T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Türk Sağı'nın 'yeni siyaset'le mesafesi...

"Türk sağı", üzerinde yapılmış onca çalışmaya rağmen hala bakir bir alan. Sağ'ı var eden ideolojik reflekslerle, sağ'ın bir politika olarak görünürleşmesi arasındaki "kırılmalar" ve "eklemlenmeler" bile son derece ilginç dinamiklerle gerçekleşiyor.

Sağ, esas itibariyle tek parti döneminde CHP içinde varolan ana kanatlardan biriydi. CHP ile ulus-devlet'in gerekleri arasındaki örtüşme yüzünden, sağ ile CHP'nin geri kalanı arasında bir "modüs vivendi" vardı. Bu "geçici denge durumu", İkinci Dünya Savaşı yıllarında ortaya çıkan ekonomik kriz ve buna bağlı olarak büyük tüccarların görece yoksullaşması ile bozuldu. Büyük tüccar kesimi, bu kriz sebebiyle ulus-devletin tek eksenli politikasına göre ayarlanmış siyasi alandan koptu. Böylece temelde büyük tüccarların taleplerini siyasi temsile dönüştürmek üzere DP hareketi CHP'nin içinden doğdu.

CHP'nin devletle özdeşleşmiş karakteri yüzünden DP ister istemez devletin karşısında konumlanan, görece "sivil toplum"a yakın düşen bir siyasi imajı istihdam etti. Sözün bundan sonra millete ait olması, bu demekti. Fakat bu gerçek anlamda bir sivil toplum hareketi değildi. Çünkü zaten DP, büyük tüccarların CHP'den kopuşlarının bir neticesiydi ve bunu siyasete taşımak üzere DP'yi kuranlar da CHP'nin önde gelen kurmaylarıydı. Bu bakımdan DP hareketi de sivil toplum hareketi olmaktan çok, "devletçi siyaset"in bir başka biçimde ifade edilmesiydi. Aradaki fark, sivil toplumun siyasi alandan "dışlandığı" CHP'ye göre, DP'nin sivil toplumu "istihdam" etmesi olarak belirlenebilir.

Dolayısıyla, sağ, merkeziyetçi ve devletçi özelliklerinden sıyrılarak bir siyaset üretme geleneği doğuramadı. Hatta "milliyetçi-muhafazakar-mukaddesatçı" ideolojisi yüzünden CHP geleneğinden daha yoğun merkeziyetçilik ürettiği durumlar çoktur. İşte sağ'da süren "yeni oluşum" tartışmalarına bakarken, esas olarak sağ'ın bu özellikleriyle ne tür hesaplaşmaya girdiğini değerlendirmek gerekir.

Bugün merkez sağ'ın çözülmesi, devletin merkezine yaslanmaya devam etmesine rağmen "toplumsal merkez"den tümüyle kopmuş olmasıdır. Sağ, "toplumsal merkez" diye sadece bugünlerdeki ifadesiyle "makul çoğunluğu" anlamaktadır. Oysa "makul çoğunluk", toplumsal taleplerden arındırılmış kütledir. Toplumsal talepler temelindeki bir tanımlama ise siyasetin ta kendisidir. Dolayısıyla makul çoğunluk esasına göre "yeni oluşum" üretmek "yeni siyaset" üretmek anlamına gelmez. Toplumsal taleplerden arındırılmış bir çoğunluk fikri, siyasetsizleşmenin ideolojisi olabilir ancak.

Bu nedenlerle, sağ'da yeni oluşumların ortaya çıkması, Türkiye'deki toplumsal dinamikleri taşıyacak siyaset stillerinin ortaya çıkması ile eşdeğer değil. Hatta, "sağ'ın siyasal genetiği" ile hesaplaşmadan ortaya çıkan oluşumların çokluğu, Türkiye'yi geleceğe taşıyacak yeni siyaset stillerinin üretilmesini tümüyle enerjisiz bırakabilir.

"Yeni oluşum" çabaları hangi şartlar altında başarılı olabilir diye düşünmek, sonuç alıcı değildir. Yanıt bulunması gereken soru; "yeni siyaset"in hangi dinamiklerin üzerinde yükseleceğidir.


18 Nisan 2002
Perşembe
 
ÖMER ÇELİK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED