|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir laboratuvarda deney yapılıyor. Akvaryum içine bir büyük ve çok sayıda küçük balık konuluyor. "Büyük balık küçük balığı yutar" sözünü balıklar da bildiği için, büyük balık acıktıkça küçük balıkları yiyerek karnını doyuruyor. Daha sonra tam ortaya bir cam yerleştiriliyor böylece akvaryum ikiye ayrılıyor. Büyük balık bir tarafta, küçük balıklar da diğer tarafta kalıyor. Büyük balık cam bölmeyi geçmek ve küçük balıkları yemek için defalarca deneme yapsa da nafile! Bu durum tam 28 saat boyunca sürüyor. 28 saatin sonunda büyük balık artık diğer tarafa geçmek için mücadele etmeyi bırakıyor. Deneyin sonunda cam bölme kaldırılıyor. O da ne! Büyük balık küçükleri yemek için hiçbir hamle yapmıyor. Saatler geçtiği halde onları yemediği görülüyor. (Buraya kadarki kısmı, iki ya da üç yıl önce anlatmıştık. Ancak buradan sonrası da çok önemli.) Buna psikolojide "Öğrenilmiş Güçsüzlük" deniyor. İstatistiklere göre bir çocuk, ergenlik yaşına gelinceye kadar ortalama 148 bin defa anne babasının "yapma; elleme, dokunma," gibi sözlerini duyuyormuş. Böyle olunca da çocukta "yapamama", "edememe" özellikleri gelişiyor ve özgüvenini yitiriyormuş. Çocuklardaki cesaret, atılganlık ve başarma arzusu, bu yüzden yetişkinlerden daha fazla. Fakat hiç merak etmeyin, büyüdükçe hepsi törpülendiğinden, onlar da zaman içinde yelkenleri suya indirir, miskinleşir, "Bizden adam olmaz arkadaş"a gelirler. Tabii daha önce, "Japonlar yapmış abi"ye uğraya uğraya... Hatta felsefesi bile gelişir öğrenilmiş güçsüzlüğün: - Niye yanımızdaki balığı yutalım ki? Yaşasın hayvancağız!.. Hem nasılsa bize yem veren biri bulunur.
Kapaktan değil, damardan...
Masste birkaç aydır gözükmüyordu. Ocak Şubat Mart birleşik sayısı geldi. Kapaktan "Görevimiz; mümkün kılmak" diyerek girmişler. Kapaktan değil, damardan... Artık, bunca gazdan sonra kim olsa reklam verir. - Bugün elinize geçen Masste'nin özel 20. sayısının ve daha önce yollanan on dokuz sayının neden "size" gönderildiğini hiç düşündünüz mü? Belki de bunun nedenini, bir veritabanından elde edilmiş rastlantısal bir adres olarak yorumladınız... Oysa ki, Masste'nin her ay ulaştırıldığı üç bin isim, özenle seçilmiş kişilerdir. Entegre pazarlama iletişiminin önemini bilen, aynı dili konuştuğumuza emin olduğumuz, Masste'nin yazılarında hassasiyetle üzerinde durduğu "marka bilinci"ne sahip, kendi alanlarında uzman olduklarına inandığımız ve en önemlisi Mass-ast felsefesini anlayabilecek ve doğru yorumlayabilecek, hatta bazen kullandığımız bir ünlem işaretinin bile neler ifade ettiğini tebessümle kavrayabilecek kişiler... Bunlardan biri de sizsiniz. İşinizi ciddiye aldığınızı biliyoruz... İşinizi, yaşamınızın ayrılmaz bir parçası olarak gördüğünüzü de... Hayallerinizi tahmin edebiliyoruz. Kimi zaman herkesin düştüğü ikilemleri yaşadığınızı, hayal kırıklıklarınızı, Türkiye ve dünya pazarının zorluklarını... Bazen bunaldığınızı, ama asla vazgeçemeyeceğinizi de... Güven duygunuzun zedelendiğini, duymaya ihtiyacınız olan başarı öykülerinin azaldığını da... Tam da bu noktada, bizden bir başarı öyküsü anlatmamızı bekliyor olabilirsiniz. Oysa biz, bir gün sizin başarı öykünüzün anlatılmasını tercih ederiz. (...) Bir şeyler iyiye ve güzele doğru değişecekse eğer, bunu siz ve biz başaracağız. Bilgimizi, deneyimimizi, inancımızı ve düşüncelerimizi birleştirerek... Bu yüzden "Görevimiz; mümkün kılmak" diyoruz.
Kedi, fare, inek
Hikâyeye göre kediden kaçan fare, can havliyle ahıra dalmış. Bakmış ki kocaman bir inek bağlı. İneğin altına gizlenmiş. İnek de bu yeni dostuna yardımcı olmak için kocaman bir kaka yapıp farenin üstünü örtmüş. Yalnız farenin kuyruğu dışarıda kalmış. Kedi hışımla içeri girmiş. Farenin dışarıda kalan kuyruğunu görmüş. Kuyruğundan tutup fareyi çıkarmış ve bir güzel yemiş. Şimdi bu kıssadan üç hisse çıkar diyor arifan: 1. Sana her pislik atan düşman değildir. 2. Seni her pislikten çekip çıkaran dost değildir. 3. Bir pisliğe battıysan iyice gömül, kuyruğun dışarıda kalmasın.
(İnternetten seçip bize gönderen Dr. Bülent İ. Goncaloğlu'na teşekkür.)
Kıssadan hisse meselesi
Polis Akademileri'nde yıllardan beri önemle üzerinde durulan konulardan biri, sanıktan delile gitmek değil, delilden sanığa ulaşmak gerektiği. Artık bunu çocuklar bile kavradı. Biraz polisiye dizi seyreden de biliyor, İçişleri Bakanı'nın konuşmalarına kulak kabartanlar da. Edebiyat çevrelerinde ve halk arasında ise, benzer bir konu hep aynı yöntemle sürüp gitmekte: Kısaca, "Kıssadan hisse" diyebiliriz. Nedense hiç kimse "hisseden kıssaya ulaşmak" üzerine kafa yormuyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |