|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Mustafa Erdoğan "anayasa hukuku" profesörüdür; bu alanda sayılabilecek üç beş müstesna isimden biridir. Yıllardır üniversitede "anayasa hukuku" okutuyor. Kitaplar yazdı. Sayısız bilimsel araştırmaya imza attı. Süreli-süresiz yayınlarda bulundu. Yazılı ve görsel basında "ders" niteliğinde yüzlerce konuşma ve makalesi yayımlandı. Gayretli bir isim. Dikkatlerden kaçan bir özelliği de, "anayasacılık" adına "siyasal katl" fermanlarına imza atan meslektaşlarından farklı olarak, "anayasa" ve "hukuk" çizgisini gözetmesi. Bunun suç, hem de ciddi anlamda bir suç olduğunu, yine Mustafa Erdoğan'ın serüveninden biliyoruz; ki, malum ve menfur süreçte yazması yasaklanan, gittiği her gazeteden neredeyse tecziye edilerek kovulan, yazdığı her yazı "mahkeme celbi" olarak adresine dönen tek isim, yine Mustafa Erdoğan oldu. Kendisini "şahsen" tanımam. Oturup konuşmuşluğumuz, halleşmişliğimiz yok. Ama bende büyük saygı uyandıran bir isim. Bana, bizlere, yani meşruiyet peşindeki yığınlara ("koğulmuş" kalabalıklara) özgüvenini kazandıran bir isim. Lafı nereye getireceğim? Bir "anayasa hukuku" hocası olarak görevi gereği 15 yıldır anayasa konusunda bilimsel araştırmalar yapan, Anayasa Mahkemesi kararları hakkında inceleme ve eleştiri yazıları yazan, bunu da "ifade özgürlüğü" sınırları içinde yapmaya özen gösteren Mustafa Erdoğan, "Fazilet Partisi'ni Kapatma Kararı Işığında Türkiye'nin Anayasa Mahkemesi Sorunu" başlıklı yazısında kendilerine 'yayın yoluyla hakaret' edildiğini öne süren Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin ve 8 üyenin şikayeti üzerine, önceki gün jandarma tarafından alınarak mahkemeye çıkarıldı. 11 yıla kadar hapsi isteniyor Erdoğan'ın. "Niçin polis değil de, jandarma?" sorusuna cevap aramıyorum. Gerçi Erdoğan, "Ağır ceza mahkemelerinde yargılanırken bile böyle garip bir muameleyle karşılaşmadım. Dava dosyasında gösterdiğim ev adresi polis bölgesinde olmasına rağmen, mahkeme üniversitenin bulunduğu jandarma bölgesine giren Beytepe adresini dikkate aldı..." diyor ama, sanığın "ihzaren celbine" karar veren yüce mahkeme elbette bu konuya bir açıklık getirecektir. Ben, asıl, Anayasa Mahkemesi üyelerinden "açıklama" bekliyorum. Çünkü, suç isnat edilen yazının Anayasa Mahkemesi üyelerinde olumlu makes bulacağını sanıyordum. Hem kamuyu aydınlatan, hem bilimsel açıdan Anayasa Mahkemesi kararlarını eleştiren, hem de yüksek mahkemenin görevini daha iyi yerine getirmesine katkıda bulunan bir yazıydı. Ama değerli üyelerin bu kadarına bile tahammülü yok. Bir mahkeme düşünün ki, hem aldığı kararlarla hukuku zorluyor, hem de bu ülkede yaşayan insanların bir bölümünün din anlayışını, tarih görüşünü, dünyaya bakışını yargılıyor ve neredeyse onları "suçlu" ilan ediyor. Bu durumun tespit edilmesini de "hakaret" sayıyor. Oysa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına göre, "ifade özgürlüğü"nün insanlara farklı gelen, hatta onları rahatsız eden düşüncelerin açıklanmasını da içerdiğini değerli üyeler de biliyor. Nedir o halde bu öfke? Anayasa Mahkemesi kararları ilah-ı mutlak mı? Tartışalamaz mı? Eleştirilemez mi? Bilimsel araştırmalara konu yapılamaz mı? Elbette Türkiye'nin bir "Anayasa Mahkemesi sorunu" var; ama bu, ne Mustafa Bumin'in, ne de diğer üyelerin şahsıyla mündemiç... "Kurumsal refleksler"le ilgili bir sorun bu. Daha derinlerde... Daha köklü... Bunu, Mustafa Erdoğan'ı yok ederek çözemeyiz.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |