|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Radyo Televizyon Kanunu, önümüzdeki haftaya kaldı. Böylece çok kıymetli bir hafta kazanıldı. Kanun müzakereleri sırasında, Anap milletvekili Yaşar Topçu önemli bir noktaya temas etti ve "Madem yerel televizyon kanalları olumsuz etkilenecek, onlar nerede? Niçin dinleyici locaları bu kadar boş?" diye sordu. Bağımsız milletvekili Mehmet Ali İrtemçelik, bütün sivil toplum kuruluşlarına -kanuna karşı tavır koymaları amacıyla- çağrıda bulunuyor. Bu çağrının havada kalmaması için herkesin üzerine düşen görevi yerine getirmesi lâzım. Meselâ RTÜK'e direnen Saadet ve AK Partili milletvekillerinin, kendi il ve ilçelerindeki televizyon kuruluşlarına önayak olması, onların temsilcilerinin Ankara'ya gelmelerini sağlaması, mücadelenin halkla bütünleşmesi sonucunu doğuracaktır. Milletvekilleri kendi bölgelerindeki tv kuruluşu ile karşı karşıya kalırsa, ister istemez tavrını değiştirecektir. Ayrıca, Gazeteciler Cemiyetleri veyahut sendikalar, Meclis'in önünde açık havada toplantı, panel düzenleyebilir. Halka açık bu toplantıda, RTÜK'e tepki gösteren yazarlar kürsüye çıkıp görüşlerini dile getirebilir. Cemiyet veyahut sendika bugün harekete geçmeyecekse, ne günler için geriklidir?
Anadolu'nun Sesi Radyosu
Yasa kabul edildiğinde, mevcut sansürcü yaklaşım, yoğunlaşarak devam edecektir. Bir örnekle bu görüşümü açmak isterim. Avrupa Birliği'ne girmek isteyen bir Türkiye, sadece RTÜK Yasası'na değil, Dernekler Yasası'na ve vakıfları düzenleyen maddelere de çekidüzen vermek zorunda. 92.8 frekansında yayın yapan Anadolu'nun Sesi Radyosu bir müddet önce, 180 gün (6 ay süreyle) -"toplumu şiddet, terör, etnik ayırıma sevk edecek ve toplumda nefret duyguları oluşturacak yayınlara imkân verilmemesine ilişkin 4/9 bendinin ihlâl edildiği gerekçesiyle- RTÜK tarafından kapatıldı. Peki, yayındaki hangi sözler, RTÜK tarafından, etnik ayırımcılık olarak görülmüş veyahut nefret duyguları uyandıracak nitelikte değerlendirilmişti? Kısaca özetleyelim: Merkezi Ankara'da bulunan Alevi-Bektaşi Kuruluşları Kültür Derneği 13.2.2002'de, Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi kararıyla, Dernekler Kanunu'nun 5/6 maddesine uyulmadığı gerekçesiyle kapatıldı. Kapatılma gerekçesi olarak gösterilen maddeye göre, "Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde, ırk, din, mezhep veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri sürmek veya Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek, yaymak suretiyle azınlık yaratmak veya herhangi bir bölgenin veya ırkın veya sınıfın veya belli bir din ve mezhebin diğerlerine hâkim veya imtiyazlı olmasını sağlamak amacıyla dernek kurulamaz."
Alevilik üzerine söyleşi
Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin bu kararı üzerine, 28 Şubat 2002'de, yapımcı ve sunucu avukat Cemal Yücel, Alevi-Bektaşi Eğitim ve Kültür Vakfı Kurucu Başkanı Lütfü Kaleli'yi radyoya davet ediyor. Alevilik üzerine konuşuyorlar. Lütfü Kaleli, amaçlarının, "Alevi kimliğini, kültürünü, inancını yaşatmak ve yaymak olduğunu" belirttiklerinden dolayı, vakıf senedini tescil ettirmek için 10 yıl uğraştıklarını anlatıyor. İlk kurdukları vakfın Yargıtay 18'inci Dairesi tarafından kapatıldığını, tekrar benzer bir vakıf kurduklarını, bu defa Beyoğlu 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin bilirkişiye müracaat ederek bir rapor hazırlattığını, raporda "Alevilik inancının ve kültürünün yaşatılmasının suç olmadığının" belirtildiğini ve ancak, 1995'te, Yargıtay'ın 18'inci Dairesi'nden vize alabildiklerini söylüyor.
Alevi kimlikli bir vakıf, Yargıtay tarafından onaylandığına göre, Alevi-Bektaşi Kuruluşları Kültür Derneği, -kimlik sorunu yüzünden- nasıl kapatılıyor? İşte programda bu soruya cevap aranıyor. Lütfü Kaleli, laik bir cumhuriyette Diyanet İşleri Başkanlığı'nın varlığını eleştiriyor. Başkan Mehmet Nuri Yılmaz'ın "Türkiye'de, Müslümanlar'ın tek bir mabedi vardır, o da camidir. Cemevleri mabet değildir. Cemevleri Müslümanlığın bölücü noktasıdır" şeklindeki sözlerini eleştiriyor. "PKK'dan sonra, en büyük tehlike Alevistan kurmak isteyenlerdir" cümlesine karşı çıkıyor. Programda, Alevilerin camiye çekilerek, Sünniler tarafından asimile edilmek istendiği, Aleviliğin bir mezhep veyahut tarikat olmadığı, kültüre dayalı bir inanç olduğu vurgulanıyor. 40'lar Meclisi'nin anlamı izah ediliyor.
Kapatma gerekçesi
İşte o arada avukat Cemal Yücel, sırf Alevilerin muhalif tavrını ortaya çıkarmak amacıyla, şu tesbiti yapıyor: "Alevilerin muhalif kimlikleri vardır. Devletle çatışmak anlamında söylemiyorum ama, zaman zaman devletin resmi, baskıcı ideolojisi ile Aleviler çatışmışlardır. Burada silâhlı bir çatışmadan söz etmiyoruz ama, en azından görüş farklılığı vardır. Dini İslâm, mezhebi Hanefi, ırkçı yönleri olan bir devlet ideolojisi mevcut. Bu ideolojik görüşle, Alevilerin demokratik yanlarının çatışması doğal. Devletle Alevileri barıştıracağız diyenlere soruyorum: 'Alevilerin o hür kimliklerinin, o barıştan, dostluktan yana kimliklerinin o ideoloji ile bütünleşmesi doğru mudur?'" Cemal Yücel'in yukarıdaki sözleri Anadolu'nun Sesi Radyosu'nun 6 ay süreyle kapatılmasının gerekçesi sayılıyor. Bir de Lütfü Kaleli'nin Diyanet İşleri Başkanı'nı eleştiren cümleleri suç kapsamında değerlendiriliyor: Kaleli, "İslâm'ın tek mabedi camidir. Cemevleri bölücülük ifadesidir. Alevistan kurmayı amaçlıyorlar. PKK'dan sonra bu, en büyük tehdittir" şeklindeki cümleleri programda tenkid ettiği için, radyo susturuluyor.
312'nci madde
İyi ya, bu uygulama eski kanun için geçerliydi, yenisinde işler düzeliyor sakın demeyin. Yeni kanunda, "toplumu şiddet, terör ve etnik ayırımcılığa sevk etmek, nefret duygularının oluşmasına imkân vermek" gibi hususlar, yayın ilkeleri içinde kalmaya devam ediyor. Ayrıca bir radyo ve televizyon kuruluşunun uyarısız kapatılmasının (lisansının kökten iptâl edilmesinin) önü de açılıyor. Daha geçenlerde, antidemokratik niteliği yüzünden değiştirilen 312'nci madde, eski haliyle, yayın ilkeleri arasına dahil ediliyor: "Din, dil, ırk, mezhep ayırımına dayanarak halkı kin ve düşmanlığa tahrik" maddesi, göreceksiniz kaç yayın kuruluşunu kökünden biçecek. Alevi dedin çat... Kürt dedin pat... Başörtüsünü savundun pataküt...
Özkök'e hodri meydan
Bilmiyorum Ertuğrul Özkök'ün dünkü yazısını okudunuz mu? Özkök bu kanun çıktıktan sonra, bugünkünden daha öteye bir tekelleşme olmayacağını belirtiyor ve aksini savunanları düelloya davet ediyor. Nedense karşısındakilerin düşüncelerini anlamamakta direniyor Hürriyet'in genel yayın müdürü. Zaten bugünkü durumda da, hem medyada aşırı bir tekelleşme mevcut, hem de siyaset medya ilişkileri, halkın gerçekleri öğrenme hakkını gaspedecek ölçülere varıyor. Televizyon kuruluşu sahibi milletin aydınlanmasından ziyade, alacağı ihaleyi ve hükûmet ile iyi ilişkileri muhafaza etmeyi düşünüyor. Tek ümit halkın yararını gözeten bir hükûmetin işbaşına gelmesi ve sahtekârlığa son vermesi; yoğunlaşan medya sermayesini yasal sınırların gerisine çekmesi. Onlar kanunsuzluğu yasallaştırmaya ve sahtekârlık yapanların yakasını yasalardan kurtarmaya çalışıyorlar. Dünyanın hiçbir demokratik hukuk devletinde bulunmayan tek sesli düzeni Türkiye'nin değişmez kaderi haline getirme çabasındalar. Özkök'ün "düello" davetini, şahsen ben kabul ediyorum. Kendisinin tayin ettiği bir zeminde, canlı yayında, bu konuları tartışmaya hazırım. Düşüncelerine güveniyorsa, hodri meydan!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |