|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
2002 bütçesinin ilk 3 aylık uygulama sonuçları, Türkiye'nin Arjantin'de yaşanan kaos benzeri bir ortama sürüklendiğini göstermektedir. Ocak-Şubat-Mart aylarında bütçenin harcama tarafında tam bir patlama yaşanırken, gelir kısmında önemli oranda reel erezyon söz konusu. Konsolide bütçe harcamaları bir önceki yılın aynı dönemine göre % 159.7 oranında artarken, Genel Bütçe Gelirlerindeki artış ise % 42.3'te kalmıştır. Vergi gelirleri ise % 42 oranında artmıştır. Personel harcamaları, yatırım harcamaları ve sosyal amaçlı transfer harcamalarındaki artış oranı enflasyon oranının altında gerçekleşti. Buna karşılık, tahmin edeceğiniz gibi faiz harcamalarındaki artış inanılmaz boyuta ulaştı, % 243 oranında büyüdü. Bunun anlamı şudur: Hükümet bu yıl da geçen yıl olduğu gibi, bütçeden orta ve dar gelirli gruba aktarılan kaynakların oranını azaltırken sermaye geliri (faiz) elde eden kesime aktarılan kaynakların oranını azaltmıştır. Devlet 2002 yılında da dar gelirliden almış, yüksek gelir grubuna vermiştir. Dar ve orta gelir grubun pastasının bir bölümünü üst gelir grubuna aktarmıştır. Bütçeler aynı zamanda hükümetlerin siyasi tercihlerini yansıtan etkili araçlardan birisidir. 57. Hükümet de tercihini üst gelir grubunda bulunan sermaye sahibinden yana kullanmıştır. Biraz daha somutlaştıralım: 2002 yılının Mart sonu itibariyle Devlet'in harcadığı paranın miktarı 27.7 katrilyon liradır. Bunun 16.5 katrilyonluk bölümü faiz ödemelerinin finansmanında kullanılmış. Oran olarak % 60'a tekabül etmektedir. Bakiye % 40'lık bölüm olan 11.1 katrilyon lira ise Devlet'in asli ve temel fonksiyonların finansmanına gitmiştir. Yani Devlet 16.5 katrilyon liranın % 80'ini yaklaşık 50.000 kişiye aktarırken, 67 milyon vatandaş için ayırdığı miktar ise sadece 11.1 katrilyon lirada kalmıştır. Üzerinde büyük gürültü kopartılan, sosyal güvenlik kuruluşlarının harcamalarının bütçe içindeki payı % 10'dur. Faiz ödemelerinin altıda biri kadardır. Bütçe uygulaması durgunluğu artırıyor
Bütçe harcamalarındaki, faiz-faiz dışı harcama oranının faiz lehine gelişmesi, bir taraftan gelir dağılımındaki adaletsizliği daha da ağırlaştırırken diğer taraftan da tüketim-tasarruf dengesini bozarak durgunluğu artırmaktadır. Faiz dışındaki harcama kalemlerinden alt ve orta gelir gruplarında bulunan kesimlere kaynak aktarılmaktadır. Memurlar, işçiler, çiftçiler ve esnaf bu gruptadır. Faizin bütçe içindeki oranı arttıkça bu kesimin satın alma gücünde reel azalma meydana gelmektedir. Marjinal tüketim eğilimi yüksek olan bu grubun gelirlerinde ve satın alma güçlerindeki reel azalma toplam talebi düşürmekte ve sonuçta üretilen mal ve hizmet miktarı, yani GSYİH küçülmektedir. Ağır bir durgunluğun yaşandığı ekonomide, daraltıcı maliye politikası uygulanmasının savunulacak hiçbir tarafı bulunmamaktadır. Talebi artırıcı politikalar devreye sokulması gerekirken aksi uygulamalar gerçekten düşündürücüdür. Toplumun daha çok fakirleşmesi, daha çok işsiz insanın ortaya çıkmasının temel nedeni olan bu politikaların kasıtlı olmadığını söylemenin aşırı iyimserlik olarak kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bütçenin Mart ayı sonuçlarının gösterdiği bir gerçek daha var: 67 milyon kişi 50.000 kişi için çalışıyor. 67 milyon kişiden 3 ayda toplanan vergilerin tamamı 11,7 katrilyon lira. Faiz ödemesine aktarılan kaynağın toplamı ise 16.5 katrilyon lira. Faize ödenen para vergi gelirlerinin % 141'ine tekabül emektedir. Vergilerin toplamı faize ödendikten sonra diğer kaynaklardan sağlanan ilave 4.8 katrilyon lira da faizin finansmanına aktarılmıştır. Yukarıdaki rakamların tümü aynı zamanda birer rekordur. 1997 yılında faizin vergi gelirlerine oranı % 48 iken aynı oran 2002 yılının ilk 3 ayında % 141 olmuştur. Korkarım ki her geçen gün Arjantin'e yaklaşıyoruz. Zira, Kemal Derviş ateşi harlamaya devam ediyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |