T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ekonomisiz politika politikasız ekonomi olmaz

Yolsuzluklarla birlikte soygunların katlanarak arttığı "28 Şubat" hükümetlerinin elinde Türkiye'de Özal'ın ateşlediği ekonomik patlama büyük bir çöküntüye dönüştü. Avrupa'nın yükselen yıldızı olarak görülen ülke, dayatmacı politikalarla, elindeki kaynakları değerlendiremeyen Ortadoğu ülkelerinin konumuna düştü.

Özal, 1989 yılında partisini kurarken, "Hür ve serbest düşünce", "Din ve vicdan hürriyeti" ve "Serbest teşebbüs (serbest pazar)" ilkelerine sımsıkı sarılırsak, 2000'li yılların en güçlü partisi oluruz, diyordu. Özal'ın üç önemli prensibine başta kendi partisi olmak üzere, bütün siyasi partiler uymadığı için, Türkiye'de ekonomiyle birlikte politika da tıkandı.

Kültürsüz ekonomi ekonomisiz kültür olmadığı gibi, ekonomisiz politika politikasız da ekonomi olmaz. Bir gemide pusula ne işlev görüyorsa, kültür, ekonomi ve politikada da ilkeler aynı işlevi görür. İlkesizlik, hem kültürü, hem ekonomiyi, hem de politikayı yozlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda büyük bir çöküntüye de yol açar.

İlkeler ya da değerler kültür, ekonomi ve politikanın ortak tabanını oluşturur. Ortak tabanın derin, geniş ve zengin olmadığı bir ortamda sağlıklı bir kültür, güçlü bir ekonomi ve temiz bir politik olmaz. Birleşik kaplarda olduğu gibi, kültürün zenginliği, ekonomiyle birlikte, politikanın da zenginliğini belirler. Yoksul bir kültürle zengin bir ekonomi ve sağlıklı bir politika olmaz.

Geçen pazartesi akşamı AK Parti İstanbul İl Başkanı Dr. Alaattin Büyükkaya basınla bir sohbet toplantısı düzenledi. Tartışmalar parti programında benimsenen ilkeler üzerinde yoğunlaştı. Ekonomideki tıkanmanın önüne geçmek için, politikadaki kilitlenmenin giderilmesi gerektiğinin üzerinde duruldu.

Meclis dışı odaklarla politik alanın daraltılması, ekonomide cumhuriyet tarihinde benzeri görülmedik bir çöküntüye sebep oldu. Özgürlüklerin kısıtlanması, yalnızca politik alanda değil, ekonominin bütün kesimerinde deprem etkisi yaptı. Varlıklarını dayatmacı güçlere borçlu olan hükümetler, her sözü verdiler hiç bir sözlerini de yerine getiremediler. Artık ilkesiz politikacılarla hiçbir şey yapılamayacağını herkes anladı.

Türkiye'de orta gelirli kesim hükümete olan güveniyle birlikte kendine olan güveni de büyük ölçüde yitirdi. Orta kesimde küçük bir azınlığın geliri yükselirken, çoğunluk yoksulluk sınırının altına düştü. Ekonominin bel kemiğini oluşturan orta kesimin sahip olduğu varlıklar, borçlarını ödemeye yetmiyor. Bu yüzden ülkenin her yanında işyerleri bir bir kapanıyor.

Ekonomideki çöküntü başta finans kesimi olmak üzere bütün sektörlerdeki beyaz yakalı işsizlerin sayısını çığ gibi artırdı. İşten çıkarılan elli yaşın üstündekilerin artık kendilerine yeni bir iş bulmaları mümkün değil. Bu yaşın altındakiler de bu ekonomik ortamda daha düşük bir gelirle yaşamak zorunda kalacaklar. Üniversite eğitimi almış, birkaç yabancı dil bilenler bile iş bulmakta güçlük çekiyor.

Türkiye'de ekonominin dışa açılmasında Özal'ın açtığı yollar, "28 Şubat" süreciyle bir bir dinamitlendi. Risk almaktan korkan ilkesiz politikacıların elinde Türkiye her gün biraz daha geriye gidiyor. Özal gibi, risk almayı bilen politikacıları izlemek keyif verici, ancak Türkiye ortamında politikanın dar ve yokuş yolunda yürümek hiç kolay değil.

Türk toplumu, ilkesizliği ilke edinmiş politikacılar değil, ilkeleri için risk almayı bilen liderler bekliyor. Toplum biliyor ki, en küçük yapı bile yukarıdan aşağıya doğru değil, aşağıdan yukarıya doğru inşa edilir.

Ekonominin olduğu gibi, politikanın öncüleri de yukarıdan daha çok aşağıdan gelecek.


8 Mayıs 2002
Çarşamba
 
NAZİF GÜRDOĞAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED