T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
RTÜK felaketi yolda..

Dikkat edin, değişim için yasalar dilimizden düşmez ama hiçbirimizin aklına hukuk gelmez.

Özerk kurullarla siyasetin popülist eğilimlerini gidermekten dem vurur, özerk kurulları siyasetin yeni biçimi ve katılım araçları olarak tanımlarız. Ama tek bir yasayla, örneğin RTÜK yasasıyla tam tersi istikamette devasa adımlar atarız.

On beş gün önce bu köşede şu tespiti yapmıştık:

"AB'de ve Orta Avrupa'da geçirdiği tüm sıkıntılara rağmen "anti-popülizm" ve ulus-devletin etkisinin azalması karşısında "uluslararası standartlaşma", "rebaketin sağlanması" gibi tümüyle farklı hedeflere kilitlenen YÖK, RTÜK benzeri "özerk kuruluşlar uygulaması", bakın Türkiye'de ne hal alıyor:

Bir kere özerk kurulların hepsinin özerklikleri kağıt üzerinde kalıyor. Kurullar kendileri ve düzenlemekle yükümlü oldukları alanlar siyasetten kopacaklarına, başka bir siyasetin, partileri devre dışı bırakan devlet siyasetinin parçası haline geliyorlar. Neredeyse bir "devlet kamuflajı" haline dönüşüyorlar. Başka bir deyişle "rant sisteminin farklı bir koldan yeniden üretilmesi" kadar "milli güvenlik ideolojisi"nin ve "milli politikalar"ın temel araçları oluyorlar. Gerek milli güvenlik temeli üzerine oturan, kendilerine yürütme, yasama, hatta yargı gücü veren yasalarıyla; gerek devletin etkisine açık üye yapılarıyla; gerekse MGK'nın etki alanında bulunmalarıyla, bazıları daha az bazıları daha çok, devlet ideoloji ve rantının pekiştirilmesinin cihazları haline getiriliyorlar..."

Evet, tam bir yıl önce bu baskıcı, devletçi, güvenlikçi, sansürcü ve tekelci özellikler taşıdığı için veto edilen yeni RTÜK yasası TBMM Komisyonu'ndan virgülü değişmeden geçti ve Meclis'e geliyor.

Öyle bir yasa ki bu, gazetecilik faaliyeti ile diğer ekonomik faaliyetler, özellikle devletle ilişkili faaliyetler arasındaki mevcut barajları bile kaldırıyor. Özel radyo ve TV'lerde yüzde 10'dan fazla hissesi bulunanların doğrudan ve dolaylı olarak devletten taahhüt işini üstlenemeyeceklerine ve menkul kıymetler borsalarında muamele yapamayacaklarına ilişkin yasak artık yok. Patronların birden fazla televizyon sahibi olması sınırlaması da kalkmış bulunuyor.

Öyle bir yasa ki bu, ülkenin içinde bulunduğu, devletin izlediği güzergâha "bir otopsi neşteri" gibi iniyor:

Fikir ve basın özgürlüğü konusunda çok geri ve çok tehlikeli düzenlemeler getiriyor, "basın özgürlüğüne yönelik devlet denetiminde zımni bir militerleşme"yi ifade ediyor.

Belki ekran karartma cezasının yerini ağır para cezaları alıyor; ama yaptırım sahaları genişliyor, neredeyse özel hayat anlamı taşıyan "internete bile denetim" geliyor, kontrol ve cezalar yazılı basına değin uzanıyor ve RTÜK yasası, basın konusunda sınırlayıcı değişiklikler öneriyor.

Yasa aslında yeni bir sayfa açıyor:

Her şeyden önce yayıncılık ilkesi ya da RTÜK'ün denetim ilkeleri içinde "milli güvenlik" ilkesi öne çıkıyor. Milli güvenlik yanında, genel ahlâk, Atatürk ilke ve inkılâpları gibi hukuki tanımı son derece muğlak diğer ilkelerle yapılacak "denetimde böylece kurallar değil, seçilecek kurulun kompoziyonu ve devletin iç kıvrımlarında yaptığı tanımlar" tayin edici hale geliyor.

Devletin, dahası MGK Genel Sekreterliği bünyesinde bulunan "İnternet, yazılı basın, görsel basın şube ya da müşavirlikleri"nin "bağımlı parametresi" olacak bir "üst kurul" faciası böylece oluşturuluyor. Nitekim RTÜK üyelerinin arasına Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği'nin önerdiği bir üyenin girmesi bu açıdan oldukça dikkat çekici...

Sonuçta RTÜK yasası; fikir ve basın özgürlüğü ile özellikle bireysel özgürlük ve bilgiyle temasın doruk noktasını oluşturan internet üzerinde kurulan katı ideolojik denetimle, "totaliter toplum modeli"nin olduğu gibi korunduğunu, "muhtemel bir değişimin yaratabileceği tehlikeleri şimdiden bertaraf etme takıntısını"nın sürdüğünü gözler önüne seriyor.

Bu durum, otoriterleşmedeki derinleşme adımlarının, değişim adımlarını fersah fersah aştığının açık bir kanıtıdır. Bu derinleşme milli güvenlik ideolojisine endeksli olarak içerik hattında ilerlemekle kalmamakta; aynı zamanda devleti ve MGK'yı öne çıkararak usul açısından da meydana gelmektedir.

Değişimi kuşatamayan, değişimi yönetemeyen, kaosa düşer; hem yönetmek için hem kendisini toplamak için otoriter yola sapar. Otoriter yol ise, hem "yönetim krizi"ni, hem "yönetim kaosu"nu azdırır.

Ve yılan kendi etrafında böylece döner gider...



13 Nisan 2002
Cumartesi
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED