T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Medya ne kadar masum?

Yerküre kadar yorgun ve bitkin günümüz okurunu, son öykü kitabında kâh incir ağaçlarının gölgesine, kâh mimozaların, akasya ağaçlarının kokusuna götüren Fatma K. Barbarosoğlu, medyayı markaja alan dört öyküsüyle dikkat çekiyor.

Bir asrı bulan zaman dilimini irdelemenin yanısıra güncel olanın kumpaslarla dolu dehlizlerine inmesi gerekir öykücünün. Yaşam skalasında yer alan duyguların herbir türünü, insanlığın en mahrem sırlarını, en az üzerinde taşıdığı canlılar kadar sırlarla donatılmış dünyanın giz örtüsünü aralamak zorundadır öykücü... Bir ayağı güncelde, bir ayağı geçmişte olan öykücü, dışarıda olup bitenlerle insan ruhunun derinliklerinde kopan fırtınaları aynı potada eritebilmelidir.

Sosyolog ve yazar kimliğiyle tanıdığımız hikayecilerimizden Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Timaş Yayınları'ndan çıkan "Ahir Zaman Gülüşleri" adlı öykü kitabında, bir öykücünün sahip olması gereken bu özellikleri taşıdığını bir kez daha gösteriyor. Yüzyılın kaos üretme merkezi 'medya'nın saygın çalışanlarıyla Barbarosoğlu'nun öykülerini değerlendirdik.

"Öncelikle hikaye..."

Ahmet Kekeç: Ahir Zaman Gülüşleri'ni okudum; hayatın içinden bakan bir hikayeci Fatma Karabıyık Barbarosoğlu. Çoğu zaman dikkatimizden kaçan ayrıntıların, yazarın idrakine çarpıp ete kemiğe büründü(rüldü)ğünde, nasıl canlı birer fotoğrafa dönüştüğünü bu kitapta görmek mümkün. Anlatmasını bilen, üstelik iyi anlatan, daha da önemlisi meselesi olan bir yazar Barbarosoğlu. Medyayı, medya dünyasını eksen alan hikayeleri de, öncelikle hikaye değeri açısından ele almalı. Zaman zaman ironik, ama içinde debelendiğimiz dünyanın vahşetinden uzak kalabilmiş, "medyanın parodik eleştirisi" diyebileceğimiz türden hikayeler bunlar, ama öncelikle hikaye...

"Ne yazarsa iyi yazıyor"

Mustafa Karaalioğlu: "Baştan şunu söyleyeyim ki Fatma Hanım ne yazarsa iyi yazıyor. O'nun kariyerini tanımlayan unsurlar; hem iyi bir kalem, hem de insan ve toplumu anlama yolunda yaratıcı bir düşünce insanı kimliği olmasıdır. Bence yazıları gibi, öykülerini de bu gözle tartmak lazım. Ahir Zaman Gülüşleri'ni bir solukta okudum. Bunlar, kadın gözüyle modern zamanlara, 'ahir zaman zuhuratlarına' ayna tutan ve kitabın adı gibi bütün olup bitenleri bir gülüşle, daha doğrusu acı bir tebessümle izleyen öyküler. Bazen öyküden Ahmet Hamdi Tanpınar lezzetini alırken, bazen de hayatın herhangi bir anına bir bilim insanı titizliğiyle projektör tutulduğunu görüp şaşırıyorsunuz. Ama her durumda mutlaka okuru öykünün bir parçası haline getirmeyi başaran bir kalem ustalığı var. Hikayeden hikayeye, zamandan zamana ve mekandan mekana geçseniz de bu değişmiyor. Ahir Zaman Gülüşleri'nde değişen şehirler, vicdan aynalarına farklı farklı yansıyan evlilikler, başörtülü hayat ile satır aralarına serpiştirilmiş bolca hüzün ve aşk var. Ayrıca... Fatma Hanım, üzerindeki perdeyi araladığı her sorunu aynı anda hem dikkatle ve hem de cesaretle sorguluyor ki bir öyküden daha fazlasını beklemek haksızlık olur."

"Medya ne kadar anlatılabilir ki?"

Ahmet Hakan Coşkun: "Edebiyat dünyasını ve o büyük zevki, başından beri hep 'medya dünyası'nın dışında tutmaya özen göstermiş bir televizyoncuyum... Dışında tuttum, çünkü medyanın yapısal olarak içinde barındırdığı tüm olumsuzluklar, benim için 'kutsal'a varan bir saygınlık taşıyan 'edebiyat'ı bozacak diye düşündüm... Medya yapısal olarak içinde kötülük taşıyan bir şey. İnsanı darmadağın eden, şirazesini koparan bir tarafı var. Fatma K. Bararosoğlu'nun hikayelerinde şunu gördüm: Dili, bizim medyanın içinde bulunduğu düzeysizliği anlatırken epey kibar kalmış... Hikayeler, evet, sancılı bir ağıt, dokunaklı bir gönderme... Tamam ama, bizim medya, bu boyutta ele alınmayı ne kadar hak ediyor? Doğrusu, Bukovski'ye özgü kabalık ve şiddet, Highsimit'e özgü gizemli entrika ve cinayet, hadi daha da ileri gidelim, Nihat Genç'e özgü küfürbazlık bile yeterli kalmaz bizim medyayı tasvir etmeye... Bu bakımdan, Fatma Hanım'ın, medyaya, o dokunaklı dile, o etkileyici saptamalara karşın, biraz iltimas geçtiğini bile söyleyebilirim... Hepsi bu kadar değil.. İçinde 'medya' geçmeyen hikayelerini de okudum yazarın... Hele kitapta yer alan ilk hikayeyi, 'İncir Ağaçlarının Gölgesi'ni çok sevdim... Edebiyat zevki gelişmiş kişilere hitap eden bir yazarla karşı karşıya kaldığımı gördüm..."

"Gerçekliğin arayışında"

Ayşe Böhürler: "Uzaktakiler yakın, yakındakiler uzak" insanı kendisinden bile uzaklaştıran medya ile birlikte, yaşadığımız hayatın özeti sanki bu cümle. Fatma Karabıyık'ın özellikle medya hikayelerini okurken önümde, hem medya mensuplarına hem de onların hitap ettikleri kitlelerine dair farklı pencerelerin açıldığını görüyorum. Planlarken, çekerken, yaşarken, kurgularken nesneleşen hayatları bize fark ettiren zarif ama sarsıcı ifadeler. Böyle bir dilden etkilenmemek mümkün değil. Medyanın malzemesi olan insanlar 'hep böyle' hikayesinde olduğu gibi her şeye rağmen medyanın imaj diline kapılıyorlar. Gerçek önemini yitirdi, onun yerini, kurgu olan aldı. Gündüzleri tezek yapan, geceleri ise dokuz çocuğu ve işsiz kocasıyla bir göz odada TV seyreden kadının Derya Tuna ve İbrahim Tatlıses'in ayrılığına üzülmesinin altının çizildiği hikayeler aracılığı ile Fatma Karabıyık gerçeğin ne olduğu sorusunu bize bir kez daha soruyor."

"Bağırmıyor, sözünü yükseltiyor"

Özlem Albayrak: "Her nereden kalmışsa "duygu dilden zengindir" diye, hayat ve yazı manifestosu saydığım bir ifade takılmış hatırıma... Fatma Hanım'ın, gündelik ilişkisizlikler ve iletişimsizliklerden, medyanın topumuzu birden içine çektiği karanlığın tasvirine kadar pek çok mevzuyu harmanladığı Ahir Zaman Gülüşleri, bu cümlenin her hayata olmadığı gibi, her yazıya da oturtulamayabileceğinin ipuçlarını verdi bana. Dördünde sıkı birer medya eleştirisi yapılan hikâyelerin objektifindeki konular ne kadar güncel, kelimeler ne kadar bugüne dairse, yazıların okuyanı alıp götürdüğü iklim de o kadar gerilerde... Satırlararasından yüzünüze buğulanan hafif hüzün, 'meselesi olan yazı'yı bozmamış, yazı da eski zamanlardan kalma hüznün tadını... Sektirmeden izlediğim Fatma Hanım, hepimizin karşılaştığı-karşılaşabileceği, küçük ama hiç de önemsiz olmayan şeylerin ağırlığını yüklüyor omuzlara. Bunu yaparken, "dün akşamki rüyasını anlatır gibi" rahat olduğu için, satırlara sinmiş o keskin muhalefet batmıyor zihne. Bağırmıyor, sözünü yükseltiyor yani. Kitabı kapattığında insanın üzerinde kalan ağırlık da, buna delâlet herhalde..."

"Modern insanı kurcalıyor"

İbrahim Tenekeci: "Fahri Ağabey ile Tülay Abla yaşlandı. Çünkü onlar birbirleriyle değil, başkalarıyla evlendiler." Bana kalırsa, Ahir Zaman Gülüşleri'nin anahtarı bu iki cümle.. Öykücümüzün elinde kocaman bir pergel var ve pergelin sabit ayağı günümüzü temsil ediyor. Diğer ayağı ise; kalmamış sokaklar, yıkılmış evler, göçmüş bahçeler, haber değeri olmayan şeyler, önemsiz gibi görünen ayrıntılar, çiçekler, balkonlar, pencereler ve eski insanlar arasında dolaşıp duruyor. Bunların hepsi, yukarıdaki iki cümlenin açılımı olsa gerek. Evet, Fatma Hanım 'aşk' deyince sadece iki insanın birbirini sevmesini değil, başka şeyleri de anlıyor, yazıyor. Öykücümüzün bir diğer özelliği de, modern insanı kurcalaması ve ona üçüncü bir adres teklif etmesi. Ev ile işyeri arasında sıkışan ve kalbi, adeta evinin buzdolabı olan modern insan, aynı zamanda 'kronik vakit yetmezliği' hastalığına da yakalanmış insandır. Fatma Hanım'ın teklif ettiği üçüncü adres, o büyük pergelin dolaştığı yerler, isimlerdir. Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Ahir Zaman Gülüşleri ile hem gönlümüze, hem de Türk edebiyatına sağlam bir kement daha atmıştır."

"Değişimi resmediyor"

Çiğdem Tavkul: "Fatma Karabıyık Barbarosoğlu 'Ahir Zaman Gülüşleri'ndeki medya hikayeleriyle Jülide Gülizar'lı, tek kanallı yıllara götürdü beni. Levent Kırca ile Köksal Engür'ün oyun trenine bir kez daha bindirdi. Sadece yılbaşı gecelerinde 'lütfen yayınlanan Nesrin Topkapı'lı, komşu ziyaretlerine, ailece yemek yemeye, sohbet etmeye fırsat bulduğumuz, günde birkaç saat yayın yapılan televizyonlu yıllara götürdü. Toplumsal değerlerimizi henüz kaybetmediğimiz yıllara, güzel yıllara. Kan gördüğümüzde gözlerimizi, televizyonda öpüşen kadınla adam gördüğümüzde yüzümüzü kapattığımız temiz yıllara. Fatma Karabıyık Barbarosoğlu medya buharıyla buğulanan aynanın köşesini silerek Türkiye'nin gerçek görüntüsünü çıkarmış ortaya. Medyanın katkılarıyla değişen ve gelişen (!) Türkiye'yi herkesin analayabileceği bir dille yazmış. Bağırmadan. Küçük, sakin ve nazik harflerle..."

"Medyaya gerçeğine ayna tutuyor"

Süreyya Yaşar Önal: "Medya ve imaj birbirlerinden ayrılmaz şeylerdir. Ve aslında medyada kabul gören şey 'olan' değil 'olması gereken imajı' kurgulamaktır. Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, özellikle 'Kitap Kapakları' hikayesinde bize bu trajikomik durumu resmediyor. Anlamaya çalışan değil, sonucu alamayınca o olaya hiç yaşanmamış gibi bakan medya gerçeğinin aynasını tutuyor bize. Fatma Karabıyık'ın gösterdiği bu medya gerçeğinden yola çıkarak, insanı yok sayan, insanlara imajı kadar değer veren medyadan sıyrılıp insanı merkez alan bir medya diline ulaşabiliriz diye düşünüyorum. Ayrıca bir hikayeci olarak Fatma Karabıyık Barbarosoğlu'nun 'sözü yormadan' usta bir dille kaleme aldığı hikayelerinde, modern zamanların insanı küçümseyen ve yok sayan tavrı karşısında, insan cevherini ve erdemini önceleyen yorumuyla farklı bir yerde durduğunu görüyorum."


 
Çağın hipnotize aracı Editör'de mercek altında
Yayın hayatına 'merhaba' diyen aylık kitap, kültür ve düşünce dergisi Editör ilk sayısında, kitleleri hipnotize edebilen medyayı mercek altına alıyor.
Komando komando...
Oyunculuk sanıldığı kadar kolay değilmiş! Hollywood yıldızları üstlendikleri rolün hakkını verebilmek amacıyla haftalar süren zorlu eğitimlerden geçiyorlar.
Fikret Otyam'dan 'boyalı 58 yıl' sergisi
Fikret Otyam'ın, Doğu ve Güneydoğu çalışmalarından oluşan "Boyalarla 58 Yıl" sergisi, Beyoğlu Kemal Sunal Sanat Merkezi'nde açıldı. 47 resmin bulunduğu sergide Fikret Otyam'ın 58 yıl boyunca Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki izlenimlerinden oluşan resimler yer alıyor. Resimlerinin çok etkilendiği halktan ve doğadan izler taşıdığını söyleyen Otyam'ın sergisi 24 Mayıs'a kadar sanatseverlerin ilgisine açık olacak.
KARADENİZ KIYISINDA TİYATRO ŞENLİĞİ
"3. Uluslararası Karadeniz'e Kıyısı Olan Ülkeler Tiyatro Buluşması", Trabzon'da başladı. Türkiye ekibinin "Bahar Noktası" adlı oyunu ile Trabzon Devlet Tiyatrosu Haluk Ongan Sahnesi'nde başlayan etkinlik 23 Mayıs tarihine kadar devam edecek. Kültür Bakanlığı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve Trabzon Valiliği tarafından organize edilen etkinliğe Türkiye, Bulgaristan, Gürcistan, Moldovya, Romanya, Rusya, Beyaz Rusya, Ukrayna ve Kırım'dan tiyatro ekipleri katılıyor.
AKBANK ODA ORKESTRASI GÜNEYDOĞU TURNESİNDE
Akbank Oda Orkestrası, 2 yıl aradan sonra yeniden Diyarbakırlı müzikseverlerle buluşacak. Akbank Oda Orkastrası, Güneydoğu turnesi kapsamında, 19 Mayıs'ta Diyarbakır, 20 Mayıs'ta Mardin, 21 Mayıs'ta Şanlıurfa ve 22 Mayıs'ta da Gaziantep'e gidecek. 2 yıl aradan sonra Diyarbakırlı müzikseverlere "merhaba" diyecek orkestranın Şefi Cem Mansur, Anadolu'nun çeşitli bölgelerindeki etkinliklerinin kendileri için büyük önem taşıdığını belirterek, "Müziğin coğrafi ve kültürel anlamda sınır tanımayan doğası ve günümüz Türkiyesi'ndeki yeri konusunda, bu turnelerden sonsuz dersler alıyoruz" dedi. Mansur, konserlerden önce, eser aralarında ve sonrasında dinleyecilerle sohbet edeceklerini de sözlerine ekledi. Konser, 19 Mayıs günü saat 20.00'de Diyarbakır Büyükşehir Mehmet Akif Ersoy Tiyatro Salonu'nda izlenebilecek.
16 Mayıs 2002
Perşembe
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED