|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İsrail Başbakanı Şaron, Beyaz Saray'da Başkan Bush'la görüşme yaptığı sırada Tel Aviv'de patlayan bomba haberini aldı. Amerika'daki programını yarıda kesti ve İsrail'e hareket etti. Amerika'dan ayrılmadan önce de şu açıklamayı yaptı: "Bizi öldürmek isteyenlerden önce biz onları öldüreceğiz. İsrail bu kutsal savaşı sürdürecek ve zaferi kazanacak." Her şey birbirine ne kadar benziyor. Tıpkı geçen ay olduğu gibi, Şaron yine Amerika'da idi ve yine bir bomba patlamıştı. Aceleyle İsrail'e dönerdönmez güvenlik konseyini toplayıp "kutsal savaş"ı ateşlemişti. Muhtemelen Şaron'un başlatacağı kutsal savaş bu sefer çok daha acımasız, pervasız olacak ve daha çok ABD desteğini arkasına almış olarak yürütülecek. Çünkü Şaron'un söylediği gibi, İsrail bir değerler savaşı veriyordu ve bu değerleri sonuna kadar savunacaktı. İşgalin bir değer olduğu açıklamasının ABD'de yapılması, hür dünyanın liderliği iddiası ile ne kadar çelişiyor. Tıpkı 11 Eylül sonrası Bush'un kullandığı dil gibi kutsallığın öne çıkarıldığı profan bir savaş veriliyor.
Sağcı formül: Etnik temizlik
Bush'un zaman zaman yaptığı çıkışları ve uyguladığı politika/sızlık/ları, Ortadoğu dengelerini iyi bilmeyen, fikri derinlikten yoksun bir Başkanın zaaflarıyla sınırlı görmenin tutar bir yanı yok. Bush'un derinliksizliği bir yana, bu söyleminde hiç de yalnız olmadığının anlaşılması gerekir. Özellikle Cumhuriyetçi Parti'deki fundamentalist Hırisityanlar arasında siyonizmi destekleyen, açıkca İsrail'in Filistinlilere yönelik soykırım uygulamasını öneren politik ve dini kişiler var. Örneğin Cumhuriyetçi Parti'nin evenjelist sağ üyelerinden ve yönetim üzerinde etkili isimlerden biri Whip Tom DeLay açıkça şu ifadeleri kullanabiliyor: Batı Şeria tanrı tarafından İsrail'e vaat edilmiş topraklar arasındadır ve İsrail'e bırakılmalıdır. Dahası, Cumhuriyetçilerin önde gelen isimlerinden Dick Armey 1 Mayıs'ta CNBC televizyon kanalında yayınlanan sözleri açık biçimde etnik temizlik kapsamına giriyor: İsrail Batı Şeria'yı zorla da olsa ele geçirmelidir. Filistinlilerin burayı terk etmeleri gerektiğine inanıyorum. Filistin'de İsrail vahşeti devam ederken 2 Mayısta New York Times gazetesinde yarım sayfa yayınlanan ilanda yer alan Georgia Cumhuriyetçi Parti liderinin imzasının olduğu makalede, Biz inananlar olarak İsrail'in yanındayız, ifadesi yeralıyordu. Siyonist-Hıristiyan işbirliği sağcı siyaset içinde özellikle Cumhuriyetçiler arasında neredeyse yeni bir dalganın, Hıristiyan Siyonist akımın oluşmasına zemin hazırlamış görünüyor. Hatta bu tip politikacılar sadece Ortadoğuda değil küresel ölçekte Amerikan politikasının İsrail'le birlikte yürütülmesini savunuyorlar. Bu fundamentalist sağ Hıristiyan grubun üyelerine göre ABD politikaları İncil'in gösterdiği yönde olmalıdır. Bunun için İsrail'le küresel ölçekte işbirliği yapılması gerektiğini savunuyorlar. İsrail'e deset veren Hıristiyan grupların Protestan dünyada özellikle Amerika'da güçlü olduğunu bu arada belirtmek gerekir.
Siyonist kiliseler
Özellikle muhafazakar Hıristiyan akımlar içinde İsrail'e duyulan bu sempatinin bir de kitlesel boyutu var. Yapılan araştırmalara göre Amerika'da 40 milyon kadar muhafazakar Hıristiyanın İsrail propagandasını kabul etmeye uygun dini ve psikolojik ortamın oluşturulduğu, sempati beslemekte olduğu tahmin ediliyor. Bu rakam dini bir duygu ile besleniyor, bir cemaat havası içinde paylaşılıyorsa çok etkili bir rakam demektir. Kaldı ki gerek Hollywood, gerekse medya aracılığıyla sokaktaki insanın İsrail yanlısı olması için yeterince bir hava oluşturuluyor. Texsas'taki Cornerstone Kilisesi'nin lideri Pastor John Hagee'nin toplanan 5000 kişilik cemaatına seslenirken söyledikleri Şaron gibilerinin nereden cesaret aldığını gösteriyor: Kudüs Yahudi devletinin ebedi başkentidir... Bu kilisenin Amerikan Hıristiyanları arasında önemli bir yeri yok ancak kimi gözlemcilere göre Amerikalı Muhafazakar Hırisityanlar arasında İsrail'i destekleyenlerin sayısında bir artış söz konusu. Bir yanda geleneksel Hıristiyan teolojisine zıt olarak, bir zamanlar antisemitizmin tarihinin yazıldığı Batı Hıristiyanlığı içinde Siyonist Hıristiyanlar hareketi gibi garip bir oluşum ortaya çıkarken, diğer tarafta Yahudiler arasında İsrail karşıtı akımlar güçleniyor. Siyonizme karşı Yahudi din adamları seslerini duyurmaya çalışıyor. Geçtiğimiz Pazar günü Londra'da trafalgar meydanında son yılların en büyük İsrail'e destek gösterisi yapıldı. Aynı meydanın bir köşesinde ise Filistinliler ve işgale karşı olan Yahudiler birlikte gün boyunca karşı-gösteri düzenlediler. Mitingte bir konuşma yapan ve muhtemelen ilk seçimde başbakanlığa oturacak olan Netanyahu'nun sözleri Şaron'un hiç de aykırı bir örnek olmadığını gösteriyor: "Sorun savaşıp savaşmamak değil, çünkü, savaşmaktan başka seçeneğimiz yok. Sorun bu savaşı tek başımıza yapıp yapmayacağımızdır. Biz tercihimizi yaptık, İsrail savaşacak ve kazanacaktır. Umuyorum tüm hür uluslar İsrail örneğini takip eder ve bu kutsal (Biblical) savaşa katılır." Modern seküler Batı dünyasının kutsal savaş naraları karşısında tavrı dünya sisteminin içinde bulunduğu ahlak bunalımının boyutlarını gösteriyor. Kongre üyesi Robert Wexter, "İsrail yanlılarının Amerikanın Ortadoğu politikalarını belirledeği"ne katılmıyor. "Amerika İsrail'i destekliyor çünkü aynı temel değerleri paylaşıyor." İsrail'in temel değerlerini sorgulayamayan bir Amerika'nın ne Ortadoğuda adil bir çözüme katkısı ne de dünya devleti olmak gibi bir iddiayı sürdürebilmesi mümkün olur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |