T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tekno-pagan/izm: "öküz"e (b)akan "(t)ren" (3)

Paganizmin ("putperestliğin") yeni şekillerde tüm dünyada hakim olmaya başladığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Postmodern duyarlıkların, zevklerin, beğenilerin, hazların, zihin, davranış ve kaçış biçimlerinin hayatımıza, hayatımızın her anına nüfuz ettiği yeni-paganizm biçimleri sadece Batı toplumlarında değil, tüm dünyada hızla küreselleş/tiril/iyor.

İnsanlık tarihinde paganizmin tüm dünya toplumlarına bu denli nüfûz edebildiği başka bir dönem yaşanmadı: Ama bu gerçeği pek farkedemiyoruz. Neden?

Bunun nedeni, çağımızın tekno-paganizm çağı olması; ve dolayısıyla tekno-paganizmin kültür, eğlence ve enformasyon endüstrisi aracılığıyla yoğun olarak din-dışı kutsallıklar, ayartıcı hazlar, geçici doyumlar üreterek bizi hayata, dünyaya ve insanlığın sorunlarına yabancılaştırması, duyarsızlaştırması ve sonuçta olan bitenler üzerinde düşünme yetilerimizi iptal ediyor olmasıdır.

Bilebildiğimiz –yazılı / kayıtlı– insanlık tarihinde çeşitli zamanlarda ve çeşitli coğrafyalarda çeşitli paganizm biçimlerinin hakim olduğunu biliyoruz. Bizim tarihte paganizm olarak adlandırdığımız tecrübelerin, çağımızdaki paganizm biçimleriyle karşılaştırıldığında son derece masumane paganizm tecrübeleri olduğunu söyleyebiliriz.

Örneğin M.Ö. dört bin yıl öncesinde Mezopotamya, Mısır ve Hint medeniyetlerinde çok tanrılı dinler şeklinde varolan paganizm biçimlerinde, eşyayı / doğayı ve insanı putlaştırma, tanrılaştırma yoluna gidilmediğini; doğaüstü ve insanüstü güçlerin tanrısallaştırıldığını; insan sûretindeki tanrıların ise, tanrısallıklarını insanüstü ve doğaüstü güçlerden aldıklarını biliyoruz. O yüzden bu toplumların merkezinde "din" vardı ve yine o yüzden bu toplumlar "mabed toplumları" olarak adlandırılıyordu.

Ayrıca bu toplumlarda, özellikle de zaten medeniyetlerin ve dinlerin beşiği / merkez üssü olan Mezopotamya / Orta Doğu / Doğu Akdeniz havzasında, doğaüstü, insanüstü, gizemli güçleri tanrılaştırma tecrübesinin, yerini, yer yer, tektanrılı dinlere terkettiğini görüyoruz. Yani çok tanrıcılık, hiçbir zaman tek hakim form olmuyor.

Ama Avrupa'ya gelince çok farklı bir durumla karşılaşıyoruz: Bir taraftan özellikle Antik Yunan'la birlikte önce kısmen doğa'nın, ama sonra büyük ölçüde de insanın tanrılaştırıldığı bir süreç yaşanıyor. Üstelik bu tecrübe, sadece Batı Anadolu, Yunan anakarası ve İtalya ile Girit adası ile sınırlı bir tecrübe. Avrupa'nın geri kalan bölümlerinde tümüyle pagan ve barbar kavimler yaşıyor.

İkinci olarak da Avrupa, paganizmden hiçbir zaman nihai / kesin olarak kurtulamıyor. Hıristiyanlık Avrupa'ya ithal ediliyor ama pagan gelenekler tarafından yutuluyor.

Roma imparatorluğu'nun Doğu Akdeniz'den Mısır'a (İskenderiye'ye) kadar hakim olduğu dönemde Hıristiyanlık vahyediliyor ama Hıristiyanlık, akidesinden ahlak sistemine ve kurumlarına kadar hemen her bakımdan paganlaştırılıyor. Sonuçta ortada vahyedilmiş Hıristiyanlık'tan esas itibariyle eser kalmıyor: Hıristiyanlık, Kilise'ye dönüşüyor; Nasıra'lı insan ve peygamber Hz. İsa da, Tanrı'ya (yani Jesus, Christ'a / Mesih'e) dönüştürülüyor.

Hıristiyanlığın, dördüncü yüzyılda devlet dini haline gelmesi ve bir yüzyıldan uzunca bir süre art arda toplanan konsiller, Hıristiyanlığı resmen ve alenen paganlaştırıyorlar. Hatta bu süreçte Aryüsçülük gibi Hz. İsa'nın bir Tanrı değil, bir insan ve peygamber olduğunu söyleyen mezhepler "sapık" mezhepler olarak adlandırılıyor, lanetleniyor ve Aryüsçüler ortadan kaldırılıncaya kadar yoğun baskı, zulüm ve katliamlara maruz kalıyorlar; sonunda Aryüsçülük'ün M. S. dokuzuncu yüzyılda kökü kazınıyor. (Bizim tarih kitaplarımızda, ansiklopedilerimizde bile Aryüsçülük sapık mezhep olarak öğretiliyor. Demek ki bizimkilerin de Avrupalı paganlardan pek farkı yok!)

Sonuçta Avrupa'ya taşınan ve Kilise'leştirilen Hıristiyanlık, sadece Roma'lı imparatorların, kralların ve ulus-devletlerin, tıpkı pagan dönemde olduğu gibi kendi otorite ve hegemonyalarını meşrulaştırma aygıtına dönüşüyor.

O yüzden Avrupa'da pek çok tarihçi, Avrupa'nın hiçbir zaman Hıristiyan olmadığını söylüyor. Örneğin Avrupa'da Hıristiyanlık'ın tarihini yazan Charles Guignebert'in bu konuda son derece önemli ve çarpıcı gözlemleri var; bunları daha sonra buraya alıntılayacağım.

Paganizmden paganlaştırılan Hıristiyanlığa, oradan da yeni paganizm biçimlerine nasıl kolaylıkla geçilebildiğini; çağımızı neden tekno-paganizm çağı olarak adlandırmamız gerektiğini ve en önemlisi de çağımızın en temel sorunlarının kökeninde sekülerlikten neşet eden yeni-paganizm biçimlerinin yattığını, dolayısıyla çağımızın sorunlarını anlamlandırabilmenin yolunun niçin buradan geçtiğini sonraki yazılarda tartışalım.


8 Mayıs 2002
Çarşamba
 
YUSUF KAPLAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED