|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Epeydir sıradan bir sözcüğe dönüştürülerek kullanım yaygınlığına kavuşturulduğu için, 'komplo', göz ve kulakta eskisi kadar etki yapmıyor. Oysa, son 'komplo' gazetelerin verdiği önemi hak ediyor: Şimdi tavsamış 'temiz eller' operasyonlarından birine adı karışan bir zanlı, polisteki sorgusu esnasında ve DGM'de ifadesi alınırken, bazı siyasiler ve bürokratları 'kirli' gösterecek biçimde yönlendirilmiş... Milliyet ve Sabah'ın olağanüstü önemsediği haber insanı dehşete düşürüyor. Senaryonun bir tarafında, 'azmettirici' olarak bir politikacı (Sadettin Tantan), bir DGM savcısı (Cevdet Ulu), Emniyet'in üst düzey yetkilileri (dönemin İzmir Emniyet müdürü Hasan Yücesan ile organize suçlarla mücadele şube müdürü Şerafettin Bural) bulunuyor; Milliyet ve Sabah'ın manşetlerine tırmanan 'komplo'yu bunlar yapmış görünüyor. Senaryonun diğer tarafında da, bir siyasi parti lideri (Mesut Yılmaz), onun kardeşi (Turgut Yılmaz), İstanbul Emniyet'inden bir polis şefi (Adil Erdal Saçan) var; bunlar da kendilerine 'komplo' kurulan kişiler... İçişleri bakanı, bu haberlerle birlikte, olaya adı karışan İzmir'deki görevlilere işten el çektirdi. Doğru bir davranış tarzı. Umarız, bakan, böylesine önemli bir 'siyasi komplo' iddiasını en ciddi biçimde soruşturacak çapta ve yansızlıkta Emniyet müfettişlerini bu işle görevlendirir. Tüyler ürpertici iddialarda bayağı boşluklar bulunduğu gözden kaçmıyor. Suçlanan ekipten, dönemin İzmir Emniyet müdürü Hasan Yücesan 'komplo lideri' olarak takdim edilen Sadettin Tantan tarafından görevden alınmış, Tantan'ın bakanlık koltuğunu terk etmesi üzerine, şimdi kendisini suçlayan ekipçe Ankara Emniyet müdürlüğüne atanmıştı. Bu terslik, 'komplo' gibi ciddi bir iddiayı zayıflatıyor... Bu tür iddialarda, iddiayı dile getiren 'zanlı' türünden açığı çok fazla birinin tanıklığı yeterli sayılamaz. "Beni kullanmak istediler" diye figân eden zanlı, naylon fatura düzenlediğini, pornoculuk yaptığını inkâr etmeyen biri. Dolayısıyla, istenilen yönde ifade vermeye zorlanabilecek bir tip o. İddia ettiği gibi, 'İzmir polisi' belli bir siyasi kadroyu 'kirletmek' üzere kendisinden yararlanmaya kalkışmış olabileceği gibi, "Komplo" iddiasını ilk kez ifadeye bağlayan 'İstanbul polisi' tarafından farklı bir siyasi kadroyu tasfiye amaçlı bir operasyona da âlet edilmiş olabilir pekâlâ. Nitekim, Star gazetesinden Saygı Öztürk de bir 'karşı-komplo'nun varolduğunu ileri sürüyor. Bu iddialardan hangisinin doğru olduğuna biz karar verecek değiliz. Meclis'ten virgülüne dokunulmadan geçen RTÜK Yasası ilginç ortaklıklar doğurdu, eski ortaklıkların pekişmesini sağladı. Tam da şu sırada ortaya atılan 'komplo' iddiası özellikle bu yönüyle önemli. Medya, siyasilerin kendi hesaplarını kapatmak amacıyla tepe tepe kullanabilecekleri bir serseri mayın görüntüsünde bugün; "Al gülüm-ver gülüm" pazarlıklarının bir unsuru. Bu bakımdan, "Kim haklı, kim haksız?" türü kestirme sonuçlara varmak, bugünün ortamında, o kadar kolay değil. Ancak, 'komplo' iddiası, özellikle böyle durumlarda, üzerine ciddiyetle gidilmesi gereken bir suçlamadır. Hangi taraf haklı hangisi haksız olursa olsun anlaşılan şu: İki taraftan biri diğerini siyaseten yok etmek için 'kirli' yollara başvurmuş ve bu amaçla devlet görevlilerini kullanmaktan da çekinmemiş... Milliyet ve Sabah'ın manşete taşıdığı senaryo doğruysa 'kirli' olan Sadettin Tantan ve adamlarıdır; Star'ın senaryosunun doğru çıkması durumunda ise yanlış yapan Mesut Yılmaz ve adamları oluyor... Böylesine çetrefil bir konuya, ANAP'ın elinde bulunan bakanlığa olayın tarafı Mesut Yılmaz'ın tercihiyle atanmış bir bakanın görevlendireceği kişiler bakacak; bu durum, soruşturmanın güvenilirliğini daha baştan zedeliyor. 'Komplo' iddiasına adı karışan İzmir'deki iki polise görevden hemen el çektirildiği halde, 'karşı-komplo' iddiasının muhatabı olan İstanbul'daki polislerin görevlerine devam etmeleri görüntüyü daha da bozuyor... İçişleri bakanı, ANAP'lı olduğunu unutup böylesine önemli bir konunun en sağlıklı biçimde sonuçlanmasına çalışan bir devlet adamı gibi davranabilecek mi acaba? Emniyet'te farklı ekipler olduğu, bir kıvılcımın savaşı getirebileceği söylenirdi. O savaş mı başladı yoksa?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |