T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Kısırdöngü" nasıl aşılabilir?

Murat Belge'nin yazısı şöyle başlıyordu: "Geçenlerde bir gün İsrail-Filistin konusunu Soli Özel'le konuşuyorduk. Şaron'un başlattığı sürecin sonu için, Samson mecazını kullandı: Tevrat'taki düşmanlarıyla birlikte kendi tepesine de tapınağı yıkan, onlarla birlikte kendi de ölen Yahudi kahramanı. Mecaz etkileyiciydi, belkemiğimden doğru bir ürperti hissettim." (Radikal, 14 Nisan 2002)

Öyle sanıyorum ki, Murat Belge, Filistinlilere yönelen İsrail saldırıları ya da çaresiz Filistinlilerin intihar eylemleriyle ortaya çıkan görüntüler karşısında bile "belkemiğinden doğru bir ürperti" hissetmemiştir. Zihnimizdeki reel-politike ilişkin kabuller ve medyanın her türlü şiddeti olağanlaştıran, kanıksatan etkisi; gerçek bir ürpertiyi zihnimizden de, belkemiğimizden de uzak tutacak bir nitelik taşıyor olmalı. Buna karşılık tarihsel gerçeklikler, hele sanat dolayımından geçerek ulaşmışsa benliğimize, daha sarsıcı olabiliyor.

Şaron-Samson benzetmesi (bence 'teşbih' demek, 'mecaz' demekten daha uygun), ne kadar geçerlidir bilemiyorum ama böyle bir benzetmede Samson'a haksızlık edileceği kuşkusunu taşıyorum.

Murat Belge'nin yazısı, çok sınırlı bir yakın geçmişin verilerine dayanarak yapılan yorumları içeriyor ve "Şahin Şaron"u da, "Barışı Kaçıran Adam Arafat"ı da suçluyor. Siyaset, verili gerçekler hesaba katılarak yapılır. Bu doğrudur ama bu gerçeklerin oluşum süreci ve dayandığı temeller görmezlikten gelindiğinde adalet ve hakseverlik duygularının çiğnenmişliğini ve çiğnenebilirliğini hazmetmeye hazır bir ruh hâli, bir ahlâk aşınması içselleştirilmiş olur. Güçlü olanın her durumda haklı olacağını açıkça ya da zımnen kabul etmeyi gerektiren bu çürütücü yöneliş, bütün insanlığı kemirip duruyor. Kemirilen vicdanlar bütün insancıl ve (bence zorunlu olarak) Tanrısal değerleri çürütüyor. Bu çürümenin ağır kokusunu Murat Belge'nin de duyduğunu sanıyorum. Fakat o yazısının konusu gereği, başka bir kokudan söz ediyor. Şöyle: "Filistin'den ve genel olarak Arap dünyasından tüten bir koku var ki, bu da İsrail'e her yaptığını mazur göstermeye yetiyor: müthiş bir kin ve intikam duygusu bu. Açık açık kelimelerle ifade edilmese de, bu duygunun keskinliğine baktığınızda, çok ölümcül bir şey olduğunu anlıyorsunuz. Hani, 'bu dünyadan son yahudi silinmedikçe...' tarzında bir şey. O zaman da, 'barış'tı, şuydu, buydu, bir İsrailli'nin bunlara inanmasına imkân kalmıyor. Kendi gücünden, silahından başka bir şeye güven duyamıyor. / Ve onları kullanarak öbür tarafın intikam özlemini büyütüyor. Ve Filistinli'nin intikam isteği karşı tarafın biraz daha sertleşmesine yol açıyor. Ve... / Sonunda bulunduğumuz şu noktaya geliyoruz."

Murat Belge, sorunun tarihsel gelişimini atlayarak ve bugünkü duruma bakarak böyle bir değerlendirme yapıyor ve durumun adını koyuyor: "Kısırdöngü". Diyelim ki, bütün değerlendirmeleri doğru, diyelim ki Filistin'den ve Arap dünyasından "ölümcül", "müthiş bir kin ve intikam duygusu" yükseliyor; peki İsrail tarafından, siyonist cepheden yükselen nedir? Yalnızca "güven içinde yaşama" arzusu mu? Sahiden bunu mu istiyor İsrail?

Filistinlilerin, Arapların ve genel olarak Müslümanların inançlarında ve geleneklerinde öç almaktan çok, bağışlama; kimi hesapları Büyük Yargı Günü'ne bırakabilmenin sağladığı bir esneklik vardır. Kısırdöngüyü kıracak olan, olsa olsa bu esneklik olabilir. İslâm Peygamberi, sevgili amcası Hamza'yı katleden Vahşi'yi ve onun naaşına hunharca hakaret eden Hind'i bağışlamıştı. Müslümanlar bu müthiş hâdiseyi unutmamışlardır ya da kolayca hatırlayabilirler.

Her türlü kısırdöngünün, özellikle şiddet sarmalının aşılmasında gücü değil, hakkı (Hakk'ı da diyebiliriz rahatlıkla) üstün tutan bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Bütün insanlığın da buna ve sadece buna ihtiyacı var. Yeryüzünün insanlık yurdu değil de, kurtlar sofrası olmasını ya da öyle kalmasını istiyorsak, vahşete gerekçeler üretmeye devam edebiliriz. Bu gerekçelerle vicdanımızı bir süre bastırsak da hakkı ve hakikati sonsuza kadar susturamayız. Ulusal düzeyde olsun, uluslar arası düzeyde olsun, hukukun üstünlüğü, Hak önünde eşitlik bilincinin hükümran olmasıyla sağlanabilir.


16 Nisan 2002
Salı
 
İBRAHİM KARDEŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED