyim: Biraz insaf! Evet, lütfen biraz insaf!

Yahu hayatta yapacak bir sürü iş var. İlahiyat tahsil edip etmemenize karışacak değilim ama canınız sıkılıp boş zamanlarınızda bu eserleri katledeceğinize bari ticaret yapın, esnaflık yapın, ziraat yapın! Bunları da yapamıyorsanız gidin biraz spor yapın, ne bileyim isterseniz sadece kültür-fizik yapın ama lütfen elinizi şu eserlerden çekin! Ayıptır, günahtır! Sadece kendinizi rezil etseniz neyse, koskoca bir medeniyetin âsâr-ı muhalledesini de rezil ediyorsunuz; çoluk çocuğa eğlence çıkarıyorsunuz.

Çeviri hatalarından misâller vermeye gerek görmüyorum; zira metnin dil seviyesi, ortaokul çocuğu düzeyinde Türkçe bilen biri tarafından bile ölçülebilir. (Asablarına hâkim olabileceklerse, tereddüt edenler, bir zahmet, alsınlar bir nüsha okusunlar!) Metnin muhtevasına gelince, mütercimin marifetiyle meydana gelen anlam kaymalarının sebepleri etraflıca gösterilmedikçe, kendisinin, işaret edilen kaymaların ne idüğünü bile anlayabileceği meşkûk. (Bu, tecrübeyle de sabit; zira daha önce Mekâsıd'ı katleden bir mütercimin, İlm-i İlahiyat terkibini İlm-i Teoloji'ye dönüştürdüğüne işaret etmiştim de bu küçük îmâyı bile anlamamış, savunusunda lüzûmsuz yere İlahiyat-Teoloji terimlerinin mütekabiliyetine sayfalar sarfetmişti. Muhtemelen şimdi de anlamayacaktır!)

Bu çeviri meselesine yarın da devam edeceğiz!


3 Mayıs 2002
Cuma
 
DÜCANE CÜNDİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED