T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Krizler olmasa millî gelir üç misli artacaktı'

Yukardaki başlık küçük, önemsiz bir habere ait.

Ama içinde bulunduğumuz durumu özetlemesi açısından da çok öğretici.

Haber, kaybedilen yıllar ve ülkenin nasıl soyulduğunu göstermesi açısından da ibret verici.

Üstelik de son 15 yılda Türkiye'de, gerek politikacı olarak görev yapmış, gerekse bürokratik kademelerde bulunmuş olanlar hâlâ icraatlarına devam ediyorlar.

Kimi hükümet başkanı, kimi parti başkanı, kimi bakan, kimi milletvekili kimi de bürokrasinin ya da özel kesimin üst kademelerinde… Bu kadrolar ve onlardan sebeplenen soyguncular takımı, Türkiye her krize girdiğinde daha bir palazlanmış, daha bir güçlenmiş.

Netice ortada. Ne siyasi ne de adli bir bedel ödenmiş değil. Tam tersi itibarsa itibarları artmış. Varlıksa varlıkları çoğalmış. Erkse erklerine yeni erkler katılmış.

Bu ne biçim mekanizma ve bu ne biçim bir ülke dediğinizi duyar gibiyim.

Haber, rakamlara boğulmuş. Anlaşılması güçleşsin diye. Ama dikkatli okunursa ne demek istediğini anlayacaksınız.

"Cumhuriyet döneminde yıllık ortalama yüzde 4.8 büyüme oranını tutturan Türkiye, 15 yılını krizle geçirdi. Krizlerle kaybedilen bu 15 yıl olmasaydı, bugün kişi başına 2 bin 160 dolar olan milli gelir, 6 bin 518 dolara çıkacaktı. Milli gelir üçe katlanacaktı. Türk ekonomisi, 1927 yılında yüzde 12,8, 1932 yılında yüzde 10,6, 1935 yılında yüzde 3, 1940 yılında yüzde 5, 1941'de yüzde 10,3, 1943'de yüzde 9,8, 1944'de yüzde 5,1, 1945'de yüzde 15,3, 1949'da yüzde 5,5, 1954 yılında yüzde 3 oranında küçüldü.

Bu tarihten 1979 yılına kadar, 24 yıl kesintisiz büyüyen Türkiye ekonomisi, 1979 yılında yeniden krize girdi ve yüzde 0,5, 1980 yılında yüzde 2,8 geriledi. Bu tarihten sonra yeniden 13 yıl kesintisiz büyüme gerçekleştiren Türkiye, 1994 yılında yüzde 6,1, 1999 yılında yüzde 6,1 en son 2001 yılında da yüzde 9,4 küçüldü. Kriz yılları dışarıda bırakıldığında yıllık yüzde 7,8 gibi çok yüksek bir büyüme oranını tutturan Türkiye'nin bu performansı, bir türlü istikrar ortamının sağlanamamasının sonucu yaşanan krizlerle heba oldu."

15 yıl sürekli küçülen, üretmediği halde sürekli tüketen bir ülke nasıl ayakta durur?

Tabii ki borçla.

İşte gelinen son noktada Türkiye'nin IMF'ye teslim olmasını doğuran nihai krizin temel nedeni bu.

"Hepsi hırsızlık değil" diyenler var. Bazıları ülkenin kötü yönetildiği için bu duruma düştüğü inancındalar. Buna kibarca' yönetemiyen demokrasi' diyorlar.

Hırsızlıkları kamufle edebilmek için.

IMF bile "Bu kadar hırsızlık yeter. Benim paramı daha fazla soygunculara peşkeş çekemezsiniz" diyerek duruma el koydu. Bizi çok sevdiği için değil, verdiği borçların sağlıklı bir şekilde ödenebilmesi için.

Türkiye'deki hırsızlığın en büyük işbirlikçisi bu hırsızlıktan pay alan büyük medya.

Bu medya sayesinde hırsızlığın boyutundan, ülkenin ve soyulan vatandaşların düştüğü durumdan da haberdar değiliz. Yukardaki gibi bölük pörçük haberler, şaşırtmaca manşetler, rakiplerinin hırsızlıkları ile ilgili çarpıcı haberler okumuyor değiliz. Ama bunlar meselenin bütününü anlamamıza yetmiyor.

Kimse kalkıp da son 15 yılda neden bu kadar fakirleştiğini, bu insanların gelirlerini, alın terlerini ve varlıklarını kimlerin kimlere nasıl aktardığını anlatmıyor.

Soygunu organize eden politikacı ve yöneticilere bakıyorsunuz hâlâ ülkenin başında ve baştacı ediliyor.

Onların yargılanmalarından vazgeçtik... Türkiye'de böyle bir şey olamaz. Son 15 yılın kadrolarının, şu yukardaki tablo nedeniyle siyasi olarak, etik olarak bir sorumluluğu dahi yok mudur?

Küçük bir araştırma yapın. 'Beyaz Enerji', 'Mavi Akım', 'bankaların boşaltılması' gibi büyük tantanalarla girişilen yolsuzluk operasyonlarında 'Son durum nedir?' diye bir bakın...

Kaç kişi içerde kalmış. Bu soygunları yapanların mal varlıklarının kaç kuruşuna devletten soyduklarına karşılık el konulabilmiş?

Yukardaki küçük haberi verenlerin sakladıkları şeyler asıl bunlar.

Krizler olmasaydı milli gelir –yani bir anlamda vatandaşın geliri- üç misli artacaktı.

Artmadı. Vatandaş giderek yoksullaştı. Üstelik de sırtındaki borç yükü inanılmaz boyutlara ulaştı.

Peki –hadi kibar olalım, hırsızlıkların demiyelim- bu krizlerin sorumluları nerede?

Bunu cevaplamak için fazla düşünmenize gerek kalmayacağına eminim...


18 Nisan 2002
Perşembe
 
KORAY DÜZGÖREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED