|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
ABD başkanı George W. Bush'un Avrupa çıkarmasını, onuruna verilen resmi ziyafette sakız çiğnemesine ve St. Petersburg'taki özel yemekte, havyarın elde edilişi anlatılırken, "Biz balığın karnını yarar, yumurtasını aldıktan sonra yeniden dikeriz" esprisini anlamamasına indirgerseniz üzülürüm. Bush'un ülkelerine gelmesini dört gözle beklemiş, Alman, Rus, Fransız ve İtalyan protestocular daha fazla üzülür... Bana sorarsanız, Bush'un Avrupa gezisinde en neşeli dakikalar, Paris'te, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile düzenen ortak basın toplantısında yaşandı; Amerikan CBS televizyonu Beyaz Saray muhabiri David Gregory'nin sorusu üzerine... Kendisine sorusunu İngilizce yönelten muhabirin, Chirac'a dönüp, "Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?" diye Fransızca devam etmesi üzerine patladı Bush... Önce "İşe bak, adam dört kelime ezberlemiş, kıtalararası görüntüsü vermeye çalışıyor" diye küçümsedi Gregory'nin çıkışını; muhabir, "Devam edebilirim" deyince, çok etkilendiğini belirttikten sonra "Que bueno" sözcükleri döküldü ağzından ve hemen "Görüyorsunuz, ben de iki dil konuşuyorum" ile tamamladı cümlesini... "Que bueno", İspanyolca "Ne kadar şahane" demek... O anda, basın toplantısını izleyen muhabirlerden, 'stand-up' izlermişcesine gürültülü kahkahalar yükseldi. Bir devlet başkanının, bir muhabirle, dil konusunda sidik yarışına kalkıştığına tanık olsanız siz de gülmez misiniz? Peki, muhabirin Bush'u kızdıran sorusu neydi? Şunu sordu CBS muhabiri: "Size ve yönetiminize karşı Avrupa'da neden bu kadar güçlü tepki var? Sizin ve yönetiminizin, özellikle, Ortadoğu'da ve teröre karşı savaşın bundan sonraki cephesi konularında, Amerika'nın iradesini öteki ülkelere zorla kabul ettirmeye çalıştığınız yolunda yerleşik bir kanaat var, bu neden?" Ağır bir soru. Bush, NATO Zirvesi öncesinde, müttefiklerini 'terörle mücadele savaşı' adını verdiği global egemenlik mücadelesinde yanına çekmek için çıktığı gezide, ayağını bastığı her ülkede müthiş protestolarla karşılaştı. Berlin'de, duvar yükseldikten sonra, "Ben de Berlin'liyim" diye başlayan tarihi konuşmayı yapan John F. Kennedy'nin süksesini tekrarlamaktı Bush'un niyeti; Almanlar, "Sen Berlinli olamazsın" yazılı pankartlarla karşısına dikildiler. Hem de onbinlercesi... Parlamento'da bir konuşma yaptı Bush, ertesi gün, Tagezeitung gazetesi, altında "Bush'un Meclis'te yaptığı konuşma" yazan bomboş bırakılmış birinci sayfayla çıktı. Rusya'ya geçti; henüz otokratik tarzını koruyan bu ülkede, eski KGB başkanı Vladimir Putin'in aldırdığı tedbirler sayesinde kafa dinleyeceğini umuyordu. Öyle olmadı. St. Petersburg'da, her şeyi göze almış protestocular Bush'un rahatını kaçırdı. Bazıları konuşma yaptığı üniversiteye kadar girmeyi başardılar ve pankart açarak, düdük çalarak kendilerini belli ettiler... Polis onlarca protestocuyu yerlerde sürükleyerek nezarete aldı. Bill Clinton'un Avrupa gezileri Amerika için prestij kazandıran birer halkla ilişkiler olayına dönerdi; W. Bush 'sayesinde', Vietnam Savaşı yıllarındaki "Çirkin Amerikalı" imajı Avrupa'da yeniden hortlayıverdi. Her yerde "Amerikan emperyalizmine hayır" pankartları açıldı. Reuters ajansı Bush'un karşılaştığı muameleyi şöyle özetliyor: "Paris'te havaalanına iner inmez, kısa bir töreni takiben, ağır bir polis koruması altında Elysee Sarayı'na kaçırıldı." Aslında CBS muhabiri David Gregory'e teşekkür etmesi gerekir Bush'un; Gregory kendisine Amerika'nın Avrupa'da neden sevilmediğini sorana kadar, Bush, kendinde değilmiş görüntüsü veriyordu. Bazı muhabirlere birkaç kez soru tekrarlattı. Bir soru üzerine, "Kusura bakmayın, zaman farkının getirdiği yorgunluğu üzerimden atamadım" bile dedi. Sevgisizlik sorusu Bush'u kendine getirdi. Özgürlükleri koruma ortak amacından söz etti, birleştiren unsurların bölenlerden fazla olduğunu belirtti ve "Her şeyden önce iki milyar dolarlık bir ticaret hacmimiz var" dedi. Bu iyiliğine rağmen, sorusunun devamını getirmeye niyetli muhabiri konuşturmadı... Sadece, toplantı bitince, Gregory'nin yanına gidip, takılmasını, "Mikrofon önüne geçtiğinde gösteri yapmaya başlıyorsun" diye sürdürdü... Bush karşılaştığı muameleyi ne kadar küçümserse küçümsesin, 11 Eylül sonrasında, özgürlük düşkünü insanlar nezdinde değerinin epey aşağılarda dolaştığına hiç kuşku yok. Bush'un 'çantada keklik' bilerek seyahat programına almadığı İngiltere'de bile, gezi, duyulan rahatsızlığı dışa vurmak için kullanıldı. Liberal Independent gazetesi, gezinin Almanya bölümü sırasında, "Bush, Berlinli olamaz" başlıklı bir başyazı yayımladı. "Vaktiyle, genç bir Amerikalı, 'Ich bin ein Berliner' dediğinde, Almanya ve bütün Avrupa heyecanlanmıştı" diyen Independent şöyle devam etti: "Salı günü, kalabalıklar, yine bir ABD başkanı geldi diye Berlin sokaklarını doldurmuştu; ancak onu alkışlamak için değil, protesto etmek için..." Observer'de (İngiltere), Henry Porter'in yazısı, "O parmağını bize doğru sallama Mr. Bush" başlığını taşıyordu. "Az konuş, çok dinle" tavsiyesinde bulunuyordu Porter ABD başkanına... Amerika için üzülünür mü? İçinizde "Beter olsun" diyenler çıksa da, ne yapayım, ben üzülüyorum işte...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |