T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Siyaset ve "siyasetin merkezi"

Siyaset camiasında hep bir "merkez" tartışması vardır. Bütün partiler "siyasetin merkezi"ne yerleşmek için büyük bir çaba gösteriyorlar.

Peki "siyasetin merkezi" neresidir? Böyle bir merkez varsa burada kimler bulunmaktadır?

Bir buçuk asır önce K. Marx "bir sosyal sınıfın egemenliği demek illa o sınıf temsilcilerinin iktidarı ellerinde bulundurmaları demek değil, onların ideolojilerinin ve değerlerlerinin iktidarı yönlendirmesidir" demişti. Bu sözden hareket ettiğimizde iktidarı kullanan camiaya egemen olan ideolojiyi, siyasetin merkezine egemen ideoloji ve değerler bütünü olarak kabul etmek mümkün. Dolayısıyla "siyasetin merkezi"nde illa bir toplumsal sınıfı aramak gerekmeyebilir, önemli olan merkezdeki ideolojinin niteliğidir.

Ne tür toplum olursa olsun toplumun tüm üyelerinin uyacağı kuralları koyan, toplumun ortak sorunlarının çözümü için kararlar alan ve bunları uygulayan bir yapının ve sistemin olması bir zorunluluktur. Siyasetin temelini oluşturan bu işlevlerin "siyasetin merkezi"ni oluşturduğu söylenebilir. Bu durumda her toplumda bir "siyasetin merkezi"nin bulunması normal.

Temel sorun söz konusu temel işlevleri yerine getiren "siyasetin merkezi"nin kimlerin elinde bulunduğu, zaman içinde değişip değişmediğidir.

Demokrasi ve "siyasetin merkezi"

Demokrasi, "siyasetin merkezi"ni toplumun istekleri, beklentileri ve eğilimlerine göre barışçı yolla değiştirebilen, her zaman yeniden oluşturabilen, faaliyetlerini sorgulayabilen bir yönetim biçimi olduğu için kitlelerce benimsenmekte ve tesisi için mücadele verilmektedir.

Siyasetin başarısını, "siyasetin merkezi"ni değiştirebilmedeki performansı ile ölçmek mümkün. Bir toplumda siyaset, "merkezi" değiştirebilme başarısını gösterebiliyorsa başarılı, gösteremiyorsa, yani "merkezi" değiştirebilecek bir gücü ve etkinliği yoksa başarısız kabul edilebilir. Bunu şöyle değerlendirmek de mümkün: Bir toplumda siyasal faaliyetler "siyasetin merkezi"ni değiştirebilme, dönüştürebilme yönünde etkili olabiliyorsa siyasetin işlevsel olduğu ve bir toplumsal faaliyet olarak anlamlı bulunduğu söylenebilir. Bunun tam tersi oluyor, yani siyaset giderek "merkezi" değiştirme ve dönüştürme konusunda etkinliği azalıyor, güç yetiremiyorsa bir "siyasetsizleşme" veya "siyasetin işlevsizleşmesi"nden söz etmek mümkün.

Türkiye'de siyasetin hiçbir dönemde "siyasetin merkezi"ni dönüştürebilme başarısı gösteremediği ortadadır. Hatta söz konusu "merkezi" anlama noktasında bile yetersiz kalmıştır. Siyaset bunun farkındadır ve sadece "siyaset merkezi"ne egemen olmayı değil ama bir biçimde dahil edilmeyi beklemektedir. İşte ülkemiz siyasetinin temel sorunu budur.

Türkiye siyasetinin merkezinde siyaset yoktur. Siyasetin merkezini ele geçirme diye bir hedefi de yoktur. Sadece merkeze ortak edilme isteği ve çabası vardır.

Siyasetin merkezinde siyaset dışı güçler var

Peki "siyasetin merkezi"nde kim var diye sorarsanız, benim cevabım siyaset dışı güçlerin ve kurumların yer aldığı şeklinde olacaktır. İsterseniz bunu biraz açalım. Osmanlı Devleti'nde siyasetin merkezinde saray, ulema ve yeniçeri ocağı yer alıyordu. 19.yüzyılda bu yapı biraz çeşitlendi. Buraya yabancı güçler, sivil bürokrasi ile aydınlar da eklendi.

Cumhuriyet döneminde bu yapının fazla değiştiği söylenemez. Önce tek parti yönetimi döneminde ardından çok partili düzende de "siyasetin merkezi"nde aydınlar, bürokrasi, ordu ve Saray'ın uzantısı olan bazı bürokratik kurumlar yer aldılar. Merkezin "çevre"sinde yer alan halk kesimlerinin temsilcisi partiler, aydınlar ve kurumlar hiçbir dönemde "merkez"de bir yer edinemediler. 1950 ile 1960 arasındaki Demokrat Parti yönetimi döneminde bu yönde bazı çabalar olduysa da ardından gelen darbeler "siyasetin merkezi"ni iyice tahkim etti ve "çevre" güçlerin etkisine karşı çeşitli zırhlarla donattı.

Bu ilişkide temel problem demokratik bir toplumda siyasetin görmesi gereken işlevleri ve elinde bulundurması gereken iktidarın siyaset dışı kurumların ellerinde toplanmış olmasıdır. Bu süreçte siyaset, sadece bu yapıyı perdelemekte, şekli olarak mevcut varlığıyla siyaset dışı güçlerin elinde bulunan "siyasal merkez"in işlevlerine aldatıcı bir meşruiyet temeli oluşturmaktadır.

Siyasetin elinde kalan birkaç sınırlı alandan biri olan RTÜK ile ilgili gelişmeler, bu alanın da siyaset dışı güçlerin elindeki "siyaset merkezi"ne devredilmesinden başka bir şey değildir. Üzücü olan bu "siyasetsizleştirme"nin ülkenin siyasetine talip partiler tarafından gönül rızasıyla yapılmak istenmesidir. Siyaset, iktidardaki siyasal partiler ve siyasetçiler tarafından torpilleniyor!


9 Mayıs 2002
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED