|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Yahudilik konusunda tavır belirlemek" gerçekten karmaşık bir konuyu çözmekle eş anlamlı. Her yargıyı ihtiyat payı ile birlikte seslendirmek zorundasınız. Biraz düşünelim: -"Revivo go home" gibi bir pankart taşımak, tüm Yahudiler'i "İsrail'le bütünleştirme" şeklinde bir ön yargı ve dışlama anlamı taşıdığı için kabul edilemez. Bir Müslüman'ın da gerek ırk üstünlüğünü gerekse ırk aşağılamayı benimsemesi inançlarıyla bağdaşır bir durum değildir. Kaldı ki, her genelleme, insan tekinin bütün homojenleştirme uygulamalarına rağmen farklı kalabileceği gerçeğini ihmal ettiği için önemli haklılık (ya da haksızlık) riski taşır. -Ama... İsrail açısından bakıldığında dünyadaki tüm Yahudiler'in İsrail'le bir biçimde ilgili olduğunu kabul etmek de gerekiyor. Tüm ülkelerin Yahudileri'nin İsrail'e bir anlamda vergi ödediği bilgileri, Türkiye Yahudileri'nin önde gelenleri tarafından ifade edilmiştir. Daha ötede, Mossad'ın istihbarat kaynakları arasında sayılan "katsalar", "sayanim"ler yabancı ülkelerdeki Yahudi nüfus arasında istihdam edilenlerdir. Buna bir de "Diaspora" kavramını ve hele Amerika söz konusu olduğunda dev bir gerçeklik halinde önümüze çıkan "Yahudi lobisi" vakıasını eklersek, İsrail'in İsrail olmasında "Diaspora"nın katkısını dikkate alırsak, farklı ülkelerdeki Yahudiler'in, tümünün olmasa bile önemli bir kısmının İsrail'le en azından gönül bağı, daha ileride de maddi bağ içinde bulunduğunu görmezden gelemeyiz. Olayın bir de göç boyutu var ki, o da İsrail'i İsrail yapan bir başka gerçekliktir. Bugün de kavga "Yerleşimciler"den çıkıyor. Çünkü dünyanın farklı ülkelerinden Yahudi nüfus akıyor İsrail'e, akıtılıyor. İsrail, dünyadaki Yahudi nüfusla birebir ilgileniyor. Türkiye'de Yahudi nüfusla ilgili her olayda (diyelim Nesim Malki olayında, Üzeyr Garih olayında, son kuyumcu soygununda) Mossad hemen devreye giriyor. Bunları çok normal olarak da karşılayabilirsiniz, biraz kuşkuları canlı tutarak da değerlendirebilirsiniz. İsrail'in gayrı meşru alanlarda boy saldığı zamanlarda, kuşku boyutunun öne çıkması dikkat çekiyor. -İsrail'e yönelik tepkilerde "Hitler'i anlıyoruz" türü bir yaklaşım sergilemek de bana göre doğru değildir. Hitler bir kişiyi bile haksız yere öldürmüş olsaydı dahi, onunla bütünleşmek bir insan için, hele bir Müslüman için düşünülemezdi. Haksızlığın olduğu yerde Müslüman'ın bulunması mümkün değildir. Kaldı ki Hitler, hem Alman ırkını kutsayan, hem Yahudi ırkını aşağılayan ırkçı bir yaklaşımla kitlesel bir kıyımı gerçekleştirmiştir ve onun yanında olmaya hiçbir insani duyarlık haklılık sağlayamaz. -Ama bu tepkiler, Şaron vahşeti'nin maalesef Yahudi kimliğinden yola çıkarak, insanları böyle kendi inanç çizgilerine dahi aykırı düşecek noktaya sürüklemesi açısından yanlış da olsa anlamlı duruyor. "Şaron'un Yahudiliğe ihaneti" başlığıyla bir yazı yazdım. Israrla bu sütunlarda, Yahudi yazarların, bilim adamlarının, sivil girişimcilerinin Filistin acısını anlayan ve Şaron'a tepki gösteren seslerine yer veriyorum. Ta ki, insanlık boyutu diri kalsın, Yahudilik topyekün bir vahşet çizgisi halinde ortaya çıkmasın... Ama, ama, ama... Şaron somut bir gerçeklik ve ne yazık ki İsrail'deki desteği hâlâ çok yükseklerde... Şu uygulamalara bakın: Öldürdüğünüz insanların cesetlerini doldurun bir eve, sonra yıkın evi buldozerlerle ve üstünden tankla geçin... Ne bu? Hitler hiç şüphesiz bir cani idi, ama bunu yapan da Hitler'in 2002 kopyasından farksız bir canavar... Yanmış çocuk cesetlerini kimin hesabına yazacağız? Şu uygulamaya bakın: Nativitas Kilisesi etrafında İsrail kuşatması var. İsrail, kiliseyi teslim almak için en son sesli işkenceyi devreye sokmuş durumda... Korkunç volümlü hoparlörlerden çığlık ve hayvan sesleri dinletiliyor kilisede mahsur kalanlara... Çığlıklardan bunalıp teslim olacaklar... İşkenceyi parlamento kararıyla yasallaştıran bir ülkenin dünya kamuoyu önündeki uygulaması bu... Türkiye'de ve diğer İslam ülkelerinde Şaron'a gösterilen tepkilerde bana göre Hitler benzeştirmesinden çok daha anlamlı bir jest dikkat çekiyor: İnsanlar Hazreti Musa ile Filistin'i, Firavn'la da Şaron'u aynileştirip, Yahudiliğin önüne gerçekten dramatik bir tablo koyuyorlar. -Ben, prensip olarak "Siyonizmin dünyadaki etkinliği"nden bahsederken, her taşın altında bir Yahudi görülmesinin, bir tür "Yahudi Fatalizmi - Kaderciliği"ne sürüklenmenin doğru olmadığını düşünüyorum. "Yahudilik" deyince dalları budakları, yan organizasyonları ile dünyanın başına bela bir organizasyondan söz etmenin, dünyanın mutlak siyonist egemenliğe doğru seyrettiğini seslendirmenin, her şeyden önce ürettiği korku boyutuyla insanlığı bunaltacağı endişesini taşıyorum. -Ama... Dünyaya baktığımda da bu konuda karmaşık duygular içine sürüklenmediğimi söylersem yalan olur. Yani şöyle: Dünyanın bugün tekleşmiş süper gücünü kontrol eden bir lobi, sizin lobiniz. O gücü, en akıl almaz, en vahşi eylemlerinizde destek unsuru olarak kullanıyorsunuz. (ABD Kongresi'nin Ecevit'in soykırım sözü ile ilgili tüm özür beyanlarını yetersiz görmesi ne anlam taşıyor?) O güç tarafından dişinize kadar silahlandırılmışsınız. Düştüğünüz her yerde sizi o kaldırıyor. Para akıyor savaş ekonomisi içinde dara düştüğünüz her zaman... Amerika'nın ekonomi, siyaset, medya, sinema, istihbarat gibi tüm dünyayı etkileyecek alanlarında en etkin güç sizsiniz. Bakın bakalım "Yahudi sermayeli kuruluşları boykot edelim" diye bir liste çıkarıldığında uluslararası marka olmuş firma isimleriyle kuşatıldığınızı hissetmiyor musunuz? Kaldı ki, Avrupa'da gene aynı alanlarda derin bir gücünüz var... Bir bakıyorsunuz birkaç ülkenin birden etkili birkaç bakanı Yahudi kimlikli oluvermiş. Ve bu güç, bir "kimlik bilinci" taşıyor. Theodore Herzl'den beri yoğun bir "siyonist kimlik" bilinci yüklenmiş bu güce... Bu durumda acaba, tüm dünya milletleri olarak, siyonizmin hedefleri konusunda kuşku duymamak safça, hata aptalca bir davranış olur mu olmaz mı? Şaron gibi dünyaya meydan okuyacak başka bir ülke lideri var mı dünyada? Bush bile böyle meydan okuyabilir mi? Alman Başbakanı, Fransa, İngiltere, Japonya Başbakanları, Putin? Okuyamaz. Peki nereden alıyor Şaron bu gücü? Ya da neye güveniyor? İlke olarak "Yahudi düşmanlığı" asla meşru görülemez. Ama Siyonizm diye bir olgu varsa ve bu, tüm dünyada belirli bir etkinliğe sahipse, bunun ideolojik temelleri, cihan çapında hedefler sunuyorsa, müteyakkız olmak zaruri bir kendini koruma içgüdüsü olarak değrelendirilmelidir, derim. Çünkü asıl fundemantalizm orada odaklaşmış durumda...
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |