|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Almatı, Aladağlar'ın eteğinde dağ ile ovanın altın oranda buluştuğu bir Orta Asya şehri. On yıl önce gördüğüm Almatı'yla bugünkü Almatı arasında büyük fark var. Eskiden bırakın çarşıları, devlet mağazaları dışında dükkan bile yoktu, şimdi her taraf irili ufaklı binlerce işyeriyle dolup taşıyor. Kazakistan nüfusu doğal kaynakları ve yetişmiş insan gücüyle Türk Cumhuriyetleri arasında vazgeçilmez bir yer tutuyor. Almatı ile Ankara gerçekten kardeş iki şehir, ikisi de ülkelerinin kültür ve sanatını yansıtmıyor. Son yıllarda nasıl Kocatepe Camii Ankara'nın silüetini değiştirmişse, on yılda Almatı'ya yapılan kubbeli camiler de şehrin görünüşünü büyük ölçüde değiştirmiş. Artık Almatı da Bursa ve Buhara gibi bir şehir olma yolunda. Anadolu'nun ana kaynağı Orta Asya olduğu için, Türkiye Büyük Türkistan'ı oluşturan Türk Cumhuriyetleri'ne özellikle Özal döneminde ayrı bir önem verdi. Özal'ın önemli projelerinden biri de "Türk Dünyasının Barış Gönüllüleri"ni oluşturmaktı. Onun yarım kalan projesini, duvarındaki Osmanlı haritasını kaldırarak, yerine bütün dünyayı gösteren bir harita asan Fethullah Gülen Hocaefendi bir ölçüde gerçekleştirdi. Utah Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Hakan Yavuz üç ay kadar Özbekistan'da kaldı. Türkiye'ye döndüğünde çok çarpıcı bir değerlendirme yapmıştı. Yavuz Özbekistan'da Türkiye'ye ilişkin üç farklı dünyanın simgesiyle karşılaşmış. Bunlar Gülen Hocaefendi, Ülker ve İbrahim Tatlıses. Biri kültürün, diğeri ekonominin öteki de sanatın temsilcisi. Özbekistan ya da İpekyolu üzerine tespih taneleri gibi dizilmiş Türk Cumhuriyetleri'nden hangisine giderseniz gidin, Gülen'in öncülük ettiği okulların hoca ve öğrencileri, Türk şirketlerinin ürünleri ve Anadolu sanatçılarının kasetleriyle karşılaşırsınız. Geçen hafta Almatı'da Kazak Türk Uluslararası Eğitim ve Kültür Vakfı tarafından düzenlenen mezuniyet programlarında, sözkonusu üç alandaki gelişmenin boyutlarını gözleme imkanı buldum. Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla, tarih boyunca Türkler'in Doğu'dan Batı'ya olan göçü, yeni bir yön ve yapı kazanmış. Avrupa'da kendine sağlam bir yer tutan Anadolu insanı, uluslararası standartlarda ürettiği ürün, bilgi ve hizmetlerle kopup geldiği topraklara dönüyor. Avrupa ve Asya'yı bir hilal gibi kuşatan Türk toplumları yirmibirinci yüzyılda Amerika'da buluşacak. Dünyayı bir hilal gibi kuşatan Türk hilalinin yıldızı Anadolu olacak. Almatı Kazak Türk Kız Lisesi'nde, ölümünün ondokuzuncu yılına denk gelen bir günde, öğrencilerden birinin kusursuz bir Anadolu Türkçesi'yle Necip Fazıl Kısakürek'in "Sakarya Türküsü"nü baştan sona okuması, Türk toplumunun geldiği toprakların insanlarını Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşımaya kararlı olduğunu gösteriyor. Bugünü anlamak için geçmişi bütün ayrıntılarıyla iyi bilmek gerekir. Türk toplumu bugüne dünden geldi, yarına da bugünden gidecek. Dün bugün ve yarını bir bütün olarak ele almadan Türk ve İslam dünyasının Batı kültürüyle hesaplaşması mümkün değildir. Habil ve Kabil'le başlayan ve Kıyamet'e kadar devam edecek bu hesaplaşmadan hiçbir kültür kaçamaz. Yavuz Sultan Selim'in deyişiyle dünya bir medeniyete çok, iki medeniyete az. Ülkelerde daha çok kültürlerin yarıştığı bir dünyada Türkiye ürettiği ürün, hizmet ve bilgiyle, Türk Cumhuriyetleri'nde kendisine sağlam bir yer tutarsa, Avrupa Birliği'nin saygın ve güçlü bir üyesi de olur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |