T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tefeci sarmalı

IMF'nin 'gözden geçirme' adı verilen teftişi sona ererken, IMF Türkiye masası şefi Juha Kahkonen'in yaptığı "İyisiniz" açıklaması dudaklarda tebessümlere yol açtı. Bazıları bunu "Ekonominiz iyi" mesajı olarak alıp tebessüm ettiler; o lâfın anlamını başka yöne çeken bizim gibilerin neden tebessüm ettiğini ise tahmin edersiniz...

Teftişin sonucu gelecek ay serbest bırakılacak 1.1 milyar dolarlık kredi için önemli. Kahkonen'in olumlu raporu kredinin verileceği müjdesi demek. Hükümet çevreleri, özellikle Kemal Derviş, borç döndürmek için gerekli o dilimin geleceği garantiye bağlandığı için rahat nefes alabilir. Bizler ise, Arjantin benzeri bir kriz bu defa da ertelendiği için sevinmeyi bırakıp borç tuzağına iyice battığımız için karalar bağlamalıyız..

Dünya bankacılık sistemi, hiç kuşkunuz olmasın, işi iyice tefeciliğe döktü. Türkiye ve Arjantin gibi zordaki ekonomilere açılan krediler için bugüne kadar duyulmamış yükseklikte faiz talep ediyorlar. IMF de, Dünya Bankası da farklı değil. Kısa vâdede ödeme yükümlülüğüne girdiğimiz her bir dolar borç için yüzde 12'yi bulan faizi kabul ediyoruz. Bu resmen tefecilik. Daha da kötüsü, borçluların ekonomik faaliyetlerinin neredeyse bütünü, faizleri vâdesinde ödemek amacıyla kullanılıyor. Borç veren faizleri vaktinde ödeyenlere ses çıkartmıyor; bir süre sonra, alınan borcun anaparası önemli olmaktan çıkıyor zaten. Katlanan faizler borç vereni ihya ederken, borçlu ekonominin ölümcül darbe yemesine yetiyor...

Kendinizi, bir an, bir tefecinin pençesine düşmüş kurban olarak hayal edin. Tefeciden aldığınız kısa vâdeli 1 milyar liralık borç, bir yıl içerisinde, katlanarak 20 milyarı, birkaç yılda yüz milyarlarca lirayı bulabiliyor. Tefecilik sistemi böyle çalışıyor: Aldığınız borcun 1 milyar liradan ibaret olduğunu kısa sürede unutuyor ve borcun faizi için her ay milyarlık ödemeler yapıyorsunuz... Bu yöntemle, köküne incir ağacı dikilmiş ocaklar, eriyerek yokolmuş nice servetler var.

IMF'nin dayattığı kredi sistemi de tefecilikten farklı değil. Tek farkı, IMF'nin, faiz ödemelerini garanti altına almak için ülkelere şart koşabilme hakkını elinde tutması. Stand-by denilen anlaşmalar 'tefeci mukavelesi' gibi bir şey. Harcama eğilimlerini değiştirmeyen, bürokrasisini disipline etmeyen, değerli varlıklarını elinden çıkartmayan ülkeleri, IMF, yeni borç açmayarak dize getiriyor. Arjantin'in başına gelen bu. Endonezya'nın da... Kahkonen'e bakmayın; IMF Türkiye'nin de performansını aslında beğenmiyor, Arjantin'den ve Endonezya'dan farklı bulmuyor; ancak borçlarımızın devleşmesine başka sebeplerle ses çıkartmıyor...

Dick Morris'in "Irak'a saldırı için Türkiye yeterli; IMF Türkiye'yi bizim için satın aldı" cümlesini unutmuş olsanız bile, George W. Bush'un son Avrupa seferinde Türkiye'yi ziyareti aklından geçirmemesinin anlamı üzerinde düşünün. Bush, Almanya, Rusya, Fransa gibi Irak'a saldırı kararını etkileyecek ülkeleri ikna amacıyla ziyaret etti. Irak'a saldırı için desteği 'elzem' olan Türkiye için ise zahmete katlanması gerekmedi ABD başkanının... Önünde Arjantin ve Endonezya örnekleri dururken, Türkiye'nin, dayatılanlara itirazı göze alması mümkün değil. Bülent Ecevit'in henüz raporlu olmadığı dönemde, "11 Eylül eylemleriyle ilgili kanıtlardan tatmin oldunuz mu?" sorusuna verdiği, "ABD tatmin olduysa bizim için yeter" cevabı Türkiye'nin durumunu açıklıyor...

Borç tuzağının AB'ye üyelik için titizlenilen 'egemenlik' kavramıyla ters düştüğünü artık görmemiz şart. Halkı mutlu edecek hak ve özgürlüklere nekes davranmak için 'egemenlik' kavramını öne sürenler, IMF'nin dayattığı şartlara daha yakından bakmalılar. Neredeyse "IMF bayramı" ilân edilecek her teftiş sonrasında açılan her yeni kredi, Türkiye'yi, gaddarlığı müsellem tefecinin insafına bırakma sonucu doğuruyor...

İktidar, bu durumu görmezden gelmekte mâzur; esas hayret edilmesi gereken, ülkeyi yönetmeye tâlip muhalefetin, Türkiye'nin düşürüldüğü borç tuzağından, tefeciler eliyle soyulmasından fazla rahatsız görünmemesi... Bu kısır döngüyü kırıp atmayı düşünmeyen her siyasi kadro, ülkeyi yönetmeye değil IMF vekilharçlığına tâlip oluyor demektir...

Şimdi tercih zamanı.


29 Mayıs 2002
Çarşamba
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED