T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
RTÜK ve MEB'deki gelişmeler

Radyo Televizyon Kanunu, özel sipariş üzerine Meclis gündemine geldi. Ve Cumhurbaşkanı'nın vetosunu aşmak için, kılına bile dokunulmadı.

Bu durum acayip sonuçlar yaratacak mahiyette.

TRT Genel Müdürü

Sözgelimi, geçen sene yasa çıkarken, TRT Genel Müdürü'nün görev süresi sona eriyordu. Genel Müdürü, yeni Radyo Televizyon Üst Kurul üyeleri seçebilsin diye, kanuna geçici bir madde ilâve edilmişti. Bu geçici maddede "TRT Genel Müdürü yeni Üst Kurul tarafından aday gösterilenler arasından, Bakanlar Kurulu'nca yapılacak atama sonucu Resmi Gazete'de yayınlanana kadar, görevine devam eder" deniliyordu.

Ama, Cumhurbaşkanı kanunu veto edince, mevcut Üst Kurul vazifede kaldı. Gösterdiği adaylar arasından hükûmet, gene Yücel Yener'i seçti ve iş tamamlandı.

Buna rağmen, "kanunun kılına dokunmamak" çabasıyla, geçici 1'inci madde muhafaza ediliyor. Bu durumda, Yücel Yener'in yeni Üst Kurul teşekkül ettikten sonra, görevinin sona ermesi gerekecek.

Çünkü RTÜK Yasası, o günkü şartlara uygun hazırlandığı için, TRT Genel Müdürü'nün Bakanlar Kurulu tarafından yeni RTÜK üyelerinin atanmasını takiben, TRT Genel Müdürü'nün görevden ayrılmasını öngörüyordu.

Bu tuhaflık, Genel Kurul müzakereleri sırasında da ortaya çıkmayacak. Zira, Anayasa'ya aykırı olarak, sadece 9 madde Parlamento'da görüşülecek. Cumhurbaşkanı, veto gerekçesinde, yalnız 9 maddeye ilişkin eleştirilerini dile getirdiği için, diğer maddeler ele alınmayacak. Oysa, Anayasa değişikliği ile kısmî veto hakkı tanınmadan önce, Sezer, RTÜK Yasası'nı veto etmişti. Dolayısıyla, bütün maddelerin Meclis'te ele alınması gerekir.

Anayasa Mahkemesi ve yürürlüğü durdurma

9 madde, bir günde Meclis'ten geçecek.

Tek ihtimal, Cumhurbaşkanı'nın, yürürlüğü durdurma talepli olarak Anayasa Mahkemesi'ne başvurması.

Baksanıza, TV patronlarından bazıları, büyük bir iştahla kamu ihalelerinin ve satışı yapılacak bankaların yolunu gözlüyor. Medya-ticaret-siyaset ilişkileri, kara bir bulut gibi özgürlüklerin üzerine çöktü.

Evet tek umut Necdet Sezer'in vetosu ve Anayasa Mahkemesi'nin yürürlüğü durdurma kararı alması.

Sezer veto etmese bile, TBMM'den en az 110 şerefli milletvekili, bu apaçık kanunsuzluğa dur demek üzere imzalarını vereceklerdir elbette.

Kürtçe yayın

İşin bir başka ilginç yönü Kürtçe yayın yasağı. Radyo Televizyon Yasası'nın değiştirilmesinin ana amaçlarından biri, Kürtçe yayın yasağının kaldırılmasıydı. Kanunun kabulünden ve Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmesinin ardından, geçen 1 yıl içinde, bu husus kamuoyunda hayli tartışılmış ve genel bir uzlaşma sağlanmıştı. Ama, yeni bir veto imkânını bertaraf etmek için, hiçbir değişiklik yapılmadan maddeler aynen benimsendiğinden, 4'üncü maddedeki "Yayınların Türkçe yapılması esastır. Ancak evrensel kültür ve bilim eserlerinin oluşmasına katkısı olan yabancı dillerin öğretilmesi veya bu dillerde müzik veya haber iletilmesi amacıyla yayın yapılabilir" cümlesi de yasada muhafaza edilmiştir.
Kürtçe yayın yasağı devam ediyor.

Milli Eğitim'de kadrolaşma

Yukarıda verdiğimiz sadece iki örnek dahi, bu kanunun Avrupa Birliği'ne uyum sağlamak veyahut daha özgür bir Türkiye'ye yelken açmak için değil, bazı medya patronlarının -özellikle birinin- siparişini yerine getirmek amacıyla hazırlandığını gösteriyor.

Kahrolası bu teslimiyeti görünce içim burkuluyor.

Milletin verdiği oylar, bakın hangi maksatlarla kullanılıyor.

Oysa, Metin Bostancıoğlu vakasında sergilenen birlik ve beraberlik nasıl hayırlı neticeler verdi.

Gerek Ecevit, gerek Bostancıoğlu konuyu laik-antilaik çatışmasına getirmek istiyor. Halbuki, Milli Eğitim Bakanı, büyük ölçüde bakanlıktaki kadrolaşmasının ceremesini çekiyor. Nereden bakarsanız bakın, onun tasfiye ettiği kadrolar, MHP, Anap ve DYP'ye yakın olanlardı.

Basit bir örnek vermek gerekirse, Meclis, "soruşturma açılsın" kararını alır almaz, yıllarca Milli Eğitim Bakanlığı kadrolarında üst düzeyde görev yapan Müsteşar yardımcısı Necdet Özkaya'nın bütün yetkilerini, bakan, elinden aldı.

Herhalde, kendisi aleyhinde oy kullanan milliyetçi-muhafazakâr milletvekillerinden öc almak istedi.

Bostancıoğlu'nun özellikle Talim Terbiye Başkanlığı'nda hâkimiyet kurduğu, bu kurul aracılığı ile, yönetmelik ve programları işine geldiği gibi değiştirdiği ileri sürülüyor.

Meselâ okul öncesi eğitimi düzenleyen ilkeler "çocuğun, milli, manevî, ahlâki, kültürel ve insanî değerlere bağlı olarak gelişmesine yardımcı olunur" şeklindeyken, tamamen değiştirilmiş "çocuğa, yaratıcı gücünü geliştirme, yaratıcı yollarla düşünce ve duygularını anlatabilme ve iletişim kurma becerileri kazandırılır" denilmiştir.

Kitaplardan, milli, milliyetçi, istiklâl, manevî, hürriyet vs. gibi kelimelerin çıkarılarak, yerilerine öztürkçelerinin konulması mecburiyeti getirilmiştir. Konu, sadece öztürkçe ile sınırlı değildir. Bir çok kavram bu şekilde kısırlaştırılmıştır.

Bir Milliyetçi Hareket Partili'ye, milli, manevî veya milliyetçi kelimelerinin yasaklanmasını makûl gösterebilir misiniz? Sadece MHP'liler değil, kendi siyasi duruşlarını milli ve manevî değerlere bağlılık diye tarif eden diğer partilerin de Bostancıoğlu'nu onaylaması beklenemez.

Bence İmam Hatiplerdeki başörtüsü yasağı bardağı taşıran son damla olmuştur.

Sol, uzun yıllar sonra, ilk defa, Milli Eğitim Bakanlığı'nı, "ele geçirmiştir." Ve Bostancıoğlu, MHP, DYP ve Anap'a yakın kadroları yavaş yavaş tasfiye ederek, kendi kuyusunu kendi kazmıştır.


13 Nisan 2002
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED