|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"RTÜK Yasası çıkarsa radyo televizyon alanında tekelleşme yaşanır mı, yaşanmaz mı?" Bu soruyu ortaya atan "Asla yaşanmaz" iddiasını seslendiriyor. İddiasını dayandırdığı gerekçe basit: "Türkiye'de reklâm pastası o kadar küçük ki, hiçbir patron, elinin uzanacağı bütün radyo ve televizyonları satın almaya kalkmaz." Bu durumda, var olan sınırlamaları olağanüstü genişleten yeni yasa izin verse bile, patronların gözü dışarıya kaymayacağı için, tekelleşme ihtimali yoktur. "Aksini söyleyenle düelloya hazırım" diyor bu iddianın sahibi... Aslında, bu tartışmayı patronu adına kahramanca yürüten yayın yönetmeni, Meclis'te ilk görüşüldüğü günlerde, yani bir yıl kadar önce, yasanın tekelleşmeye müsait olmadığını söylüyordu. O zamanki iddiası, mülkiyetin izlenme oranına göre (yıllık yüzde 20) sınırlanmasının, radyo ve televizyonların tek elde toplanmasını engellemeye yeteceğiydi. Aradan geçen bir yılda, yasanın 'tekelleşmeci' özelliğini kabul eder hale gelmiş; mahzurun ortadan kalkması için patronunun iştahsızlığına güvenmemizi istiyor... Çok ilginç. Yasama tekniği konjonktürel gerekçelere yüz vermez. Bugün pasta küçük, patron iştahsız olabilir; yarın pasta büyüyünce patronun iştahını neyle gemleyeceğiz? Eğer 'tekelleşme' yanlışsa, çıkartılacak yasanın bu yöne gidişi engelleyecek tedbirleri öngörmesi gerekir; günün şartlarına aldırmadan... RTÜK Yasası'nın belli başlı mahzuru, tek bir patrona çok sayıda televizyon ve radyo sahibi olma imkânı vermesi, bu yolla sağladığı gücünü devlet ihaleleri ve borsa oyunlarında kullanabilme hakkı tanıması değil. Bunlar da çok önemli sakıncalar elbette; ancak, eldeki tasarı, karakuşi uygulamalara çanak tutan, interneti boğan, gazeteciliğin temel ilkelerini rafa kaldırmayı zorlayan maddeleriyle 'çağdışı' bir anlayışı yansıtıyor. 150 yıllık Türk basın tarihi boyunca elde edilmiş kazanımların neredeyse tamamını geri almayı hedefliyor bu yasa. Zaten bu yüzdendir ki, gazeteci örgütleri, bilişim alanında çalışan sivil toplum kuruluşları, tek ses halinde, yasaya karşı çıkıyorlar. Oktay Ekşi, Hürriyet'in başyazarı sıfatıyla 'yazma hakkı'nı gazetenin yayın yönetmenine devretmiş görünse bile, Basın Konseyi başkanı şapkasıyla yasadan duyduğu rahatsızlığı saklamıyor... Türkiye'nin epeydir benimsediği serbest piyasa ekonomisi, tekel ve kartel mantığıyla taban tabana zıttır. Rekabetçi bir ortamda tekeller ve kartellerin bulunmaması gerekir. Meclis'ten geçirilmek istenen tasarıda 'tekelciliği' körükleyen maddeler varsa, yasa hem serbest piyasa şartlarına aykırıdır, hem de 'tekeli' yasaklayan Anayasa'ya (m. 167)... Acaba, eldeki yasa tasarısı, 'tekelci' bir anlayışı yansıtıyor mu? Bu sorunun cevabını verebilmek için fazla zorlanmamız gerekmiyor. Şimdi virgülüne dokunmadan yeniden geçirilmek istenen yasayı Meclis'e geri gönderen Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in herkesin kolayca ulaşabileceği 'red gerekçeleri' arasında en önemlileri bu konuyla ilgili. Cumhurbaşkanı, "Yasa ile yapılan (..) düzenlemelerle görsel ve işitsel medya alanında tekelleşme ve kartelleşmenin önlenmesi olanaksızdır" dedikten sonra, yasayı neden "Anayasa'ya aykırı" bulduğunu şu sözlerle açıklıyor: "Bu nedenle, görsel ya da işitsel medyada tekel ya da kartel oluşturulmasını önleyebilecek içerikte bulunmayan düzenlemeler, Anayasa'nın tekelleşme ve kartelleşmeyi yasaklayan 167. maddesiyle; 172. maddesinde anlatımını bulan tüketiciyi koruma ilkesiyle ve basın özgürlüğü kapsamında bulunan haber alma ve verme özgürlüğü ile bağdaşmamaktadır." Kısacası, Anayasa Mahkemesi başkanlığından Çankaya'ya çıkan Cumhurbaşkanı Sezer, düelloyu, daha silâhlar çekilmeden, iddiacı tarafın aleyhine sona erdirmiş bulunuyor. Sezer'in gerekçeleri arasında yer alan bir cümlesi ise, mevcut yasayı savunan 'gazeteci' kimlikli kişilerin suratına inen sert bir tokat. O cümle şu: "Basın özgürlüğü, kamu güçleri karşısında olduğu kadar özel güçlere karşı da korunmalıdır. Bu bağlamda, medya tekelinin oluşmasına karşı gerçek sınırlamalar koymak, medyanın çoğulculuğunu koruyucu önlemler almak devlete düşen bir ödevdir. Bağımsız ve tarafsız yayıncılığın sürdürülebilmesi için alınacak önlemler de bu ödev kapsamındadır." "Düelloda yenilirsem gazeteciliği bırakırım" diyene, şimdiden, "Öyleyse bırak" diyebiliriz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |