|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Geçen hafta kontrol ettiğimde 50 kadar isim vardı. Daha bir hafta geçmeden bildiriye imza atanlar hızla çoğalmış, sayı dün 187'ye ulaşmıştı. Gözlemciler bu rakamın 5000'e kadar çıkabileceğini belirtiyor. İşgal altındaki Filistin topraklarında görev verildiğinde buna uymayacaklarını ilan eden İsrail askerlerinin bildirisinden söz ediyorum. Açtıkları web sitesinde eylemlerinin gerekçesini açıklıyor, altına imza atan askerlerin isimlerini de ilan ediyorlar. Her gün yenilerinin eklendiği 187 askerin açıkca İsrail devletinin askeri politikalarına karşı çıkarak, işgal altındaki topraklarda görev almayı reddetmelerinin toplumda derinden işleyen muhalefetin varlığını ve bunun Şaron uygulamalarıyla sınırlı olmadığının ipuçlarını veriyor. Bildiriye imza atanlardan tegmen Ishai Sagi, Batı Şeria'da görev yaptığı sırada, çocuk, kadın, yaşlı ayırmaksızın hedefe ateş edilmesi emrini aldıklarını söylüyor. Ve devamla, "Evlerin yerle bir edilmesi, korku ve dehşet saçılması , yollara barikat kurulması dahil yaptığımız her şey, yasal olmadığına inandığım Yahudi yerleşimciler içindi. Bu nedenle, verilen emirlerin de yasal olmadığına inanıyorum ve bir daha bu emirleri yerine getirmeyeceğim." Bölgeyi en iyi bilen gazetecilerden Zaman'dan Kerim Balcı'nın bildirdiğine göre, bugün İsrail'deki "Barış Koalisyonu"nun Şaron'un Yahudi yerleşim birimlerinin durdurulması ve 1967 öncesi sınırlara geri çekilmesi, Barış görüşmelerine başlanması için Tel Aviv'de büyük bir miting düzenliyor. İşçi Partisi'den ve Maertz Partisi taraftarlarının yanı sıra değişik sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelmesiyle oluşan Barış Koalisyonu İsrail toplumunu blok bir toplum olarak görme eğilimindeki yaklaşımlar için sürpriz olabilir. Oysa İsrail'in işgal politikalarına karşı çıkan entellektüeller ve sivil toplum kuruluşları hep var olagelmiştir. Bunların ağırlığının İsrail politikalarını değiştirmeye yetip yetmeyeceği ayrı bir konu, ancak, nüfuz casuslarının etkisiyle Türkiye'yi İsrail politikalarına alet etmeye çalışanların bu sesleri kulak vermelerinde yarar var. Filistin davasının batıda entelektüel anlamda en iyi savunan isimlerin başında gelen Edward Said, İsrail'i eleştirirken İsrail içindeki bu muhalif seslere gerekli ilginin gösterilmemesini bir zaaf olarak görür. "Benim adıma çocuk katline hayır" yazılı pankartla ABD'de yapılan bir mitinge katılan (az sayıda da olsa) Yahudilerin görüntüleri medyadan gizlenir. Oysa bizzat İsrail içinde işgal karşıtı görüşleri açıkca dillendiren ve etkileri ordu mensuplarına kadar uzanan muhalif bir kesimin varlığı yadsınamaz. İsrail uygulamalarına karşı olanların, bu muhalif entellektüeller ve sivil toplum kuruluşları ile temasa geçmeyi akledip etmediklerini merak ediyorum doğrusu. Bu muhalif grupların İsrail politikalarını değiştirmeye yetecek ağırlıkta olup olmadıkları bir yana İsrail içinde önemli bir kesimin düşüncesini temsil ettiği kesin. Öyle olmasa idi ordu içinde açıktan dilekçe verecek boyutta bir toplumsallığa ulaşamazdı. Ancak, İsrail resmi söylemlerinden başka her türlü argüman ve görüşe gözlerini kapatanların, sayıları ne olursa olsun Yahudi entellektüel ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerini dikkatle incelemeleri gerekir. Ortadoğu sorunu ile ilgili bir toplantıda yaptığım konuşmanın sonunda izleyicilerden birinin sorduğu soru Türkiye'deki zihin karışıklığının boyutlarını göz önüne seriyor: Osmanlının, Müslümanların başkalarının toprakların ele geçirmesini işgal olarak nitelemiyorsunuz da İsrail'in ele geçirdiği topraklara neden işgal tanımlaması yapıyorsunuz? "Fetih"le "işgal" ayrımını yapamayan zihin karışıklığı bir yana uluslararası ilişkiler anlamında da propağandaya teslim olmuş bilgi yoksunluğunun karşısında hayret ettiğimi itiraf etmeliyim. Filistin'de işgale karşı direnişi terörizm saymak, insanlık dışı uygulamaları da terörle mücadele adına meşru görmek 11Eylülle birlikte yaygın bir ahlak sorunu haline geldi.
Arafat'ın geleceği
Ortadoğuda işlerin iyice çığırından çıkmasının, Arafat'ın rehin alınmasının ardından Şaron'un uygulamak istediği muhtemel strateji hakkında şunları not etmiştik: Şaron, Filistin yönetimini iyice zayıflattıktan ve Arafat'ın karizması etrafında oluşan bütünlüğü parçaladıktan sonra yerel liderlerle ayrı ayrı anlaşma yapmayı deneyecek. Gerçekten gelişmeler bu yönde ilerledi. Uluslar arası dengeler nedeniyle tümüyle ortadan kaldıramadığı, hatta Beyrut kuşatması sırasında öldürmediği için hayıflanan Şaron, Arafat'ın yerine alternatif isimler aramaya başladı. Filistin yönetiminden bazı yöneticilerle gizli görüşmeler yapmaya başladı. Barış sürecinde atılan imzaları Arafat'ın şahsına indirgeyerek keyfiliği meşrulaştıran süreci legalleştirmeye çalışıyor. ABD'ye giden Şaron yeni lidercikler çıkarmanın vizesini almaya çalışacak belki de. New York Times'da yayınlanan yazısında Arafat, tam da bu noktaya değiniyor: Anlaşmalar şahıslarla yapılmaz halklar arasında halklar adına yapılır. Tarihi Filistin topraklarının yüzde 78'ini İsrail'e bırakmaya razı oldukları halde yüzde 22'sinin 1967'den beri işgal altında olduğunun altını çiziyor. Yazısında, barış masasına dönmeye hazır olduğu yönündeki seslenişi Arafat'ın liderliğini korumaya yetip yetmeyeceği zaman gösterecek. Avrupa Birliğinin Arafat yanlısı tutumu tümüyle ortadan kaldırılmasını engellese de karizmasını koruyabilmesi şüpheli. Gazze ve Batı Şeria' daki liderlerle teker teker anlaşma yaparak kariyerine "barışçı lider" gibi bir ünvanı da eklerse hiç şaşmamalı. Ya Filistinlilerin hayatı, özgürlüğü, Kudüs... "Bu dönem Mescid-i Aksa Yahudilere açılmazsa bir daha açılmaz" diyen Şaron'un elini sıkanların kariyeri?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |