T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Gazetecilik üzerine

Bugün okununca AP ajansının haberi kulağa ne kadar önemsiz geliyor: "Demokrat Parti karargâhına girmeye çalışan beş kişi tutuklandı. Polis, yakalananların 'profesyonel bir çete' olduğunu ve hiçbir şey çalmadıklarını bildirdi. Polis, bu adamların belge peşinde değillerse, neden böyle bir hedefi seçtiklerini anlayamadığını da söyledi. Yakalananların üzerinde maymuncuk ve hırsızlık âletleri bulundu." (17 Haziran 1972).

Öykünün sonrasını, Robert Redford ile Dustin Hoffman'ın başrolünü oynadıkları o ünlü 'Başkanın Bütün Adamları' filminden de biliyoruz: Baştan itibaren "Benim haberim yoktu" deyip duran Başkan Richard M. Nixon'un sorumluluğu üstlenip 8 Ağustos 1974'te istifasına kadar devam eden bir kovalamaca... O kovalamacadan iki gazeteci ismi yâdigâr kaldı: Bob Woodward ve Carl Bersntein... Bu ikilinin Watergate ile ilgili ilk ortak haberi olaydan hemen sonra çıkmıştı (19 Haziran 1972). O ilk haberi, Washington Post'un (WP) internet sitesinde bugün bulmak mümkün.

Carl Berstein kendine başka uğraş yerleri ve alanları seçti; Bob Woodward ise muhabir heyecanını kaybetmeyen bir genel yayın yönetmen yardımcısı ve hâlâ WP'ta. Geçtiğimiz aylarda (26 Ocak-2 Şubat 2002), Beyaz Saray'ın 11 Eylül sonrası kritik on gününü dizileştirdi Woodward; önceki gün de, Watergate'i anlatan bir üslupla kaleme alınmış bir 11 Eylül haberine imza attı. Bildirdiğine göre, Bush için hazırlanmış "Ağustos 2001" tarihli bir istihbarat belgesinde, 11 Eylül benzeri terörist eylemler beklenmesi gerektiği açıkça yazılıymış...

Sizler için sürpriz olmayan bu bilginin, itibarını ve çok satışını Watergate günlerinde sürdürdüğü ısrarlı habercilik politikasına borçlu WP'ta çıkması önemli. WP, Watergate öncesi, Amerikan başkentinde çıkan ancak sıradanlıktan sıyrılamamış bir taşra gazetesi görünümündeydi. WP'yi Türkiye'de bile adı bilinen gazete yapan Watergate'tir. (Biraz daha bilinçli yaklaşırsa, 'Bushgate' de, Yeni Şafak için, benzer bir sonuç verebilir).

11 Eylül konusunda kamuoyuna aktarılanlardan kuşku duyduğumu ifade etmeye başladığımda, ilk tepki, epeydir tanıştığımız, Clinton döneminde yönetimde de yer almış bir Amerikalı dostumdan gelmişti. Bana gönderdiği mesajda, "Türk basınında hergün okumaya gayret ettiğim birkaç yazardan birisin, ama son zamanlarda yazdıkların tüylerimi ürpertiyor" serzenişinde bulunmuştu o dost. Daha sonra başkalarının da tekrarlayacağı tespiti de ilk ondan duymuştum: "Saklanan bir nokta varsa, Amerikan basını onu mutlaka ortaya çıkarır..."

Watergate'ten farklı olarak, 'Bushgate' konusunda yaya kaldı Amerikan basını... Başkan Bush ve Beyaz Saray erkânını "Evet, biliyorduk" itirafında bulunmaya zorlayan New York Times veya WP olmadı. Sekiz günlük "Ten days in September" (Eylül'de on gün) dizisi boyunca, Woodward, "Başkan Bush, göreve geldikten sonra terör konusunda ayrıntılı bilgi aldı; kendisine muhtemel terör eylemleri anlatıldı" anlamına gelen bir tek cümle yok. Onun şöhretine sahip bir 'araştırmacı gazeteci' için, ancak Bush'un ve çevresinin itirafından sonra vagona atlamak hiç de hoş bir durum olmasa gerek...

Gelişmeleri çok yakından izlediğim için biliyorum: Beyaz Saray'ın itirafına kadar geçen sekiz aylık süre içerisinde, gerçeği aramaya çalışanların sayısı, öyle çok fazla değildi. Daha önemlisi, yılmadan usanmadan "Bize söylenenler doğru olamaz, gerçek farklı olmak zorunda" diye yazıp duranların bir bölümü Amerikalı olmadıkları gibi, bu insanların bazısı meslekten gazeteci de değiller... Olayın değişik boyutlarına ışık tutan ayrıntılı yazılar yazan Michel Chossudovsky sözgelimi, Ottowa Üniversitesi'nde görevli Kanadalı bir ekonomi profesörü. Bir internet sitesi de (copvcia.com) bulunan Michael C. Rupert ise eski bir polis...

Amerikan medyası gerçeklerin üzerine gitmekte hâlâ nazlanıyor; Beyaz Saray'ın itirafına rağmen... Zor kazanılmış 'araştırmacı gazeteci' şöhretini yazdığı talihsiz bir diziyle kaybetmek istemeyen Woodward bir istisna; günlerdir izliyorum, belli-başlı yazarlar, tıpkı bizdeki uzantıları gibi, olayın arkasında değiller. Hatta bazısı itirafın etkisinin buharlaşıp uçmasını bekliyor hissi veriyorlar; yine bizdeki uzantıları gibi...

Önceki gün, neredeyse gördüklerime inanamayacağım bir haber okudum. Polislikte kazandığı dedektiflik becerisini 11 Eylül sonrası gelişmeleri yorumlamakta kullanan Michael Rupert'in, cumartesi akşamı, Fox-Tv'de, Geraldo Rivera'nın programına çıkacağı haberiydi bu. Fox-Tv, 11 Eylül sonrasında "ABD'nin en fanatik kanalı" görüntüsüne bürünerek izleyici sayısını artırdı; Geraldo Rivera ise, Afganistan'da silâh kuşanıp cepheden yayınlar yapan 'değişik' bir televizyoncu. Fox'ta, Rivera, dostlarının kısaca "Mike" diye andığı Rupert'i ekrana çıkaracak ha! Vay be!

Tabii, 'yurtsever' Fox-Tv'nin böyle bir yanlış yapmasına izin verilmedi. Kanal, önceden duyurmasına rağmen, Michael Rupert'le görüşmeyi iptal ediverdi. Programın yapımcısı Jack De Marco, "Neden iptal ettiniz?" sorusuna, "Şimdi aldığımız bir habere göre, el-Kaide örgütü 11 Eylül kadar büyük yeni bir eylemi sahneye koymak üzereymiş" cevabını vermekteymiş... İyi mi?

Dün 'Watergate' ne idiyse, 11 Eylül'ün 'Bushgate'i de bugün odur...


21 Mayıs 2002
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED