T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
"Bomba duası"na çıkanlar

Amerika'nın 11 Eylül sonrası başlattığı terörle savaş adına işlenen insanlık suçlarını görmezlikten gelenler aynı ahlaki nedenlerle Filistin'de yaşananları da görmezlikten geliyor. Aslında olup bitenler karşısında destek olmak bir yana tarafsız görünerek saf tutanlar ciddi bir ahlaki zaafiyet sergiliyorlar.

İsrail'in cinayetlerini kınamaktan çekinenler, tartışmayı Müslümanlar'ın geri kalmışlıklarına bağlıyor; bir adım daha atarak "Müslümanlar'ın sergilediği şiddetin kültürel kökenleri"ni irdelemek gibi entelektüel çaba sergiliyorlar. Haksızlık karşında susmanın ahlaki ve insani yükü altında ezilmemek için entelektüel kurnazlık...

Son birkaç ayda yaşananları biraraya getirip düşünelim. ABD bombardımanı sonucu Afganistan'da ne kadar sivilin hayatını kaybettiğini, kaç bin kişinin evsiz kaldığını, toprağından göçtüğünü hesap eden var mı? Hindistan'da, siyasi iktidardan cesaret alan Hindular'ın saldırısı sonunda yakılarak can veren, sayıları binlerle ifade edilen kadın ve çocukların resmi hangi yüreği sarsıyor?

Cenin mülteci kampında evlerinin enkazı altında can veren yüzlerce çocuğun cesedinden yükselen kokuyu bastırmaya yetmiyor Ortadoğu'nun geri kalmışlığı mavalları.

İslam dünyasının maruz kaldığı şiddetten ait oldukları kültüre gönderme yaparak Müslümanlıkları'ndan neş'et eden bir terör ve kan dökme kültünün varlığı sonucunu çıkaran analizler, patolojik vakıa haline gelmiş okumuşlarımızın işine geliyor. İsrail işgalini, vahşete varan devlet terörünü görmezlikten gelmenin vicdan rahatlatıcı aracına dönüşüyor.

Oysa aynı vicdanlar nedense Sırplar karşısında aslan kesilmişlerdi. Hele hele Sırp milliyetçiliğinin 600 yıllık vaatedilmiş toprakları ele geçirme efsanesiyle Kosova'da, Müslüman Arnavutlar'a uyguladığı etnik temizlik karşısında vicdan sahiplerini seslerini çıkarmaya çağırmakla yetinilmedi. Silahı ve gücü olanlar da göreve çağırıldı. Nitekim ABD uçakları Sırplar'ı bombalarken haksızlığın karşılıksız kalmayacağından emin olarak vicdanlar ne kadar rahattı. Güçlü ve haklı olmanın dayanılmaz huzuru... ABD'nin stratejik çıkarları , dünyaya Balkanlar'ı yeniden düzenleme gerekçeleri gölgede kalabilirdi.

Aynı stratejik gerekçelerle Afganistan bombalanırken daha teorik yaklaşımlara ihtiyaç duysalar da bomba duasına çıkmaktan pek de utanmadılar.

Filistin'de vaadedilmiş toprak efsanesi adına 50 yılı aşkın uygulanan vahşet karşısında nedendir vicdanın sesi bir yana, Filistinliler'in neden o topraklarda doğduklarının, vatanlarını Patagonya'dan gelmiş insanlara teslim etmediklerinin hesabı soruluyor. Yetiştiği, ait olduğu kültürel ortam ve dînî kimliği sorgulanıyor, uğradığı haksızlıktan adeta sorumlu tutuluyor.

İslam ve şiddet mi?

Medya ortamlarının gücüyle zihinler ve algı dünyamız o kadar provoke ediliyor ki İslam dünyası ile çatışma, şiddet kültürü özdeşleştiriliyor. Müslüman coğrafyanın stratejik konumu, Müslümanlar'ın maruz kaldıkları saldırılar ve uygulanan baskılar yok sayılarak korkunç bir imaj oluşturuluyor.

Oysa İslam dünyasında yaşanan karmaşa, şiddetin nesnel gerekçelerine bakıldığında Batı egemenliğinin bölgelerde görünmeye başlamasıyla birlikte ortaya çıktığı, dışardan müdahalelerin dayattığı adaletsizliklerin mağdurları oldukları açıkca görülür. Küresel boyutta son iki yüz yıldan fazla bir süredir yaşanan şiddet ve kan dökmenin, milyonlara varan insan kaybına neden olan savaşların tümü Batı'da yaşanmış ya da Batı sömürgeciliği neden olmuştur. Son iki dünya savaşlarından, Bosna katliamına kadar 20. Yüzyıl tarihine sığan örnekler yeterince fikir veriyor.

Ortadoğu'dan Balkanlar'a, Hindistan'dan Orta Asya'ya kadar geniş bir alanda çatışma alanlarına harita üzerinde bir göz gezdirmek bile yaşananların sömürgeciliğin bakiyesi sorunlar olduğu görülür. Yaşanan acıların, ortaya çıkan kaotik ortamın sorumlusunun; bu bölgede insanların kültürel aidiyetlerinden çok dünya haritasını tümüyle farklı değer ve çıkar sistemine göre çizen emperyalist kültürün olduğunu görmemek için bu kültürün yabancılaştırdığı bir Üçüncü Dünya aydını olmak gerekir.

Sadece siyasi paylaşım anlamında değil, İslam dünyasında, Ortadoğu'da siyasal katılımın, siyasal taleplerinin ve temsil haklarının meşru yollardan gerçekleştirme imkanlarının olmaması şiddetin temel nedenidir. Siyasal katılıma imkan vermeyen sistemlerin hangi desteklerle zorla ayakta tutulduklarını, bunun sonuçlarını görmek için siyasi tarih uzmanı olmaya gerek yok. Hatta toplumsal taleplere/değerlere yabancılaşmış yönetici seçkinlerin hangi kültürden ve değerlerden beslendiklerine bakarak şiddetin kültürel kökenleri hakkında bir sonuca varılabilir.

İslam dünyasının büyük kısmında krallıkları, hanedanları ayakta tutan uluslarararası çıkar kültürü ile yerli/yerel toplumsal taleplerin değişik yoğunlukta çatışması yaşanmaktadır. Şiddete kültürel boyut aranacak olursa sömürge kültürünün post-modern versiyonlarına bakmak gerekir.

Şiddetin gerçek nedenleriyle yüzleşmeyenlerin bomba duasına çıkmaktan başka seçenekleri kalmıyor.


18 Nisan 2002
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED